"soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek. birkaç kişi bulunacak cenazede. ışık ailesinin kaderi: gürültüye gelmek. soğuktan kimse gözünü açamayacak: gözyaşları donup kalacak yanaklarında. baharda ölmek istiyorum."
--spoiler--
''Kafamda deliler dolaşıyor: Birbirlerini su birikintilerine itiyorlar, dillerinin ucuyla parmaklarını yalayarak koşuşuyorlar. Eşya insana inatçı bir direniş gösterdiği zaman hep birlikte üstüme çullanıyorlar: Delice bir şey yap! diye bağırıyorlar vızıltılı seslerle.''
--spoiler--
1) Acının sınırlarını belirleyip, en engebeli düzlemlerde bile tutunamamanın ne demek olduğunu bütün insanlara gösterdiği için.
2) Metafiziğe başvurmadan ruhumuzun röntgenini çektiği için.
3) Bazı insanların hikayelerinin, sonu intiharla bitse bile acıklı olmaktan ziyade komik oluğunu, tıpkı tutunamamak gibi hep gülünç duruma düşmenin de o insanlar için yazgı olduğunu en acıklı sözlerle ve güldürerek ve acıklı sözlerle güldürmenin trajikomedisini her satırına sindirerek herkese varoluş dersi verdiği için.
4) Tutunamayanların kapağını açtıktan sonra şırıngayı damarımıza sapladığı ve onu okuduktan sonra okuduğumuz her kitapta eksiklik hissedip (Dostoyevski hariç) biraz burun kıvırmamıza sebep olduğu için.
5) Özendiğimiz yaşamların ve o yaşamları yaşayanların aslında nasıl acınası zavallılar olduklarını anlamamızı sağladığı için.
6) Dili özgürleştirip, noktalama işaretlerini tedavülden kaldırdığı metinlerde edebiyatın gerçek gücünü gösterdiği için.
7) Başımıza gelebilecek en tutkulu okuma serüvenini vadettiği için.
8) Mühendislerin de edebiyatçı hem de en iyisi olabileceklerini gösterdiği için.
9) Okuduktan sonra ruh sağlığınızı bozduğu, rahatınızı kaçırdığı, insanlara bakış açınızı değiştirdiği, acıyı içselleştirmenizi sağladığı, kendinizi kökünden koparılmış ayrık otu gibi hissettirdiği için.
10) Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti cümlesini hak edecek tek kitabı yazdığı için.
11) Hayattaki en trajik savaşın, insanın kendisiyle giriştiği savaş olduğunu ve ne yaparsak yapalım ruhumuzun kendi çelişkilerinden sonsuza kadar kurtulamayacağını beton çivisi gibi kafamıza çaktığı için.
12) Düşünce hızıyla da yazılabileceğini kanıtladığı için.
13) Joyce ,Musil, Proust ustalığında metinleri çeviri kirliliğine uğramadan okuyabilmemizi sağladığı, bilinç akışı tekniğini dilimizde kullanan ilk ve tek yazar olduğu, hatta-bence- ilk türk romancısı ünvanını sonuna kadar hak ettiği için.
14) Selim ışık gibi edebiyat tarihinin en etkileyici anti kahramanını yarattığı için.
15) Ucuz toplumculuğa başvurmadan ve hiç bir mesaj kaygısı gütmeden en çarpıcı ve yapısal analizleri yaptığı; toplumu, bireyi, bireyin kendine yabancılaşmasını, yani konformizmin tehlikelerini Palahniuk*ten 30yıl evvel hepimize anlattığı için.
*Palahniuk; Fight Clup, Kukla, Gösteri Peygamberi gibi kitaplarıyla tanınan Amerikalı anti-konformist yazar.
16) Olricle birlikte şizofreninin edebi zenginliğini fark ettirip, okuyan herkesin keşke benim de Olric gibi hayali arkadaşlarım olsa diye düşünmesini sağladığı için.
17) Klasik okuma kalıplarını tamamen ortadan kaldırdığı, istediğimiz zaman istediğimiz yerinden açıp istediğimiz kadar okuyup ayraç kullanmadan kapatıp devam etmek istediğimizde yine rastgele bir sayfa açıp dilediğimizce okuyabilme şansı verdiği için.
18) Kitapları neyi anlatıyor sorusuna doğru dürüst cevap veremedikçe, yukarlardan bir yerden en müstehzi ifadesiyle güldüğünden emin olup, soruyu sorana bir şeyler geveledikten sonra, başımı hafifçe yukarı kaldırıp benim de Ona doğru gülümsememi sağladığı için.
19) insanlardan ümidini hiç kesmediği, en çaresiz zamanlarında bile, herkes ona sırt çevirmişken, onlara canım insanlardiye seslenmekten hiçbir zaman vazgeçmediği için.
-Yalnızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kimbilir...
-Ne ölmek nefessiz kalmaktır; ne de yaşamak nefes almaktır. Yaşamak; sevilmeyi hakeden birine yaşamını harcamaktır.
-insan çok sevdiği halde neden her defasında terkedilir? Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir?
-Herkes geçer diyor, geçer mi Olric? Herkes ne bilir acımı. Herkes ne bilsin acımızı. Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım...
ah be oğuz abi, bir üç ay daha dayansaydın aynı dünyadan aynı anda nefes alıyor olacaktık. şimdi sen yeraltında, ben tavan arasındayım. unutulanlar dışında her şey aynı. umarım sen orada mutlusundur.
böyle bir yazarın bu kadar erken ölmüş olması türk edebiyatı için çok büyük bir kayıp. tutunamayanlar bile tek başına bir kilometre taşı edebiyatımız için.
tipik kendini "türk aydını" imajı çizen itici bir yazar. tutunamayanlar kitabında güzel satırlar vardır ama kendi milletini yerden yere vururken ingilizleride bir o kadar över durur.! ateist kız kelimesinin yanına modern kelimesi yapıştırır. domuz eti yemeyi bir yerde anlatır (sanki marjinal olunuyormuş gibi).
tam tanım yapacak olursak "türk toplum" u içinde tutunamadığını gösterir. oysaki ingiltereye gitseydi tutunacağından emindim şahsen. üslup olarakta kendisini pek beğenmediğim yazardır bir konuyu anlatırken başka bir yere geçiverir, noluyoruz lan yine derdirtip durdu kendisine.
"Her an sevmek birini... Bazen atlıyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum. Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. Her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. Bütün bunlar beni yoruyor. Sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem.