Kitabın en temel dinamiği olan bir şeyi gerçekten istersen , bütün evren onu gerçekleştirmen için işbirliği yapar düsturuyla the secreta göz kırpmış. Yunus emre şiirleri gibi, bütün din alimleri, bilim adamları gibi, bilimum tasavvuf eserleri gibi, dünyanın lisan-ı haliyle anlattığı gibi hatta Kendi tabiriyle- bu da bütün kitaplar gibi, aynı şeyden söz eden bir kitap. Zaten 'yol öyküleri'nde bulacağın şey seni şaşırtmaz, yol boyu özünü aratır. bence önemli olan; bunun nasıl anlatıldığıdır. Bu sambacı da gayet güzel kağıda dökmüş. Şöyle de kıssadan hisse bir hikayecik vardır içerisinde:
Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra , sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.
Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman , girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış. Tüccarlar girip çıkıyor , insanlar bir köşede sohbet ediyor , bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş ; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş. Bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.
Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge , ama mutluluğun gizini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını , kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.
ama sizden bir ricada bulunacağım, diye eklemiş bilge , delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş. sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip-çıkmaya başlamış , gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. iki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.
güzel, demiş bilge , peki yemek salonumdaki acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvanbaşının yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?
Utanan delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabaladığından , başka bir şeye dikkat edememiş.
öyleyse git , evrenimin harikalarını tanı, demiş ona bilge. oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.
içi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış , tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri , çevredeki dağları , çiçeklerin güzelliğini , bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce , gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede? diye sormuş bilge .
Kaşığa bakan delikanlı , iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.
peki, demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi , sana verebileceğim tek bir öğüt var: mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir , ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan
insanın üzerinde büyük etkiler bırakan, hatta bazılarının hayata bakış açısını değiştiren kitap. 'dünyanın konuştuğu ve yeryüzünün bütün yaratıklarının yürekleriyle anladıkları dilin, en temel ve en yüce bölümünü anladı delikanlı. Ve aşktı bunun adı. (bkz: en sevdiğim cümle) (bkz: alıntı)
brezilya'lı şarkı sözü yazarı paulo coelbo'nun, yayınlanan ve eleştirmenlerce bir "fenomen" olarak değerlendirilen romanıdır.
ispanyadan kalkıp mısır piramitlerinin eteklerine hazine arayışına giden endülüss bir çobanın masalsı yaşamının felsefi öyküsüdür.
insanı düşündüren ve "gerçeklik " merakı uyandıran ve sonrada o merakların ucunu açık bırakan kitap.
Sıkıcı değildir, aksine zihninizde çok heyecanlı ve renkli bir film oluşturur.
Fakat mucize de beklememek gerekir, panteizmi biraz cilalamıştır.
Her ne kadar can yayınları tarafından vasat bir çeviri ile okumuş olsak bile, tadı damağımda kalan bir kitaptır. Şahsım adına modern bir klasiktir. Belki bundan bir yüz yıl sonra dünya klasikleri denildiğinde bu kitabın da yeri olacaktır.
Çeviride "Mektup" diye bir sözcük var ki kanınız donar! Bir de karakterin batılıların mektubu bilmediğini, mektubun araplara özgü olduğunu söylemesi yok mu? Ulan mektup batıdan alınma bir edebi tür değil mi? Bu eseri çeviren kişi google translate gibi düz mantık mı çevirmiş? Çeviri işi en az romanı yazmak kadar zahmet isteyen bir iştir. Mektup!
Kitaba gelirsek, gerçekçi olsun ya da olmasın içindeki o mistik yolculuk için bile okunmaya değer. Hayat felsefesi tadında diyaloglar, çölü hayran duyulacak ölçüde anlatması, karakterlerin sağlamlığı ve en sonlarda gelişen olaylar dizisi bu kitabı klasik yapan detaylardan.