Müşfik Kenter, sinema okuluna tiyatro dersi vermeye gittiğinde, çocukların Shakespeare adını da, Hamlet adını da hiç duymamış olduklarını dehşetle görmüş... Sözünü ettiği okul, bizim Şeker Sami'nin okulu olsa gerek.
Çocuklar dediğim de, üniversite öğrencileri. Oraya 'diploma için' gelmişler.
Elbette. Bilgi yarışmasına katılanların 'çok ihtiyacım var Mehmet Ali Bey, ne olur yardım edin' diye yalaklaştıkları ülkede, elbette 'Hamlet duymamış' genç sinemacılar da çıkacaklardır kadınlı erkekli. Bunların çoğu işsiz kalıp köftecilik ya da orospuluk yapacaklardır ama içlerinde bir televizyon kanalına kapağı atan da bulunacaktır! Belki bir köşe yazarının altına yatıp 'yırtan' bile olacaktır.
Bir tiyatro öğrencisi de bana 'La Luna yağı reklamlarında oynayan kadının eskiden tiyatrocu olup olmadığını' sormuştu... Tiyatrocu olduğunu biryerlerden duymuş da, bunu gerçek olup olmadığını merak ediyormuş. (Daha sonra, daha da korkunç bir şey oldu: Gülriz Sururi, Ayşe Arman'la ettiği bir sohbette, 'bunu doğal karşıladığını' belirtti!)
Fakat Hamlet bir sinema filmi değil bir tiyatro oyunudur, öyle mi ağabey?... Sinemacı bilmese de olur... Gerçi birçok Hamlet filmi de yapılmıştır ama şimdi Olivier, Smoktunovski, Gibson, Brook gibi isimleri saymalarını kırk yıllık sinemacıların da tiyatrocuların da çoğundan bile bekleyemeyiz.
Ne önemi var değil mi, sinema öğrencisinin Hamlet bilmemesinin?
Hele, bizi parçalamak ve bölmek isteyen iç ve dış düşmanlarımızın saldırıya geçtikleri şu dönemde...
Formula 1 yarışları, sigarayı bırakmak, yirmi birlik çıtır bulmak gibi önemli konular bir yana...
Ya da Erkan Mumcu 'eski yeni' partisinin başına geçerse kaç oy toplar tartışmasını yapmak şöyle dursun...
Yazarınız malumatfuruş ya, kıllık ediyor. Başka mesele kalmamış, al sana Hamlet.
Çünkü aradaki 'korrelasyonu' göremiyorsunuz. Yok, 'bağlantı' değil, ne diyorlardı ona uydurmacılar, hah buldum, 'bağıntı'.
Mutlaka bir sebep-sonuç ilişkisi olmadan beraber varolma durumu...
Shakespeare adını duymamış üniversite öğrencileri, hele sinema ve tiyatro öğrencileri olabilmesiyle Kürt meselesi, Ermeni meselesi, Rum meselesi arasındaki ilgiyi ve ilişkili anlayamıyorsunuz.
'Münferit vaka' diyeceksiniz. Hayır, böyle bir konuda bir tek münferit vaka bile olamaz, olmaması gerekir. Shakespeare adını duymamış bir tek üniversite öğrencisinin bile varolduğu bir ülkenin 'medeni milletler ailesinde' yeri nedir?
Bakkal çırağı Mehmet'i hiçkimse Hamlet bilmemekle suçlayamaz. Onun görevi ekmeği nasıl tutacağını, para üstünü nasıl sayacağını bilmektir.
Ancak, bir yüksek okul öğrencisinin, hele sinema okuyan adamın bu ismi ilk kez duyduğu bir ülke, Avrupa Birliği'ne giremez.
Girmemelidir de... Girmeye cüret bile etmemelidir.
Karamsar mı davranıyorum? Siz iyimser olun, enseyi karartmayın, kendini kandırana dolandırıcı demiyorlar, o söz başkasını kandıran için geçerli.
Ben de size, Hamlet'in babasının hayaletinin ünlü tiradını, 'çadır kumpanyası' versiyonuyla aktarayım:
'Oğlum Hemlet... Anayı s...en emicen... Beni de o hibino mahvetti... Kanımı yerde koma... Aha çekmecede toplu lüverver... Onu al, emicenin bacagına bacagına sık!'
Ezberleyin, Avrupa Birliği'ne girerken kalkıp okursunuz.