ne kadar çok duyduk lan. futbola forvet olarak başlayıp dünya çapında kaleci olanların hikayesini ya da zorunluluktan sağ beke çekilip yardıran tiplerin mevzuunu.
hayatta da böyle bir şey var sanki. bazıları mecburen savunmada. kimi şanslı azınlık lüks arabalarla, barlarda biç kılaplarda çatır çatır hücum varyasyonlarının hakkını verirken, geri kalan kalabalık paso bir hücumu kesme derdinde. bi şeyleri bi yerlere yetiştirme kaygısında.
işte böyle böyle ben mecburiyetten zaten kendimi stoper gibi hissediyorum bu hayatta. savunmaya aldırmayıp, topu kaptırma riskini alarak tribünleri ayağa kaldıracak bir bacak arasını kovalayamıyorum.
bir de hata yapıyoruz ya. göz göre göre, "hassiktir" diye diye. 67. dakka olmuş topu, adamı geçirmemişsin, üstelik dönem dönem trt spikeri gibi "oha futbolun tanrıları bizden yana lan bugün herhalde" diye içinden geçirerek ümitlenmişsin, lig tvde en sağlam defans oyuncusu olma hayalleri kurmuşsun falan.. sonra birden o biç kılap piçi; o her yaz bir melisi, bir iremi tokmaklayan ve ne yazık ki 10 numaralı formayı giyen rakip ibnesi bir ara pası verir. verir de sıçtığını anlarsın ya.
aha işte öyle oluyor lan. boşluğuna gelir, insanlığına gelir, basiretin bağlanır, bilirsin o ara pasta ofsaytı bozduğunu ve yine çaresizlikten, yorgunluktan, en çok da umuttan kaldırırsın ya elini. hakem sallamaz, rakip sallamaz, skor tabelası sallamaz. zor lan. bol bacak arası yaptığımız, ömer üründülün bile beğendiği varyasyonlara koştuğumuz günlere. böyle temenni mi olur amk.
o kadar çabalamaya, koşturmaya, ter dökmeye, özveriye rağmen o an gelir ve birden yaptığın her şey unutulur. savunma hattının çürük elması, takım müdafaasının kanayan yarası, güçlü halkaların en zayıfı oluverirsin.