okul, çocukları hayata hazırlamak için değil, hayatın kendisi olmalıdır.
öğrenciler dört duvarın arasında sıkışıp kalan, belirli zamanlarda bahçede volta atan mahkumlar değildir ...
milli eğitim bakanlığı okulu eğlenceli hale getirmek için çalışmalar yapmıyor değil ama lafta kalması can sıkıcı. birinci kademe için, serbest etkinlik dersi adı altında ders saatlerini azaltarak öğrencinin istediği etkinliği yapabileceği zaman dilimleri belirlemişler. aslında çok hoş bir uygulama. öğrenci kendi istediği aktiviteyi yapabiliyor ama gel gör ki bununla ilgili bir program belirlenmiş kazanımlar deftere işleniyor, yahu madem çocuk özgür olacak neden programın takip edilmesi isteniyor. o planda yazan kazanımı istemiyorsa çocuk ne olacak? çelişkili.
hadi bu başarıldı neden ileriyi görmezsin uzun vadeli bir çalışma ve geniş çaplı kararlar almazsın-senin lise giriş sınavların var üniversite giriş sınavların var. ona göre bu sınavlarda istenen beceriyi değiştireceksin, müfredat okul öncesinden üniversite giriş sınavına kadar değişmeli.
öğretmenler de öğrencilerin hoş vakit geçirmesini ister ama kimi zaman konu yetiştirmek adına serbest etkinlikte de matematik, türkçe derslerini işlemek zorunda kalıyorlar. müfredat hafiflemedikçe serbest etkinlik amacına ulaşamayacak ki müfettişler bu konuda sert davranıyor. ikinci kademede ve liselerde seçmeli ders demişler, dersi öğretmenler, müdürler seçiyor ve bu derslerde tabi ki de yetiştirilemeyen konular işleniyor.
şimdi buraya kadar eğitim sisteminin öğrenci üzerindeki dolaylı baskısını anlattım.
bazen öğretmenlerin de okulu bir hapishaneye dönüştürmesine çok kızıyorum.
çocuk sıkılıyorsa 'ders dinle oğlum-kızım' diye azarlayamazsın.
sıkılmasından sen ben sorumluyuz.
devlet okullarında, bireysel eğitim yapamasan da çocukların çoğuna hitap eden bir tarz ve materyal kullanmalısın. her sene aynı çizgide hatta her iki şubeye aynı tarzda ders anlatmak yüzeysel davranmaktır. her sınıfın kapasitesi ve ilgisi farklıdır. iki flash kart hazırlasan, bir kaç canlandırma yaptırsan ölmezsin. biz öğretmemeliyiz. rehber olmalıyız. bir bilgiye nasıl ulaşılır bunu öğrenmeliler. sürekli bir koruyucu melek gibi yanlarında olup yanıldıklarında düzeltme yapmak, yol göstermektir görevimiz. tahtanın başına geçip harıl harıl ders anlatarak hem kendine hem de öğrenciye eziyet edersin.
dışarı çıkma, geç kalma, izinsiz konuşma, ödevlerini yap, yazılıya çalış, sakız çiğneme, saçlarını topla, spor ayakkabı giyme...
çocuklar özgürlüklerini kavrayamadan teslim ediyorlar.
kurallar olmalıdır şayet düzen için huzur içinse. elbet okuldaki kurallar huzur için konulmuş ama her yapma etmenin ardından bir açıklama gelmeli. kurallar neden var tek tek anlatılmalı. okulun onların malı olduğunu iyi kullanırsa iyi sonuçlar alacağını bilmelerini sağlamalıyız.
çocuklar bazen sabır zorlayıcısı olabiliyorlar; öfkelenme melek gibi sakin ol demiyorum ama kızgınlığını ifade ederken samimi ol, saydam ol, üzüldüğünü, sinirlendiğini, nedenleri izah et. önemsenmedikçe arsız davranıyorlar, dikkat çekme şekilleri hoş değil ama amaçlarını gerçekleştirmelerine farklı yoldan gitmelerini sağlayarak yardım et. fark et artık onları-herbirinin bir sorunu kaldıramayacağı yükü var- sor anlatsın- yardım edemesen de dinle.
şakalaş, fıkra anlat demiyorum, ikinci sınıf esprilere bile gülebiliyorlar çünkü gülmeye ihtiyaçları var.
ilgilendikleri konularla ilgili konuş, onlar dersi kaynatmasın sen ders kaynatıyormuş gibi yap sen değil onlar seni uyarsın. kontrolu bazen onlara ver ama kontrolun asıl sahibi olduğunu hissettir. şakalaştıktan sonra başıma çıkıyorlar diyorsun ama şakadan, alakasız konulardan sonra birden ciddiyete dön, davranışını ve sesini ayarla. saygılı olmuyorlar diye kızıyorsun önce kendin saygı göster, onlara saygını belirtmek için ricalarla konuş,
' lütfen, rica ederim, teşekkür ederim' kelimelerini kullanmaktan gocunma.
bağırma. sessizce bekle. merak edip sana dönecekler. bağırarak dikkat çekmeye çalıştığın süreyle sessizce susmalarını beklediğin süre aynı. sana döndüklerinde gürültü yaptıkça başım ağrıyor ders anlatamıyorum de. aslında çok da umurların da değil ama bu açıklamayla onlardan anlayış beklediğini kanıtlarsın ve birilerinin hele ki onlar için önemli olan öğretmenlerin onlardan bir şeyler beklemesi onurlarını okşayacaktır.
zorlaştırmayın kolaylaştırın.
canı ders dinlemek istemiyorsa uyumasını, ya da rahatsızlık vermeyecek şekilde başka bir şeyle ilgilenmesine izin verin. terör estirmeyin.
hapishaneye benzeyen maalesef devlet okulları- özel okulların bir kaçı hariç- çoğunu bu benzetmeden tenzih ediyorum.
kolejlerde durum çok farklı, günün ilk saatlerinde konuşma saatleri diye bir bölüm var. bu zaman dilimi içinde öğretmenler çocukların dertlerini, fıkralarını, hikayelerini dinliyorlar. öğrenciler izlediği bir filmi ya da başından geçen olayları anlattıktan, içini döktükten sonra ilerleyen saatlerde dersi kaynatmak için uğraşmıyor. tüm dikkat anlatmak için can attığı olaylarda değil derslerde oluyor.
sosyal etkinlikler adam gibi uygulanıyor; her çocuk en az bir enstrüman çalabiliyor ve bir spor dalında uzmanlaşabiliyor..
bugün o kadar güzel kar yağıyordu ki çocukların aklı dışarda, gözleri kardaydı.
önce karı izleteyim dedim heveslerini alsınlar ama
bu kadarı yetmez diyen zihinlerini okumamak mümkün değil.
+hazırlanın kartopu oynamaya gidiyoruz.
-gerçekten mi öğretmenim, süperrrrr, oleyyyy, şimdi mi, ne zaman, hadi gidelim, eldivenlerim nerde, ben çok pis kartopu oynarım, sdafhgk, ghjklş, ryuıopbnmöç....
+aşağı inerken gürültü çıkarıp rahatsızlık vermeyeceğiz,
kızlar erkekler diye guruplara ayrılalım.
tabi ben erkekler takımında olacağım-iyi bir atışa denk gelip karizmayı çizdiremem.
-eheheheh, ahahahh , hihihhh, hohhhoh.
+ kar topunun içine taş koymak ve iyicene sıkıp buz haline getirmek yok kabul mü uşaklar?
-evetttttttttttt!
aşağıya inerken çocuklar müdür beyin engeline takıldı.
+kartopu oynayalım dedik hocam bu fırsat kaçmaz ehehehh(en sevimli halimle)
-olmaz hocam diğerleri de aynı şeyi talep ederler hava çok soğuk zaten(kar yağarken havanın soğuk olması çok ilginç)
+son yazılılarını atlattılar, yoruldular ve hak ettiler hocam şunlara bakın hele nasıl melül melül bakıyorlar(kafamı çevirmemle yavru köpek bakışını atmaları için verdiğim işareti almaları bir oldu)
-yazılısı iyi geçenler çıksın o zaman(canım müdürüm)
+teşekkürler
çok eğlendik, zil çalınca(zilli eğitime karşıyım ya neyse) bu sınıfla 3. ders saatimde gayet neşeli gayet de verimli bir ders geçirdim. orada harcadığım 20 dakikanın iki katı fazlası verim aldım.
benim için çok da önemli olmayan bir olayken onlar için çok önemli keyifli bir anı oldu.
yarın da kar tatili var. paylaşmak istedim. bitti.
7 yaşında başlar mahkumluk. 8 sene boyunca sürer. hele ki bir de aykırı bir öğrenciyse; dayaktan, psikolojik baskıdan iyice nasibini alır.
sonra hayat şartları insanları gönüllü tutsak olmaya zorlar insanı. hele bir de bir zanaat sahibi olmak varsa idealde, meslek liselerine düşer yolu...
üretimin değersizliğini, bilinçsizliği, köle olmayı öğretir en başta. mesleki gelişim, işletme, ekonomi gibi seçmeli derslerle kapitalizme hizmet etmenin tatlı dille, şişire şişire işlerler taze beyinlere. not tehdidiyle dize getirilir öğrenci. bir yandan da geleceğin işçi sınıfı olacak meslek lisesi öğrencisini bilinçsiz, pragmatist, gerici, ileriyi göremeyen, sapkın düşünce olan ülkü ocakları baskısı başlar. farklı düşünmene, aykırı olmana bir de senin gibi tüm hakları elinden alınmış öğrenciler izin vermez.
staj serüveni başlar...
her türlü ayak işleri yaptırır. ne ürettiğinin değerini bilmeden çalıştırırlar adamı. asgari ücretin %30unu alırsın. dediğim gibi kattıklarının değerini bilmeden hemde.
bakarsın bu hayat zor. üniversite için başlarsın yırtınmaya.
parası yoktur ailenin ve abla, abi evlerine mahkum kalırsın. orada da seni ibadet etmeye zorlarlar. cemaatlerine hizmet ettirmek, yine gerici düşünmeye zorlarlar.
sistem insanı 7 yaşında istediği gibi yoğurmaya başlar. bizde düşünür dururuz.
ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
okullar beyin geliştiren, bireyselliği ortaya çıkaran, bireye değer veren; özgürlüğü tanıtan, öğreten ve yaşatan yer olmalıdır.
aynı fabrikadan çıkmış tek düze insanlara yöneticilerin ihtiyacı var halkın değil.
Kesinlikle doğru olan önermedir gireceğin dersleri kendin seçmedikçe, bu böyle olacaktır yeni lüks okullarda fazla hissedilmiyor ama bizim eski düz beton okullarımızda en yoğun seviyede hissediyorduk biz bunu.
müdür yardımcılarının elinde makasla inanılmaz ve kendini aşmış bir hırsla öğrenci kovalaması, üstte görülen en ufak bi renkliliğin panayırmışcasına büyütülmesi bu görüşü destekler.
lise bitene kadarki eğitim döneminin en eğlenceli dönem olduğunu düşünürsek pek de mantıklı olmayan önermedir. herkesin zevk aldığı belli konular vardır, bazıları ise yapılması gereken şeylerdir. bir ders ne kadar eğlenceli anlatılmaya çalışırsa çalışılsın, dersin içeriği değişmediği sürece çoğu öğrenci yine de sıkılacaktır.
tabi ki sırf derse girmek için giren, konu güzel bile olsa anlatışı nedeni ile insanın uykusunu getiren hocalar var, bunun eksikliği de kendi aldıkları eksik eğitimden, kendi karakterlerinden veya öğrenciyi s.klememelerinden olsa gerek.