o suriyeli doğduğundan beri dilenci değildi

entry4 galeri0
    1.
  1. bir akıl tutulmasına bir nebze ışık tutmak adına başlangıç söylemidir.

    onca düz duvara tırmanan, ilginç başlık arasında bu başlık kaç kişinin dikkatini çeker açar bilmem ancak açanlar aşağıda anlatacaklarımı lütfen okusunlar.

    suriye'lilerin yoğun yaşadığı bir mahalleye yakın oturuyorum, uzun zamandır gidip bir kaçı ile konuşmak istiyordum, geçenlerde fırsat bulup yaptım ve çok ilginç manzaralarla karşılaştım. Evet arkadaşlar bugün hemen her şehirde sokaklarda dilenirken karşılaşıp, burun kıvırdığımız, bazen azarladığımız, bazen görmezden gelip yürüyüp geçtiğimiz, o pis görünümlü suriye'li dilencilerin neredeyse hepsi, ülkelerinde savaş çıkmadan önce, bizler gibi hatta çoğu çoğumuzdan daha iyi şartlarda yaşayan suriye vatandaşları. içlerinde mühendisler, mimarlar, yerel yönetim bürokratları, tüccarlar var. içlerinden birisiyle oturduk, epey sohbet ettik. adam zaten eski iş ilişkilerinden dolayı yarım bildiği türkçe'yi, bir yıldaki mülteci hayatında iyice pekiştirmiş. sordum doğrudan Suriye'de, yani savaş öncesi maddi durumun nasıldı, diye. gayet iyi bir hayat yaşadığını, iki adet kıyafet mağazası sahibi olduğunu, iyi bir mahallede, oldukça iyi bir müstakil evde, eşi ve iki çocuğu ile üst standart bir hayat yaşadığını anlattı.

    Ona bu savaşın geleceğini, böyle durumlara düşeceğini hiç mi öngöremediğini, belirtiler gelirken neden önlem almadığını sordum. Gülümsedi, durumun bu kadar ciddiye gittiğini, birden bire bir gün evinin yakınına hiç yoktan ilk havan topu düştüğünde anladığını söyledi. Aynen şöyle devam etti:" her şey ondan sonrasında öyle hızlı gelişti ki, ortalık öyle hızlı bir birbirine girdi, birbirine komşu olan insanlar, birbirlerinin evlerini yakıp yıkmaya çalışıyorlar, birbirlerine silah çekip öldürüyorlar, birbirlerinin mallarını gasp edip, çoluk çocuklarının canına kastediyorlardı, herkesin gözü dönmüş, delirmiş gibiydi, sonunda alelacele , kendimi ailemi de yanıma alıp geride her şeyi bırakarak, yanımıza hiçbir şey alamadan, vatanımızdan canımızı kurtarmak için kaçarken buldum. Önceleri çok uzun sürmez birkaç gün sonra her şey düzelir diye düşündüm, fakat öyle olmadı, sonrasında oradan gelen haberler , her şeyin yanıp yıkılıp yok olduğu, hiçbir şeyin eski hali ile durmadığı ve hiç bir zaman eskisi gibi olamayacağı şeklinde olunca, ümidimi tamamen yitirdim. Şimdi ise bir zamanlar Suriye'de belli haftalar, belli günlerde muhtaçlara yemek dağıtıyorken, bugün yiyeceğimiz iki ekmeği nasıl bulacağım derdindeyim her gün."

    Büyük hüzünle dinledim, buraya yazamadığım bir çok ayrıntının olduğu hikayesini, sonra ona, peki bu durumlara nasıl geldi ülken, ne oldu da, her şey iyiyken bu hallere düşüldü, diye sordum. buradan sonra anlattıklarını daha bir dikkatle okuyunuz:

    " aslında son yıllarda, özellikle esad'ın doğrudan olmasa da, dolaylı yollar kullanarak uyguladığı, yerleştirmek istediği bir dikta yönetimi vardı, ülke hızla esad'ı deli gibi sevenler ve nefret edenler olarak ikiye ayrılıyordu . Biz tabi bu bariz ayrılışı bugün bakınca daha iyi görebiliyoruz. ülkenin çeşitli yerlerinde zaman zaman münferit olaylar, yani terör saldırısı tarzı olaylar oluyordu, fakat zamanla insanlar artık, bu olaylara , acaba bizden yana olanlar mı , yoksa diğerleri mi öldü diye bakmaya başladılar. Fakat ben de dahil kimse bu olayları ve bu bakış açısını önemsemiyordu o zamanlar, gelir geçer, hayat devam eder aynen diye düşünüyorduk. Bugün baktığımızda ancak görebiliyoruz ki, meğerse ülkemde ikiye ayrılan bu insanlar zamanla patlamaya hazır bombalar olarak sonuna kadar dolmuşlar. Ve bir gün birileri ki, bence onlar benim ülkemden değiller, bir anda fitili çektiler ve büyük hızla kaçınılmaz son başladı, daha bir kaç sene öncesine kadar, mahallelerindeki parklarda birlikte piknik yapan komşular, nefretten çıldırmış bir halde, birbirlerinin evlerine bomba atıyorlardı, hatta ben bir ara istanbul'da kaldım iş aramak için ve o zamanlar birbirlerinin öldürmek için deliren iki komşu mu gördüm Sirkeci'de yan yana dileniyorlardı, birisinin tek kolu tamamen yoktu. bu inanılmaz bir görüntüydü, savaştan önce onlardan birisi market sahibi idi, diğeri ise iyi kademede bir devlet memuruydu. bugün görüyorum ki, bütün bu başımıza gelen felaket meğerse bağıra bağıra geliyorum demiş."

    dehşetle dinledim, yanından kalkmadan cebimde 3-5 ne varsa yardım etmek istedim, işte o sokakta normalde dilenirken görüp aşağıladığımız adam, almak istemedi, utandı, ihtiyacı vardı deli gibi ama o sohbetten sonra, sanki bunları bunun için anlatmadım der gibiydi, ısrar ettim zorla da olsa aldı ve ben bin bir düşünce ile kalktım gittim. Ben kesinlikle hükümetin suriye politikasını özellikle bu mülteci politikasını desteklemeyenlerdendim, halen de öyleyim, ancak şunu fark ettim , bunların hepsi birer insan, sen gibi ben gibi bir zamanlar kendi onurlu hayatları olan insanlar.

    evet arkadaşlar, yukarıda anlatılan durumlar, hiç mi tanıdık değil şuan bize, bugün bir yerde bomba patladığında, acaba orada ölen kürt mü, türk mü diye bakmıyor muyuz artık, bu ülke bariz bir şekilde ikiye ayrılmadı mı? ondan olanlar ve olmayanlar diye,

    toplum deliler gibi gergin değil mi? ve daha kötüsü bizler de, yukarıdaki Suriyeli gibi, artık ne olmuş olursa olsun "boş ver, gelir geçer, bize bişey olmaz, yiyelim içelim hayatımıza bakalım modunda değil miyiz? Başımıza bugün aklımızın ucundan bile geçmeyen felaketlerin geliyor olduğunu görmek için, bizde mi bir gün evimize ancak bir havan topu düştüğünde, yan komşumuz nefret ile evimizi yakmaya çalıştığında, yani artık iş işten çoktan geçtiğinde fark edeceğiz her şeyi.

    belli ki oyun aynı oyun, hem de her senaryo sayfası nokta atışı kopyalanmışçasına, lütfen kendimize gelelim, hele bugünlerde.

    ayrışmayalım, kürt-türk-ermeni-sünni-alevi her neyse işte ayrı gayrı yok, bir tane türkiye var, birleşelim, izin vermeyelim aynı oyunun aynı sonucuna.

    yoksa bir gün bizde mesela çok nefret ettiğimiz , yine mesela bir kürt tanıdığımızla, Bulgaristan'da ya da ne bileyim Yunanistan'da yan yana birimizin kolu yok, diğerinin bacağı yok dilenirken bulmayalım kendimizi. inananın bana o yukarıda konuştuğum adam da, bir zamanlar misler gibi hayatını sürerken, aynen tam şuan bazılarınızın dediği gibi, yok canım abartmayalım, bize bir şey olmaz diyordu. ve bunu inanın sözlerinde değil pişmanlık ve şaşkınlık dolu gözlerinde gördüm.
    4 ...
  2. 2.
  3. mantıken hiçbir dilenci doğduğundan beri dilenci olmadığı için,

    özele indirgemenin ayrıca bir anlam taşımayacağı bir ifadedir.
    0 ...
  4. 3.
  5. onu bu dilenciliğe iten sebep islamcıların yıllarca bütün aleviler ölsün türban takmayan herkes ölsün namaz kılmayan herkes ölsün diye toplumu ayrıştırmasıydı.

    islamcı kesım toplumu bu kadar ayrıştırdıktan sonra ne çıkacaktı işidden başka?
    1 ...
  6. 4.
  7. yukaridaki örnek ve nice insanlarin rahat ve huzurlu bir ortamda yasarken; bir anda huzursuzlugun kol gezdigi kendi topraklarindan göc etme mecburiyetinde birakilmis milyonlarca insanin cekmis oldugu zulüm ve ciledir.

    - önce evini barkini terk ediyorsun. komsun, dostun, akrabalarin ve hatta aileni kaybediyorsun.
    - yol boyunca itilip kakiliyorsun. ölümlerden dönüyorsun. ac susuz kalmanin yani sira bir de epidemiyle bogusuyorsun.
    - bütün birikimlerini arkanda birakip yeni bir hayat kurmaya baska bir ülkeye göcüyorsun.
    - bu sefer de bu ülkenin insanlari seni istemiyor.
    - oradan da kacmaya calisiyorsun, bu sefer de o ülkenin devleti gitmene izin vermiyor.
    - kacabilirsen daha da uzaklara gitmek icin cabaliyorsun.
    - karsina bir sürü kanun, yasa ve özellikle duvarlari henüz örülmemis sinirlar cikiyor.
    - seni iceriye almiyorlar, icinde bulundugun ülke de disari göndermeye calisiyor. (bkz. avrupa´ya kacan suriyeliler)

    dünya insanisin ve dünyada yasamaya hakkin yokmus gibi. ülkeler sinirlari cekmisler ve o sinirlar icerisinde yasayanlar kendi dünyalarini kurmuslar. gelen her yabanciya uzayli muamelesi yapilmakta.

    insanligin son buldugu, vijdanin tükendigi, empatinin bittigi yere gelindiginde önyargilari sorgulamaya basliyoruz.

    ne demisler? yasamayan bilemez!
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük