Bir türlü o mertebeye erişememiş olmanın vermiş olduğu hüzün ile bu satırları doldurmaktayım.
Olmuyor yani, cüzdanınızdaki son parayı, aldığınız yeni kıyafeti, en sevdiğiniz yemeği vermek/paylaşmak koymuyor ama kitap vermek çok ağır.
kimileri kitaplara o kadar para veriyorsunuz tabi vermezsiniz diyor ya o da yalan. insan 2 liraya aldığı ikinci el kitabı dahi veremeyebiliyor.
Bencillik de değil, bu başka bir şey, eğer psikolojide bunun bir yeri yoksa çok şaşırırım.
Sanırım okurken kurulan bir bağ, bir şekilde yanından ayrılmasın, gözünüzün ucuna değsin, ilişsin istiyor insan.
Öyle ki 2 ay önce bir abime 3 kitabımı birden verdim ne abim ortada ne kitaplarım. içerime dokunuyor ya neyse.*
ilkokul 1 deyken öğretmenimiz sınıfımıza bir kitaplık almış içini de kitapla doldurmuştu. ve biz sınıfça sene içinde o kitapları kütüphane mantığı ile dönüşümlü okumuş, kimlerin hangi kitabı okuduğunu, hangi kitabın kimde olduğunu gösteren bir çizelgeyi öğretmenimizin deftere işlemesine de şahit olmuştuk.
Sonra okul bitti biz 2. sınıfa geçtik ve öğretmenimiz bize (bugün gibi hatırlıyorum) bu kitaplar ve kitaplık bu sınıfta kalacak ve yeni 1. sınıfa başlayan arkadaşlarınıza bizden hediye olacak demişti. o zamandan beri bu davranış şekli benim de hayat felsefem oldu ve o zaman bu zamandır okuduğum (arşiv gerektirmeyen) her kitabı ya bir arkadaşıma, bir kütüphaneye, ya... bir şekilde hep verdim... okuduğum kitapların bende kalıp raflarda tozlanmasına izin vermedim.
ben o kitaplığa kamyon yüküyle para akıtayım sonra neymiş insanlara dağıtacakmışım oldu amına koyim!
her gün sigarasından kahvesinden eksik etmez birası da cabası
gider bi kıyafete bilmem kaç lira verir
gider taksitle binlik telefon alır
ona buna ota boka para harcar
sonra ben kitabımı vereceğim buna öyle mi?
hadi bu salağı geçtik. kitap okuyorum diye hakan günday okuyana mı vereyim kitap? kime vereyim? murat menteş'i büyük yazar sayana mı? hadi kardeşim hadi kimseye vermeyin kitap gerek yok. ha tavsiye isteyen olursa verin tabi o başka. *