Her şey tehdit ediyor bizi:
zaman canlı kırıntılarda ayırır gibi
geleceğimle
şu anda olduğum şeyi,
palayla yılan gibi;
bilinç, berrak, dolanır durur bir o yana bir öte yana,
bakış körleşmiş kendi dikbakışına bakmaktan;
sözcükler, gri eldivenler, beyintozu çimlerin üstünde,
suda ve deride;
adlarımız, Sen ve Ben arasında dolaşır,
çökertemez boşluğun duvarlarını hiç bir trombon.
Ne parçalanmış resimlerinin köyüyle düş
ne de yalvaçsı köpüğüyle sayıklayış
ne de dişleri ve pençeleriyle sevgi yeterli bize.
Kendi ötemizde, olmak ile bir yerde olmak arasındaki sınırda
çağırır bizi hayattan daha canlı bir hayat.
Soluk alır dışarda gece ve yayar kendini,
kocaman sıcak yapraklarıyla sarhoş,
birbirleriyle savaşan aynalarla:
yemişlerle, pencelerle, gözlerle, yapraklarla,
parıldayan sırtlarla,
başka gövdelerin arasından kendine yol açan gövdelerle.
Uzan buraya bütün bu köpüğün kıyısına,
kendini bırakırcasına, bilinçsiz, bütün bu hayatın kıyısına;
yayıl, ey soluk alan beyazlık,
bırak işiteyim yürek çırpınışını, ey dağılmış yıldız,
ah sen çam, ah şafağın kıyısına doğru
teraziden ağır gelen ekmek,
sen bu zamanla sınırsız başka bir zaman arasındaki kanın molası.
hakettiği değeri bir ödülle sağlamak ne derece doğrudur bilinmez ama hakettiğini şahsi kanaatimce alamamıştır.
taşlar zamandır
rüzgâr yüzyıllarca rüzgâr
ağaçlar zamandır
insanlar taştır
rüzgâr döner kendi çevresinde ve gömülür
taştan günei
hiç su yok burada gözlerinin onca parıltısına
Yürür ırmak kıyısında, çıplak, sağlıklı, yeni yıkanmış, yeni
doğmuş geceden. Yazdan derlenmiş mücevherler yanar
göğsünde. Yanardağın ağzında büyür mavi, neredeyse kara
ot, kurumuş ot, örterek dişiliğini. Karnında kanatlarını açar
bir kartal, iki bayrak sarılır birbirine ve su, dinlenir. Çok
uzaklardan gelir, o nemli ülkeden. Çok az kimse gördü onu.
Gizini açıklıyorum size: Gündüzleri, bir taştır yolun
kıyısında; geceleri, bir ırmak, akar erkeğin yanında.
"yalnız olduğunu bilen, birbaşkasını arayan tek varlıktır insan. bu yüzden de kendisinin bilincinde olduğu zaman, bir başkasından yoksun olduğunun yani yalnızlığının da bilincinde olur..." octavio paz
"dünyada tek bir şiir vardır ve bütün şiirler ondan doğar. her şair kendi anladığını kendi kültürünce gördüğü kısmını yazar bu tek şiirin" sözlerinin sahibi olan meksika'lı yazar, şair hatta diplomattır. 90'ların sonunda vefat etmiştir.
"Ben yaşadıkça deneyim kazanacağımı sanırdım. Oysa anladım ki deneyim kazanmak da bir yetenek meselesiymiş. Bu yetenek bende olmadığından ne yaşarsam yaşayım deneyim elde edemiyorum." octavio paz
Meksikalı yazar, şair ve diplomat. 1990 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır.
octavio paz; Octavio Paz Solórzano ve Josefina Lozano'nun oğlu olarak şu anda Meksiko Şehri'nin bir parçası olan Mixcoac kasabasında doğdu ve burada büyüdü. 1945 yılında diplomatik görevlerine başlayan Paz 1962 yılına kadar Fransa'da kaldı. Burada ünlü şair Pablo Neruda ile beraber çalıştı. 1962 yılında Meksika'nın Hindistan büyükelçisi olarak bu ülkeye gitti. 1968 yılında Tlatelolco katliamından sonra hükümeti protesto amacıyla ülkesindeki bütün görevlerinden istifa etti.
Çok sayıda şiir ve makale yayımlamıştır.
Ödülleri
* Nobel Edebiyat Ödülü
* Alman kitap yayımcıları barış ödülü
* Cervantes Ödülü
* Ulusal Edebiyat Ödülü (Meksika)
* Premio Mondello (Palermo, italya)
* Alfonso Reyes Ödülü
Dokunuş
ellerim
varlığının perdelerini açar
seni daha derin bir çıplaklıkla giydirir
gövdenin gövdelerini ortaya çıkarır
ellerim
gövden için başkabir gövde yaratır *
"boş boş seviyorum demekle olmaz; göstereceksin sevdiğini, hissettireceksin. yapamıyorsan eğer; o vakit yoldan çekileceksin ki sevdiğini gösterebilen gelsin ve sevilmeyi hakeden sevilmekte olduğunu hissetsin." sözünün sahibi meksikalı şair, yazar.