bir dönem emmanuelle filmleriyle büyüyen neslin sorduğu soru. bu nesil şu an üniversite çağında olup o filmlerden öğrendiklerini pratiğe dökse de bi nevi geçmişe özlem, maziye saygıdır yaptıkları. bilen bilir, emmanuelle show tv'nin cumartesiyi pazara bağlayan geceleri yayınlanıp reyting rekorları kıran film serisidir.
büyüme çağım boyunca sesini bir kez bile duyamadığım film serisi. herkes yattığı için sesini kapatır, salonun kapısını da hafif aralık bırakırdım ki biri banyoya falan kalkarsa duyup kapatayim diye. kapatma düğmesinde duran parmağım uyuşurdu saatlerce . **
o zaman çocuktum, serinin ikincisini de seyrettikten sonra aşırı kilo kaybı, ellerde nasır ve vücudu saran sivilcelerden sonra seyretmeyi bıraktım. sonra ona ne oldu açıkçası pek umrumda olmadı. yıllar sonra yeni favoriler buldum.
(bkz: slyvia saint)
merak edip araştırdım efendim. Sylvia Kristel en son projelerinden birini sinan çetin ile gerçekleştirmiş. yanlış anlaşılmasın birlikte olmamışlar. bilmem belki de olmuşlardır. neyse konumuz o değil. çetin in 2002 yapımı banka* adlı filminde oynamış. artık siz düşünün kariyerinin ne noktaya gelip dibe vurduğunu...
ayrıca yaşı da 56. korkuyorum yakında mehmet ali erbil ile falan film çevirirse diye.
yazık...
merhum Sylvia Kristel (emmanuelle) 2012 yılında ölmüştü hatırlarsınız... şimdiki ergenler hatırlamaz onlar alexis Texas, jayden jaymes, Nicole aniston ile büyüdüler ama bir dönemin gençleri emmanuelleyi çok iyi bilir...
Bizim kuşağın eski abazanları elbette "gece uçuşu sırasında yan koltukta oturan kadını kucaklayıp uçağın tuvaletine götürme" fantezisini hasretle andılar.
Efendi çocuklar oldukları için, trencilik oyununu, "önde kadın, arkada genç erkek, onun da arkasında yaşlı adam" rezilliğini hatırlayan çıkmadı. Bu arada, vardakosta kadınlardan hoşlandığı için Syvia Kristel'i "fazla düz ve kemikli" bulanlar da vardı.
Onlar "engebeli" severlermiş, Rubens tiplerini... (Bir kadına hakaret etmek isterseniz "bana Rubens tablolarını hatırlatıyorsunuz" deyiniz, resimden anlamadığı için hoşuna gidecektir. "Botero heykellerini" de diyebilirsiniz, kendini "heykel gibi kadın" sanacaktır.)
Sylvia Kristel altmış yaşında ölmüştü...
Ama sadece türk değil dünya basınına sorarsanız Emmanuelle ölmüştü tabii.
Türk lumpenleri arasında da "Emel Nüel" namıyla maruftu. Fakat "Türk damak tadına" uygun değildi.
Türk basını, oyuncuyu "falanca filmin ya da dizinin bilmemkimi" diye tanır ve tanıtır. Meryem Uzerli yoktur, Muhteşem Yüzyıl'ın Hürrem'i vardır. Gazeteci böylece "halka inmekte", alt tabakanın "anlayacağı şekilde" yazmaktadır.
Sonra da yakınır, "halkımız cahildir, Erol Taş'ı görünce kötü adam sanırdı" diye...
Sylvia Kristel değil, Emmanuelle ölmüştü. Bir oyuncu değil, bir nesne ölmüştü. Yürüyen cinsellik... Çoğunlukla da yatan cinsellik...
Oysa Kristel "Mata Hari" de oynamıştı ama kimsenin umurunda değildi. Emmanuelle denilen kadın, Sylvia Kristel'in üstüne yapışıp kalmıştı...
Toprağı bol olsun, kendisi de bundan müştekiymiş. Bir söyleşide, "çok halsizim, Sylvia'ya rağmen Emmanuelle kalmanın ağırlığını omuzlarımda taşıyamıyorum, ben o değilim" demişmiş...
Fazla başarılı olmayacaksın, rol oyuncuya yapışır kalır. Tıpkı, Angelique'in de Michele Mercier'ye yapışıp kaldığı gibi.
Kadıncağız Angelique diye çağırılmaktan öyle bunalmıştı ki, anılarını yayınladığı kitabı "Ben Angelique Değilim" adını taşıyordu, "Je ne suis pas Angelique"...
Başka birçok filmde oynadı ama kurtulamadı. "Friends" dizisinin hepsi birbirinden başarılı oyuncuları kurtulabildiler mi sanki?
Joey Tribbiani olarak tanınan Matt LeBlanc kendi başına ayrı bir dizi yapmaya kalktı, iki seksen yattı. Tek başına değil, ötekilerle "birlikte varolduğunu" unutmuştu. Phoebe'yi oynayan Lisa Kudrow, Monica'yı oynayan Courteney Cox, Chandler'i oynayan Mathhew Perry "dışarıda" hiçbir varlık gösteremediler. Ross'u oynayan David Schwimmer ile Rachel'i oynayan Jennifer Aniston, eh işte.. Aniston "kötü kadın" bile oynadı. Üstelik iyi de oynadı, seyirci olarak reddetmedik ama çok fazla da ısınamadık, şartlanmıştık bir kere.
Cırlak Janice'i oynayan Maggie Wheleer'in adını da Amerika'da hiçkimse bilmiyormuş, gördükleri zaman "oh my God girl" diyorlarmış!...
"o değil de bir emmanuelle vardı ne oldu ona" diye soracak olanlara, öldü toprağı bol olsun mu denir? huzur içinde uyusun mu denir? bilemedim... cennete mi yoksa cehenneme mi gitmiştir, siz değerli ilahiyat profesörleri tartışırsınız seviyeli bir biçimde artık!