"ingilizce sorayım sorumu, hiç değilse adama ayıp olmaz. belki ingilizce aksanımdan etkilenip beni beyaz saray'a sigortalı işçi alır, emekliliğim de hazır olur oh oh ne güzel" diye düşünen türk gencine dersini vermiştir zannımca.
bre evladım tercüman var adamın yanında kör müsünüz ?
kısacası batıya yakınlaşacağım diye kendimizi hepten unutmak, işte bütün mesele bu.
burada asil konusulmasi gereken bu genc arkadasimizin ne sordugudur.soruyu turkce,fransizca, ingilizce ya da baska herhangi bir dilde sorabilir cok da onemli degildir.
Ne yazik ki bizler oyle bir hale gelmisiz ki, bizi somuren, iligimizi kurutan bir devletin baskanina mulayimce soru sordugumuz icin seviniyoruz.
sebebini soran gazetecilere, gayet mantıklı şekilde "bu tip politika toplantılarında, eğer simültane çevirmen gibi bir imkan varsa, mutlaka hakim olduğunuz dilde soru sormalısınız ki sorunuz en az içerik kaybına uğrasın" kabilinden bir cevap vermiş akıllı kızdır.
yalnız bir ara ikinci bir suna vidinli hadisesiyle karşı karşıyayız sandım, üç buçuk attım, ne yalan söyleyeyim.
oh be.