okunulduğu, öğrenci olunduğu zaman değer verilmeyen, bittikten sonra "ahhh ah, ne günlerdi ama" diye bir pişmanlık-özlem karışımı duygular hissedilen okul yıllarıdır.
-kopya çekmenin dayanılmaz hafifliği,
-öğretmene eşek şakası yapmanın eğlencesi,
-dersi derste dinlemeye çalışıp, bir türlü başaramamak,
-beş karış havada olan aklın, sınav zamanı yerine gelmesi,
-önceleri dışlanan inek öğrencinin, sınav zamanı sınıfın gözdesi olması,
-yaz geldiğinde hissedilen gevşeklik,
-veli toplantılarından ölümden kaçar gibi kaçmak,
-ödevleri ebeveyne yaptırmak,
-eğitici kol seçmek,
-inek öğrencinin defterini fotokopi çektirmek,
-okul tuvaletlerini dumanaltı yapmak,
-disiplin cezası almamak için hocanın eteğine kapanmak,
-"ben büyüyünce" diye başlayan meslek hayalleri kurmak,
-kar tatillerine sevinmek,
-karne alındığı an, dünyanın en özgür insanı olmak,
-arkadaşlarla beraber gelecek hayalleri kurmak,
-dünyayı tanımaya çalışmak,
-öğrenilen bilgilerin hayatta bize ne gibi bir yarar sağlayacağını düşünmek,
-tek ayak üzerinde beklemek,
-öğretmene öğretmenler gününde hediye almak,
-bahar şenliklerinde derslerden uzaklaşmak, iyice gevşemek,
-sağlam dostluklar edinmek,
-bol bol dost kazığı yemek kısacası acısı ve tatlısıyla okul yılları.
Türkiye'deki okul hayatı dersen resmen ameleliktir.Kişi sadece ekmek parası için çalışır ki buda devletimizin ne kadar ekonomik istikrar sağladığının göstergesidir.Bilgiye ulaşma artık okul hayatında amaç değil yemek yemek için araç olmuştur.Doğrudur da aç insan sanat mı düşünsün felsefe mi düşünsün.
ciddi bir rahatsızlığı, engeli olmayan her öğrencinin mecburen de olsa yaşadığı, 2012 yılından beri 4+4+4 olarak liseye kadar 12 yıl olan bir yaşantıdır.