film müziklerinin oldukça güzel olduğu,demet akbağ'ın her zamanki gibi döktürdüğü,özgü namal ve sarp apak ikilisinin sevişme sahneleri için bile seyredilmesi gereken film.
ülkemizin içler acısı halini gözler önüne seren darbe sonrasını anlatan filmdir. yer yer hüzünlendirmiş, yer yer tebessüm etmemize sebep olmuştur. iyi bir filmdir efendim bir derdi vermek istediği bir hikaye vardır en azından. demet akbağ ise oyunculuğunun zirvesine çıkmıştır resmen, ayrıca bazı diyalogları ile de yüzümüzü kızartarak gülmemize neden olmuştur;
- mi tiamo hazan vereyim eline kazan..
- memenin altına yatay olarak kalemi koyarsın kalem duruyorsa meme sarkmıştır artık
- eskiden benim memelerimin altına kuş tüyü koysan barınamazdı, şimdi milli eğitim bakanlığını koysan nafile..
kötü film değil kesinlikle, bir derdi var. elle tutulur yanları da çok. ancak filmde bazı sahneler hızlıca, olsun da bitsin tarzıyla çekilmesine rağmen film 2 saate yakın sürüyor. bazı diyaloglar gereksiz uzatılıyor, açıklanıyor(balıkların suyunun değişmesiyle çocukların da suyunun değişmesi benzetmesi gerizekalıya anlatılır gibi anlatılıyor). özgü namal'ın düzgün türkçe konuşup konuşamadığını anlayamadık. sürekli değişti tarzı, belliki yarı italyan yarı türk ön hazırlığını pek yapmamış. ayrıca dona karakterinin neden böyle bir macerayı kabul ettiğini de anlayamadık(sanki film boyunca dona'yla kızın babasının bağlantısı varmış gibi aktarıldı), tüm bunların dışında filme 80 sonrası film de diyemiyorum. çünkü baba ve diğerleri yüzeysel anlatılmış.
demet akbağ'ın oyun tarzını tiyatroya daha uygun bulsam da ellerinden öpmek lazım, şahane iş çıkarıyor. sarp apak ise hala doğal değil şahsi kanaatimce.
ismi ile inanılmaz bir ironi ortaya koyan zeka ürünü bir yapım, içeriginde ne geçtigi önemsiz, 12 eylül darbesini, abd başkanına "bizim çocuklar türkiye de başardılar" şeklinde iletilmesini inanılmaz güzel bir ironi ile gündeme taşımıştır. o çocukları, bundan daha güzel bir cümle ile özetlenemedi bugüne kadar yapılanlar.
demet akbağ'ın fal bakarken söylediği ''donatella'nın içi de memeleri gibi kabarmış'' repliğiyle hatırlanan film. ipek tuzcuoğlu'nun o kadroda ne işi var diye de düşündürmektedir.
ismine bakınca sanki çok daha farklı bir filmle karşılaşılacağı izlenimi veren film.ama kolay kolay türk filmlerini begenmeyen biri olarak söyleyebilirim ki oldukça manidar bir film olmuş, izlenebilirliği olan bir film olmuş...beklediğimden daha güzel bir filmdi.
oyunculuklar o kadar başarılı ki çocukların oyunculuğu bu yüzden biraz sırıtıyor. babanın işkence sahneleri dışında filmin akışında bir rol oynamaması senaryo için getirilebilecek eleştirilerden biri olabilir. ama bunun dışında genel olarak güzel bir film. kıraç'ın seslendirdiği arabesk parça da filme ayrı bir hüzün katmış.
film boyunca italya reklamı yapılıyor; çocuklar finalde italya'ya gidip mutluluğa eriyorlar. aynı "kızım olmadan asla"daki kadınla kızının iran cehenneminden amerika'ya kaçıp huzura ermesi gibi.
lakin arada oldukça büyük bir fark var: kızım olmadan asla, bir "amerikan" yapımı. düşman bir ülke sosyo-politik anlamda karalanıyor; dünya kamuoyu yönlendiriliyor. oysa "o çocukları"nda filmi yapan ülke, "kaka" ülke. yani türkiye!. italya ise bir ikinci ülke olarak garip bir şekilde göklere çıkarılıyor.
kendi kendimizi itin bir tarafına sokmamızın daha çok örneği var da, bu sadece biri.. haa, dizilerde de var, hemen aklıma geleni "yabancı damat".. orda da türk ailesi ilkel, doğulu; yunan ailesi asil, kibar, sarışın...vs iyi olan her şey, ki gerçekle uzaktan yakından alakası yok. yunanlının türk'ten çok az farkı vardır, gidip gören bilir.
yahu, yapımcılar, yönetmenler, sinemanın "silah" olduğunun hala farkında değil mi canım ülkemde; yoksa farkındalar da başka şeyler mi dönüyor? örneğin adı geçen filmde italyan sermayesi kullanılması gibi.
ben ilk olasılığa inanmak istiyorum; saf ve temiz olduğumuz ve "bilinçsizce" böyle garip yapımlara imza attığımız düşüncesi daha rahatlatıcı..
sonuna kadar beni gerçekten de kendine bağlayabilmiş lakin sonu hiç mi hiç olmamış film.. sonu başka türlü olsaymış 10 üzerinden en az 7.5 alacakken sonu ve hikayedeki aksaklıkları ile ne yazık ki puan kaybetmekte..
akla takılan ufak tefek gibi görünen ama bence önemli detaylar ise;
- bu dona denen kız yarı italyan yarı türk ve 7 yıldır türkiye'ye adım atmamıştır.. e peki nasıl bu kadar güzel ve teklemeden türkçe bir o kadar da vasat bir şekilde italyanca konuşabilmektedir?
- filmin aslında film olmasını sağlayan hazan'ın babasına noldu? adama naptılar? nereye kayboldu?
- hazan'ın annesi neden aranıyordu? hiç ipucu verilmedi ve zaten kadın sonunda gemiye binip giti.. ama neden kaçmak ve kızını bırakmak zorundaydı?
- saffet'le dona neden yarım kaldı? tam bir aşk filizleniyordu neden yarım bırakıldı? darbe zamanı diye insanlar aşık olamazlar mı?
- ve bana göre en can alıcı kısım olan çocukların havaalanından kaçışları nasıl sağlandı? tamam diğer kafilenin pasaportlarını aşırdılar lakin bu evraklarda hiç mi isim yazmaz? veyahutta uçağa binenlere pasaportla birlikte kimlik falan sorulmaz mı?
bütün bunların dışında gerçekten de tüylerimin diken diken olduğu, gözlerimin dolduğu sahneler vardı filmde.. lokman'ın mehtap'a olan aşkı, o ortamda büyüyen çocukların saf ve tertemiz olmaları, olmak zorunda kalmaları, sağı, solu, ortası, liberali fark etmez; sırf düşündü diye işkenceye maruz kalan insanları anlatması, onların onurlu mücadeleleri izlenmeye değer yerlerden.. ama en vurucusu belki de dona ve hatice'nin bahçede konuştukları ve kanı donduran sahne;
dona: sen şimdi katiline mi bakıyorsun?
hatice: oğluma bakıyorum..
filmin lokomotifi demet akbağ'dır.. enfes, mükemmel, harika oynamıştır.. hoş bir şey değil belki ama küfür bir insana bu kadar mı yakışır? böyle mi o.ospu rolü yapılır? saygıyla eğiliyorum önünde.. ama benim favorim yine de altan erkekli.. öylesine naif öylesine ince öylesine beyefendi ki; daha çok film çeksin, hep film çeksin..
dona'nın hazan'a italyanca öğretmeye çalıştığı lakin hayati ve sakıp tarafından dumurlara uğraduğı sahne ise mükemmeldir..
hayati: come stai sakıp? çoluk çocuk nasıl?
sakıp: iyiler be nolsun? ellerinden öperler..