Dünya nükleer enerjinin korkunç yüzüyle 1986 nisanının sonlarında tanıştı.
26 nisan günü, saat 01.24 te Sovyet topraklarında meydana gelen nükleer facia ardında günümüze kadar uzanan bir yıkım bıraktı.
Çernobil nükleer santralinin 4 numaralı reaktöründe yapılan ve reaktörün zayıf güvenlik sistemlerine meydan okuyan bir deney, santral çalışanlarının da ihmaliyle 'yüzyılın felaketine dönüştü.
Milyonların kaderini değiştiren kaza sonucu, Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarının yaklaşık 200 katı kadar radyoaktif madde atmosfere salındı.
FACiANIN SONUÇLARI BELiRSiZ
Kazadan sonra kuzey yarımküredeki hemen her ülkede radyoaktif kirlilik görüldü. Ancak rüzgarın yönü ve yağışlar nedeniyle bazı ülkeler radyoaktif maddelerden daha fazla etkilendi.
Dönemin Sovyet topraklarının yanı sıra iskandinavya da yoğun oranda radyoaktif kirliliğe maruz kaldı. Çernobil'den kaynaklanan radyoaktif serpinti 160 bin kilometrekare toprağı kirletti.
Çernobil faciasının sonuçları, olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra bile etkisini sürdürüyor.
Kanser vakalarındaki çarpıcı artışın yanı
sıra, kaza sonrası radyoaktif bulutların ulaştığı bazı bölgelerde hala olayın izlerine rastlanabiliyor.
Örneğin, ağustos 2005'te Almanya'nın güneyindeki Bavyera ormanlarında yaban domuzlarında yoğun oranda radyoaktivite tespit edildi. ingiltere'de de günümüzde bile bazı çiftliklerde 'Çernobil kontrolleri' yapılıyor.
Ölü sayısı net değil
Buna rağmen, facianın yarattığı yıkımın boyutları tartışmalı.
Olayın etkilerine ilişkin olarak sürekli yeni raporlar yayımlanıyor, yeni araştırmalar yapılıyor ama kazanın tam olarak kaç kişinin ölümüne yol açtığı bile hala net değil.
Resmi açıklamalara göre kazayla doğrudan bağlantılı olarak ilk aşamada 31 kişi öldü. Birleşmiş Milletler'e bağlı organizasyonlar olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kaza sonucu 4 bin kişinin öldüğünü belirtiyor.
Nükleer enerjiyi aklama çabası...
Greenpeace çevre örgütünün verdiği rakamlar ise, bu açıklamaların çok üzerinde. Örgüt, Çernobil felaketi sonrası sadece kanser nedeniyle ölenlerin sayısının 93 bin civarında olabileceğini bildiriyor. Beyaz Rusya Ulusal Bilimler Akademisi'nin araştırmasına dayanan Greenpeace raporunda, 2 milyar insanı etkileyen felaket yüzünden 270 bin kişinin kansere yakalanabileceğine dikkat çekiliyor.
Verilerdeki bu belirsizlikte ise resmi kaynakların ve özellikle Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun 'nükleer enerjiyi aklama çabaları'nın da hayli etkili olduğu belirtiliyor.
Türkiye'de Çernobil tartışması
Çernobil faciası sonrası radyasyon yüklü bulutlar Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'nın yanı sıra tüm Avrupa'yı etkisi altına aldı. Radyasyondan Trakya ve Karadeniz de etkilendi.
Kaza sonrası yapılan ölçümlerde, bu bölgelerdeki radyasyon oranında yükseliş tespit edildi ve bazı acil önlemler alındı.
Ancak bir süre sonra resmi ağızlardan yapılan 'biraz radyasyon iyidir',
'radyasyonlu çay daha lezzetli olur' türü açıklamalar, devleti 'konunun ciddiyetini kavrayamamak' ve 'halkı yanlış bilgilendirmek' suçlamalarıyla karşı karşıya bıraktı.
istatistikler eksik
Zira Türkiye, kazanın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra bile hala, facianın 'hasıraltı edilmiş' etkilerini tartışıyor.
Döneme ait istatistik yoksunluğu da günümüze dair kesin hükümlerde bulunmayı zorlaştırıyor. Özellikle Karadeniz Bölgesi'nde kanser vakalarındaki artış endişe yaratıyor.
Çernobil faciası sonrası sadece Ukrayna'daki tiroid kanseri vakaları rekor düzeyde arttı. Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya sağlık bakanlıkları verilerine göre, tiroid kanseri ve lösemide de büyük artış gözlendi.
ÇERNOBiL'DE KAZA GÜNÜ
Çernobil nükleer santrali, 1972 yılında bir 'Demir Perde Ülkesi' olan Sovyetler Birliği'ndeki (Bugünkü adıyla Ukrayna) Kiev kentinin 140 km kuzeyine kuruldu.
Santral her biri 1000 megavat (mW) gücünde dört reaktörden oluşuyordu. 25 nisan 1986'da santralin dört numaralı reaktörü rutin bakım için kapatıldı.
Santalde görevli mühendisler bu arayı değerlendirerek, reaktörün güvenliğini artırmak için elektrik kesilmesi ile özel bir deney yapmak istedi.
Deneyin amacı tam olarak, reaktörün çalışması ansızın durduğunda buhar türbinlerinin ne kadar süre çalışmayı sürdüreceklerini ve böylece ne kadar süre acil güvenlik sistemine güç sağlayabileceklerini görmekti.
Reaktörün gücü düşürüldü
Aynı gün reaktörün gücü yarıya düşürüldü. Ardından güvenlik testini 'yüzyılın nükleer faciası'na dönüştüren adım atıldı: Test sırasında reaktörün güvenlik sistemlerinin devreye girmemesi için 'acil durum soğutma sistemi' bilinçli olarak devre dışı bırakıldı.
26 nisan günü saat 01.00'i biraz geçe deneyin son hazırlıkları tamamlandı. Reaktör gücünün sadece yüzde 7'siyle çalıştırılmaya başladı. Oysa, Çernobil gibi 'RBMK tipi grafitgaz reaktörleri'nin düşük güçte çalışmasının yarattığı sakıncalar biliniyordu.
işletme talimatları 'iptal'!
işletme talimatlarının dışına çıkılan ve güvenlik yönünden sakıncalı olan bir takım teknik işlemlerin ardından 'devam' kararı alındı.
Ancak deneyin başlamasından kısa bir süre sonra dolaşım pompaları ve reaktör soğutma sistemi yavaşladı. Yakıt kanallarında ani ısı yükselmesi görüldü ve reaktör denetimden çıktı. Gücün kontrolsüz yükselişi sonucu yakıtlar aşırı ısındı, yakıt zarfı eridi, sıcak parçalar suyla temas ederek buhar patlamasına neden oldu.
Bu kez reaktörün durdurulması için bütün denetim çubukları devreye sokuldu ama artık çok geçti. Bu sırada reaktörün gücü 4 saniye içinde nominal değerin 100 katına ulaştı. 3 saniyede reaktör gücü yüzde 7'den, yüzde 50'ye çıktı.
Reaktörün çelik damı uçtu
Aşırı ısınmış reaktörde çok şiddetli bir patlama meydana geldi. Aşırı buhar basıncı reaktörün ve santral binasının çelik damını uçurdu. Patlamanın meydana getirdiği şok bin tonluk çelik reaktör kapağını hayava fırlattı. Bu sırada kontrol çubukları kalpten dışarı fırladı ve kalp içindeki yakıtın yaklaşık yüzde 30'u eriyip parçalandı. Daha sonra bu duruma 'denetim dışı çekirdek tepkimesi'nin yolaçtığı belirtilecekti.
Birinci patlamadan birkaç saniye sonra ikinci bir patlama daha oldu. ikinci patlamanın nedeni hala tam olarak bilinmiyor. Ancak grafit-buhar etkileşmesi gibi bir takım kimyasal reaksiyonlar sonucu meydana gelmiş olabileceği düşünülüyor.
Alev toplarının gökyüzüne yükseldiği patlamalar sırasında 31 kişi hayatını kaybetti. Kaza sonucu reaktör kalbinin tümü ve binanın büyük bölümü hasar gördü.
Büyük oranda radyasyon atmosfere karıştı
En önemlisi, reaktördeki zirkonyum ve grafitin yüksek sıcaklıktaki buharla karşılaşması sonucu oluşan hidrojen yanarak bütün santrali ateş içinde bıraktı. Bunun sonucu olarak çok büyük oranda radyoaktif madde atmosfere karıştı.
(Grafit: Yumuşak, kolay toz durumuna gelebilen, gri siyah renkli, yapay olarak billurlaşabilen bir çeşit doğal karbon. / Zirkonyum: Siyah toz biçiminde bir element)
Radyoaktif elementler rüzgarın da etkisiyle kuzeybatıya doğru yayıldı. Radyoaktif maddeler taşıyan bulutlar iskandinavya, Hollanda, Belçika ve ingiltere'ye kadar taşındı.
Kaza sonrası isveç'in başkenti Stockholm'deki radyoaktif kirlilik düzeyi 15 kat artmıştı. Faciadan en büyük hasarı ise Ukrayna ve Beyaz Rusya gördü. Radyoaktif bulutların yayılımı:
27-30 nisan: iskandinavya, Finlandiya, Belçika.
28 nisan - 2 mayıs: Doğu ve Orta Avrupa, Güney Almanya, italya, Yugoslavya, Ukrayna ve Doğu Bloku, Türkiye (Karadeniz).
1-4 mayıs: Balkanlar, Romanya, Bulgaristan, Türkiye (Trakya)
2 mayıs ve sonrası: Karadeniz ve Türkiye.
Bugün bile radyoaktif tozlar rüzgar, yağmur ve göçmen kuşlar aracılığıyla yayılmayı sürdürüyor.
Kaza sonrası nükleer santral içinde 30 ayrı yangın başladı. Yaklaşık 250 itfaiyeci yüksek dozdaki radyasyona karşı gerekli donanımları olmadan bölgeye geldi. Radyasyondan en çok etkilenenler santral çalışanlarının yanı sıra itfaiyeciler oldu.
Yangının büyük kısmı saat 05.00 gibi kontrol altına alındı ama grafit yangını dokuz gün daha sürdü. 26 nisandan 4 mayısa kadar geçen süre radyasyonun büyük bölümünün çevreye karıştığı dönem oldu.
26 nisan günü santalden sadece 3 kilometre uzaklıktaki Pripyat kasabasında halk baharın ilk ılık pazar gününün tadını çıkarıyordu. Bir gün sonra ise 16 bini çocuk 45 bin kasabalı bir daha dönmemek üzere 2.5 saat içinde evlerinden tahliye edildi. Terkedilen Pripyat, bugün bile bir 'hayalet kasaba' görünümünde.
27 nisandan 5 mayısa kadar geçen sürede ise yaklaşık bin 800 helikopter ile bölgeye 5 bin ton yangın söndürücü malzeme döküldü.
Sovyetler önce gizlemek istedi
Sovyet yetkililer başta felaket haberini gizlemeye kalkıştı ancak durumun vehameti büyüdükçe kazayı saklamanın mümkün olmadığı anlaşıldı. 28 nisan günü Sovyet haber ajansı Tass, Çernobil nükleer santralinde bir kaza meydana geldiğini, ölenler olduğunu, konuyla ilgili bir soruşturma komitesinin kurulduğunu duyurdu.
Kazayı takip eden 10 gün içinde santralin 30 kilometre yarıçapında yaşayan 130 bin kişi tahliye edildi. Bu kişilere yeni evler verildi. Ancak halkın birçoğu bu süre zarfında radyasyona maruz kaldı.
Binlerce 'temizlikçi' etkilendi
Kaza sonrası temizlik çalışmalarına 200 bini aşkın işçi katıldı. 1986 - 1987 arasında santalin 30 kilometre yarıçapında çalışan ve 'likidatör' adı verilen bu kişiler yüksek dozda radyasyona maruz kaldı.
Kazanın ilk kurbanları olan 31 kişiden 1'i doğrudan patlamanın etkisiyle, 1'i damar tıkanıklığı, 1'i termal yanıklar ve 28'i akut radyasyon sendromundan öldü. 134 kişi radyasyon zehirlenmesi tedavisi gördü.
1989 yılında tahliye işlemlerinin ikinci bölümü başladı. Beyaz Rusya, Ukrayna ve Rusya'daki yaklaşık 100 bin insan evlerini terketmek zorunda kaldı.
20 eylül 1999'da santralin 15 kilometre çevresinde yaşamak yasaklandı. Ancak 1990'ların başında yaşlı insanlar buralardaki evlerine geri dönmeye başladı. Yetkililer bu kişilerin sayısının bin 500 civarında olduğunu, bunlardan 3'te 2'sinin kadın olduğunu belirtiyor.
Greenpeace verilerine göre, bugün hala 5 - 8 milyon arası insan kazadan etkilenen radyoaktif topraklarda yaşıyor.
SAĞLIK SORUNLARI
Örgüte göre kazadan etkilenenler dört grupta toplanıyor:
1) Kaza sonrası temizlik çalışmalarına katılan asker ve siviller
2) Kazanın ardından santralin 30 kilometre yarıçapında bulunan bölgelerden tahliye edilenler
3) Kazadan daha az etkilenen ama yine de tehlikeli olan bölgelerde yaşayanlar
4) Bu üç gruptaki insanların çocukları
Tiroid kanseri vakalarında rekor artış
11 kasım 1996'ya gelindiğinde Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'da çocuklarda görülen tiroid kanseri vakaları 1980'lere oranla 200 kat arttı.
Kanser en çok çocukları etkiledi. Yapılan araştırmalar Ukrayna'daki tiroid kanseri hastalarının yüzde 64'ünün 15 yaşında ya da daha küçük olduğunu gösteriyor. Buna neden olarak da, tiroid kanserine yolaçan maddelerin bazı gıdalara ve süt ürünlerine daha fazla nüfuz etmiş olması gösteriliyor.
Beyaz Rusya Ulusal Bilimler Akademisince yapılan bir araştırmaya dayanan 2006 tarihli Greenpeace raporunda da, bu ülkedeki kanser vakalarının 1990-2000 arasında yüzde 40, çocuklardaki tiroid kanseri vakalarının 88.5 kat arttığı bildiriliyor.
Bölgede ayrıca lösemi, meme, böbrek, akciğer, mesane kanserlerinde de artış saptandı. 'Çernobil Çocukları Projesi', kaza sonrası görülen doğum anormallikleri, kanser ve lösemi vakalarındaki yükselişe dikkat çekiyor.
Dünya Sağlık Örgütü ise Çernobil'deki nükleer facianın Avrupa'da şu ana kadar 16 bin kanser vakasını tetiklemiş olabileceğini, tüm Avrupa'da az dozda da olsa radyasyon almış 7 bin kişinin önümüzdeki yıllarda kansere yakalanabileceğini belirtiyor.
Psikolojik sorunlar da yaşanıyor
Facia aynı zamanda stres, bunalım ve depresyon gibi psikolojik sorunlara yol açtı. Bu tip sorunlar daha çok evsiz kalan, sosyal ayrımcılığa tabi tutulan, ekonomik sıkıntı çeken ve kaza sonrası kaçınılmaz sağlık problemi kaygısı yaşayanlarda ortaya çıktı.
Ancak Birleşmiş Milletler'in 2005 tarihli bir raporu, kaza sonrası tiroid kanseri dışında bir hastalıkla ilgili artış olduğuna dair kanıt bulunmadığını belirtiyor.
BMnin 2005 yılının eylül ayında açıkladığı rapora göre, Çernobil felaketinin sonuçları abartıldı ve ölü sayısı aslında 4 bin.
BM raporu 'örtbas' mı?
BM Kalkınma Programı yetkilileri, BM'nin elindeki verilere göre Çernobil santralındaki patlamanın bugüne dek 47'si kurtarma görevlisi ve 9u çocuk 56 kişinin ölümüne neden olduğunu belirtiyor. Greenpeace ise raporu utanç verici bir örtbas operasyonu olarak nitelendiriyor.
Norveç çevreci kuruluşu Bellona da raporun, kazadan sonra yangını söndürmek için gönderilen onbinlerce 'temizleyiciyi' hesaplamadığını bildiriyor.
Çernobil 2000'e kadar çalıştı
Nükleer enerjinin 'korkunç' yüzünü gösterdiği kazadan bir süre sonra reaktörün çevresine beton ve çelikten bir duvar inşa edildi. Ancak bu duvarın etkisi de zaman içinde zayıfladı.
Kaza sonrası reaktörde 14 yıl daha elektrik üretimi yapıldı. Uluslararası baskıların artması sonucu santralin son ünitesi 2000 yılının aralık ayında kapatıldı.
NOT :SANNTRALiN ÖZELLiKLERi: Çernobil nükleer santralı dört adet RBMK-1000 tipi reaktör ünitesinden oluşuyor. Kazaya uğrayan dördüncü ünite üç seneden beri çalışıyordu. 1000 MW e gücünde olan her bir ünitede 500 MWe'lik ikişer adet türbin bulunuyor. Reaktör grafit yavaşlatıcılı ve kaynayan hafif su soğutmalı tipten. Grafit blokları arasından geçen ve içinde yakıt elemanlarının da bulunduğu bin 661 adet dikine zirkonyum basınç tüpleri içinde kaynayan su, buhar ayırıcılarından geçtikten sonra kuru buhar olarak doğrudan türbinlere yollanıyor.
26 Nisan, 2006 08:00:00 (GMT +02:00)
Çernobil faciası sonrası radyoaktif madde taşıyan bulutlar Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye'ye de ulaştı.
Kazanın, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve devlet eliyle 'hasıraltı edildiği' savunulan etkileri, bugün bile sıcak bir tartışma konusu olmayı sürdürüyor.
Çernobil faciasının üzerinden 20 yıl geçti ancak Karadeniz Bölgesi'nde ortaya çıkan kanser vakalarına paralel olarak tartışmaların dozu da yükseliyor.
TAEK, 'nükleer enerjiyi aklamak için elindeki verileri kasıtlı olarak çarpıtlamak'la suçlanıyor.
TAEK NELER YAPTI?
TAEK verilerine göre, Türkiye'de kazanın ilk etkileri 30 nisan 1986'da Trakya bölgesi ve Karadeniz kıyılarında çevresel doğal radyasyon düzeyindeki yükselmeler ile gözlendi.
Bölgenin normal şartlarda 8-10 mikro röntgen / saat olan doğal radyasyon düzeyi 4-5 mayıs günleri 30-50 mikro röntgen/saat düzeyine ulaştı. En yüksek radyasyon düzeyi 150 mikro röntgen/saat olarak Batı Karadeniz kıyısındaki Karasu'da ölçüldü.
Bu saptamanın ardından TAEK radyasyon ölçüm programı başlattı. Program çerçevesinde ülke genelinde çevresel örneklerin ve besin maddelerindeki radyoizotopların analizleri yapıldı, et, süt ve mamulleri, sebze ve meyveler, baharatlar denetim altına alındı.
TAEK, radyasyondan etkilenen bölgelerde üretilen süt haricindeki tüm gıdaların Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) limitlerinin altında radyoaktivite içerdiğini açıkladı. I-131 ile kontamine olmuş sütler ise tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi peynir yapılarak I-131 tamamen yok oluncaya kadar bekletildi.
(I-131, iyot atomunun radyoaktif şekli. Bu atom, diğer radyoaktif maddeler gibi devamlı olarak parçalanarak çevreye radyasyon yayıyor. iyot-131'in yarı ömrü 8 gün.)
Ayrıca mera hayvanlarının taze otla beslenmeleri engellendi ve saman, suni yem gibi gıdalarla beslenmeleri sağlandı.
TAEK, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde üretilen fındıklarda sıfırdan başlayarak AET ve Dünya Sağlık Örgütü sınırları civarında radyoaktivite tespit edildiğini belirtti. Düşük miktarda fındıkta ise bu sınırın aşıldığı belirlendi.
"Çayları imha edin" denilen rapor görmezden gelindi
TAEK, 1987 yılından itibaren ölçüm sonuçlarının hızla düşerek doğal düzeylere indiğini, Karadeniz'deki radyoaktivite seviyelerinin insan sağlığı, ekosistem ve çevre güvenliği açısından bir risk oluşturmadığını savundu.
Ancak aynı dönemde Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden (ODTÜ) bilim adamlarının yaptığı bir araştırmada 'çayların imha edilmesi gerektiği' uyarısı yapıldı. Zira bilim adamları çayda kilogram başına 10 bin ton bekörel oranında radyasyon tespit etmişti.
DEVLETiN KONUYA BAKIŞI
Bu rapor dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral başkanlığında kurulan Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi'ne (TRGK) sunuldu. Ancak Komite'de yer alan TAEK Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre 'ölçümlerin hatalı, çayların temiz' olduğunu savundu.
Bunun üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 14 ağustos 1986 da YÖK e yolladığı bir mektupla TRGK nın bilgisi dışında radyasyonla ilgili yapılacak tüm yayınlara yasak getirdi. Mektup 28 ağustosta tüm üniversitelere gönderildi.
Bakan Aral: "Biraz radyasyon iyidir"
Radyasyonun etkileriyle ilgili yayınlara yasak getirilirken, halkı 'rahatlatma' kampanyası başlatıldı. Bakan Aral TV'ye çıkarak canlı yayında çay içti. Aral'ın akıllara kazınan bu görüntülerine "biraz radyasyon iyidir" sözleri eşlik etti.
Aral gazetelere verdiği demeçlerde de, dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir diyordu.
Özal: "Radyoaktif çay daha lezzetli"
Dönemin Başbakanı Turgut Özal "radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyerek basına poz verirken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren "radyasyon kemiklere yararlıdır" diyordu.
GiZLi 'CLARKE RAPORU'
13-22 haziran 1986 arasında Hamburg Üniversitesi ile ABD deki Woods Hole Oceanography Enstitüsü nden ikişer bilim adamı, Karadeniz de inceleme yapmak için Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü araştırma ekibine katıldı. Daha sonra 'Clarke Raporu' olarak anılacak araştırmanın sonuçları şöyleydi:
Karadeniz deki yeni sediman kapanının atıldığı alanda, sudaki Çernobil sezyum izotop düzeyleri bomba döküntüsü düzeyinden yaklaşık iki kat yüksektir. Suda, filtre edilebilen parçacıklarda ve planktonlarda (sudaki tek hücreli canlılar) doğrudan ölçülebilecek izotoplar, Sezyum-137, Sezyum-134, Rutenyum-103, Rutenyum-106, Seryum-141, Seryum-144, Baryum-140, Tantanum-140, Zirkonyum-95 ve Niyobyum-95tir" dedi.
Bu sonuçlar 'gizlidir" damgalı bir mektupla yetkililere iletildi.
Çaylarda ölçüm sekiz ay sonra yapıldı
16 aralık 1986 da Çaykur Genel Müdürlüğü, çay paketleme tesislerinde 1985 ve 1986 yıllarına ait çaylarda ölçüm yaptı. TAEK çayın 89.000 Bqkg a kadar radyasyon içerdiğini itiraf etti.
30 aralık 1986'da TAEK 58 bin ton radyoaktif (12.500-89.000 Bq/kg) çayın gömülerek imha edilmesine karar verdi. Bu karar ancak 19 ocak 1988 tarihli Resmi Gazete de yayımlandı ve yürürlüğe girdi.
17 eylül 1986’da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Doğu Karadeniz Bölgesi’nden gelen tüm fındıkların Fiskobirlik tarafından satın alınacağı ve bölgeden dışarıya çıkarılmayacağını bildirdi. Ancak fındık yasağı daha sonra kaldırıldı.
22 kasım 1986 da Almanya'ya gönderilen 320 bin mark değerindeki 40 ton iç fındık yüksek düzeyde radyasyon yüklü olduğu gerekçesiyle geri çevrildi.
Bu arada kazadan önemli ölçüde etkilenen Dinyeper ve Tuna nehirleri de Karadeniz'e akıyordu.
ODTÜ yine uyardı: "Çayları imha edin"
16 ocak 1987 de ODTÜ Kimya Bölümünden Dr. Olcay Birgül ve Dr. inci Gökmen ve Biyoloji Bölümünden Dr. Aykut Kence, Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanına 'Çayda Radyoaktivite Ölçümleri' adlı bir rapor sundu.
Söz konusu rapor, vatandaşlar tarafından üniversiteye getirilen çaylarda yapılan ölçümleri içeriyordu. Zira zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evrenin çayının bile bu laboratuvarlarda ölçümleri yapılmıştı. Raporda şöyle deniliyordu:
1985 tarihli bazı Çay Çiçeği paketleri yüksek radyoaktivite göstermiştir. Çaydan suya geçen Cs yüzdesi halka bildirilen yüzde 3 ten çok daha yüksek olup, yüzde 65 tir. Günde 5 bardak çay içen bir kişi yıllık 65-105 mrem lik bir doz alacaktır. Yılda 105 mrem lik bir doz almak ise ICRP 1990 da tavsiye edilen sınırın üzerindedir. Radyasyonun eşik dozu yoktur ve maruz kalınan radyasyonu en aza indirmek için her türlü önlem alınmalıdır."
Rapordaki önemli noktalar şöyleydi:
Hamile kadın ve çocuklar çay tüketimlerini azaltmaları için uyarılmalı
Çayın kaynar suyla yıkanması aktivitesini düşürmekte
Daha fazla radyoaktif çay piyasaya sürülmemeli, kirli çayın temiz çayla harmanlanmasına son verilmeli ve radyoaktif olanlar yok edilmeli
Piyasaya sürülen radyoaktif çaylar toplatılmalı
Çernobil radyasyonu çeşitli kaynaklardan alındı
Raporu yazan bilim adamları, Radyasyon Güvenliği Komitesinin üniversitelere uyguladığı radyasyon ölçümleri ve açıklamaları yasağının kaldırılmasını istedi.
Bilim adamları 1988de Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Ödülüne layık görüldü.
Rapora yanıt: "Adi ve pespaye bir gayeye vasıta kılmak gayretkeşliği"
27 ocak 1987de de Hürriyet gazetesi "Çayda Yeni Alarm, Başbakanlığın Yasakladığı ODTÜ Raporunu Yayınlıyoruz" başlığıyla çıktı. Bunun üzerine TAEK Başkanı Özemre, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Gönlübol a bir mektup yolladı:
... Çernobil kazasından sonra Türkiyede kişi başına 9 ayda alınan doz 22 miliremdir. Bu da bir göğüs röntgeni çektirildiğinde alınan doz kadardır... Bilimsellik kisvesi altında, bilimi kamuoyunu tedirgin etmeye alet etmek gibi adi ve pespaye bir gayeye vasıta kılmak gayretkeşliği, hamile kadınlarda panik yaratabilecek ve pek çok bebeğin doğmadan katline vesile teşkil edebilecektir. Bu davranış, bu raporu kaleme almış sözde bilim adamlarına şeref vermediği gibi ODTÜ için de fevkalade büyük bir talihsizlik teşkil etmektedir... ODTÜ gibi ülkenin irfanına hizmet eden bir müessesenin manevi itibarını zedeleyen bu kabil suiniyet sahibi kişilerin ODTÜ bünyesinde barınabilmiş olmasını derin bir üzüntüyle karşılamakta olduğumuza inanmanızı saygılarımla istirham ederim.
Bir başka profesörden uyarı: "Çaylar yokedilsin"
24 şubat 1987de bu kez Karadeniz Üniversitesi Nükleer Fizik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Adil Gedikoğlu, Bakan Aral'a çalışmasını sundu.
Raporda Türkiyedeki tarım ürünlerinin bir çoğunun Çernobil kazasından sonra az çok radyoaktivite ile kirlenmiş olduğu, radyasyonun eşik dozu olmadığına göre Türkiyede çaydan alınan radyasyonun günde 5 bardak çay içen biri için fazla olduğu, 1987 ürünü çayda radyoaktivite olmadığı, bu nedenle 1986 ürünü çayın toplatılıp yok edilmesi öneriliyordu. TAEK, ölçümlerin yanlış yapıldığını belirtti.
31 martta Prof. Dr. Gedikoğlu bir kez daha Arala yazdı. Doz hesaplama yönteminin hatalı olduğunu, raporu düzelttiğini belirten Gedikoğlu bu kez, "bulunan doz paniğe yol açacak düzeyde değildir" diyordu.
Gedikoğlu ayrıca, radyoaktiviteyle kirlenmiş çayın yok edilmesi gereğinden de söz etmiyordu.
Bakan'dan yıllar sonra gelen itiraf: "Gizledik"
Bakan Aral, 1992'de özel bir söyleşi sırasında şöyle dedi: "Hükümet gerçekten de Çernobilin Türkiye üzerindeki etkileri konusundaki gerçekleri ve rakamları gizlemiştir."
türkiye'de ehliyet bile korkunç bir yüze sahip olabiliyor, amerika'da iktidar korkunç bir yüze sahip olabiliyor, fransa'da yasalar korkunç bir yüze sahip olabiliyor...ileride açlıktan geberip giderken ne b.k yiyeceğiz çok merak ediyorum ben. dünya tükeniyor ve en verimli enerji kaynağını kullanmamak için çırpınıyoruz, kullanmamak için çırpındırılıyoruz, bizim %60 ımız harbi salak galiba ya?
yav kutupsalım allasen bi sus beee, gece gece hıyarlık ediyorsun kutupsal!
5 ocak 1993'te YÖK, tıp fakültelerine mektup yazarak Çernobilin sağlık etkilerini bildirmelerini istedi. Üniversitelerden gelen sonuçlar şöyleydi:
Hacettepe Üniversitesi: "Ukraynada kazayı takip eden beş yıl içinde kanser vakalarında anlamlı bir artış olmamıştır. Türkiyede Çernobile bağlı olarak Karadeniz bölgesinde çocukluk çağı kanserleri ya da herhangi bir genetik hastalıkta anlamlı bir artış yoktur. Gelecek 50 yıl için çocuklarımızı kötü beslenme ve enfeksiyon gibi radyasyondan daha önemli tehlikeler beklemektedir. Bunun yanında sigara içen bir annenin veya babanın kendilerine çocuklarına ve çevrelerine verebilecekleri zarar Çernobil sonucu oluşan riske göre kıyaslanamıyacak kadar yüksektir."
Karadeniz Teknik Üniversitesi: "Doğu Karadeniz bölgesinde Çernobil reaktör kazasına bağlı olarak radyoaktiviteye maruz kalanlarda kanser veya doğumsal anomalilerdeki rakamsal artış sadece radyoaktiviteye bağlanamaz. Yetersiz hijyenik şartlar, yeni doğan çocuk ölümü sebepleri, yetersiz beslenme, trafik kargaşası, çevre kirliliği sorunları ile yakın akraba evlilikleri ve bölgenin jeo-lojik yapısı bölgeyi radyasyondan daha önemli tehlikelerle karşı karşıya getirmektedir. Ayrıca Doğu Karadeniz halkının bu konuda yeterli bilimsel çalışma sonuçları alınmadan paniğe sokulmasına sebep olacak durumların yaratılmamasına dikkat edilmesi gerekir."
Trakya Üniversitesi: "Kaza günü ve takip eden günlerde yöre yaşayanlarında radyoaktif iyot ölçümleri yapıldı. Radyoaktivitede önemli bir artış olmadı. Toprakta süt ve benzer ürünlerde bir radyasyon artışı olmuştur. Çocuklarda ve yetişkinlerdeki hematolojik kanser vakalarında artış yoktur, tiroit kanserlerinde artış yoktur."
1994 tarihli ODTÜ raporu: "Radyoaktif madde oranı 1986'dan yüksek"
Çernobil felaketinden sekiz yıl sonra, 1994'te, ODTÜ Kimya Bölümünden inci G. Gökmen, M. Akgöz ve A. Gökmen 'Türkiyenin Karadeniz Kıyılarında Çernobil Radyoakivitesi' adlı bir rapor daha hazırladı. Rapor, TÜBiTAK ve ODTÜ araştırma fonu tarafından da desteklendi.
Raporda 1994teki 1, 8 ve 9 numaralı istasyonlardaki sezyum aktivitesinin 1986da TAEK tarafından yapılan ölçümden daha yüksek olduğu belirtiliyordu.
SUÇLAMALAR
Kazanın üzerinden 20 yıl geçti ancak başta TAEK olmak üzere, dönemin tüm yetkilileri 'nükleer enerjiyi aklamak için ellerindeki verileri kasıtlı olarak çarpıtlamak'la suçlanıyor.
Bağımsız araştırmaların engellenmesi ve bugün Karadenizde artan kanser vakalarını açıklayabilecek raporlama yöntemlerinin hayata geçirilmemesi suçlamaların odak noktasını oluşturuyor.
Bu suçlamaları yönelten bilim adamları, kanser vakalarının ortaya çıkmasının 15 - 20 yıllık bir süre alabileceğini, bu geçekten yola çıkılarak o dönemdeki vakaların kayıt altına alınmamış olmasının 'kasıtlı' ve 'bilimsellikten uzak' olduğunu belirtiyor.
Vakaların kayıt altına alınmaması istatistiksel karşılaştırma yapmak ve buradan kesin ve bilimsel bir sonuca varmayı imkansız hale getiriyor.
Faciadan hemen sonraki ODTÜ raporuna imza atan isimlerden Prof. Dr. inci Gökmen, "o tarihte radyoaktiviteyle kirlenmiş çaylar içilmeyip imha edilse alınan radyasyon dozu alınmayacaktı. Çay demlenmeden önce bir kez sıcak suyla yıkansa bile alınan doz yarıya inecekti. Ancak bizlerin uyarılarına karşın bu yolda hiçbir önlem alınmamıştır. Üniversiteler de bu konuda araştırma ve ölçüm yapmamaları için YÖK'ün yolladığı yazıyla engellenmiştir" diyor.
TALEPLER
Çernobil'in Karadeniz'deki Etkilerini Araştırma Komitesi Başkanı ve Trabzon Dernekler Birliği Başkan Yardımcısı Hüseyin Ayaz'ın 2005 yılında Karadeniz Bölgesi'ndeki resmi hasta kayıtlarına dayanarak verdiği bilgilere göre:
1990-2000 yılları arasında kanser vakalarında yüzde 50 artış yaşandı
1990 yılında Trabzon'da 90 kanser hastası varken, bu sayı 2000'de 720 oldu
Ordu'da 1990'da 50 kanser hastasının sayısı 2000 yılında 2 bin 167'ye ulaştı
Giresun'da 2000 yılında 2 bin 168 kanser vakası tespit edildi
Son sekiz yılda erkeklerde akciğer kanseri, kadınlarda da meme kanserinde artış gözlendi
Karadenizlilerin talepleri ise şöyle:
Artışların nedeni Çernobil değilse gerçek neden bilimsel verilerle kamuoyuna açıklansın
Son 20 yılda her hanede yaşayan kişi sayısı, ölen ve hasta olan insan sayısı tespit edilsin
Kanser taraması yapılsın
Bölgenin acil kanser haritası çıkarılsın
TAEK: "Türkiye çok talihli"
Günümüzde TAEK'in tavrı aynı çizgide sürüyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Okay Çakıroğlu, "kazadan en fazla Ukrayna, isveç ve Finlandiya etkilendi. Potansiyel zarar görme açısından Türkiye 16'ncı sırada. Bu bakımdan ülkemiz çok talihli konumda" diyor.
Günümüze dek 200 bin sayfalık arşivlerin elektronik ortama taşındığını belirten TAEK, radyasyonun yoğun olduğu bölgelerde yapılan ölçümlerde hiçbir vatandaşın vücudunda radyoaktif kalıntıya rastlanmadığının altını çiziyor.
Oysa iddialar öyle değil. Özellikle Doğu Karadeniz'den yansıyan rakamlar da bölgedeki kanser vakalarındaki artışın boyutlarını gözler önüne seriyor.
Bunun yanı sıra devletin Karadeniz Bölgesinde gömdüğü 58 bin ton radyasyonlu çayın daha sonra iç pazara sürüldüğü ve diğer çaylarla harmanlanarak azar azar tüketildiği, radyasyonlu fındıkların askeriyede ve ilkokullarda dağıtıldığı iddiaları bölge halkının kaygılarına zemin oluşturuyor.
20 yıl sonra bilimsel araştırma
Çernobil faciasından 20 yıl sonra Sağlık Bakanlığı, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'yla birlikte nükleer serpintinin Karadeniz'e etkilerini ölçmek amacıyla bilimsel bir çalışma başlattı.
Çalışmalar kapsamında Trabzon, Ordu ve Giresun'da 9 bin kişiden gen örnekleri alındı. Sağlık Bakanlığı kan verenleri kanser taramasından geçiriyor, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu da 'biyolojik dozimetre' yöntemini kullanarak genleri inceliyor.
Araştırma sırasında karşılaştırma yapmak için kanser hastalığının en az görüldüğü bölge olan Eğirdir'de 9 bin kişiden kan örnekleri alındı ve bu kişilerin genlerine yaşamlarının 20 yıllık dilimini kapsayacak şekilde bakıldı.
Araştırmanın ilk sonuçlarına göre, 'Karadeniz'de Çernobil sonrasında endişe edici boyutta kanser vakası artışı yok.' TAEK, gen kontrolünün de Karadeniz'de kansere neden olacak kadar radyoaktif kirlilik yaşanmadığını gösterdiğini belirtiyor. Araştırma hala sürüyor.
Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı vardır.çernobil kazasını gözününde bulundurup nükleer santrale karşı olmakla kaza yapmaktan korkup arabaya binmemek arasında hiç bir fark yoktur.ulaşım için otomobil ne kadar faydalı hatta gerekli ise, günümüzde enerji üretiminde nükleer santraller o kadar faydalı hatta gereklidir.elaleminoğlu nükleer güç olmuşken, bizim hala romantizm'in peşinde koşmamız, realiteyi bize hiç ummadığımız zamanda hatırlatabilir.
Biz neden diğerlerinin yaptıklarını yapmak zorundayız ki. Biz farklı olup daha etkili daha ucuz ve bir o kadar da güvenli enerji sistemlerini kullanmıyoruz. Yenilenebilir enerji kaynakları var iken neden ölü bir yatırım yapalım diye sormak gelir insanın içinden.