birol güven denen esnafın bu ikisini boşandırmak üzerine kurduğu senaryonun dönüp gelebildiği yer ise "3. çocuğu yapsak ya meltem" geyiği oldu. yıllar boyunca kocasnı gördüğü her erkeğe şikayet eden meltem'in ve karısından memnuniyetsizliği çaycısının bile malumu olan haluk'un evliliklerinin senaryosal bazda bile olsa "idealize" edilmesi ortalama dizi izleycisinin fena halde entellektüel zeka yoksunu ve etik sorunları olan bir kitle olduğunun göstergesidir. gene searyosal zorunluluklardan kaynaklansa da bu çiftin neredeyse hiç dışarı çıkmayan, tatil yapmayan, insan içine çıkmayan yaşamsal refleksleri çayın yanına çekirdek çitleyerek, dizileri seyretmekten çok yaşayan ortalama türk ailesine ekstra bir güven vermeye çabasıdır.
çocuk eğitimi konusunda nöri kantar'ın bile gerisinde olan haluk sadece meltem üzerinden aile ile ilgilidir aslında. havuç'a verdiği nasihatler ve disiplin önerileri sokaktan geçen bir yabancının verebileceklerinin ötesine hiç geçmez. duygu ise ambalajının (namus) korunması gereken bir metadan daha fazlası değildir. bu senaristler ve yapımcılar tarafından toplumumuzda aile içindeki iletişim ve sevgi eksikliğinin yutulabilen bir acı ilaç haline getirilmesidir. vicdani açıdan rahatsız edici veya sorgulatıcı hiç bir öğeye yaslamadan duygular arasında slalom yapıp, eve televizyon alıp sofraya yemek koymuş anne babaya kendileri iyi hissettirilir. tekin akmansoy fazlası ile primitif de olsa nöri kantar vasıtası ile bazı değerlere atıfda bulunarak izleyiciye arada sırada da olsa "peki sen ne yapıyorsun ?" deme cesaretini gösteriyordu.
iki dizi ve iki erkek kahraman arasındaki fark türk toplumunun 40 yıllık trajedisidir. şimdi tamamen meta endeksli ve yarım yamalak, varlığı kendi ile müsemma bazı sözde geleneklerle süslenmiş 30 yıl öncesini "tarihsellik", babasının zamanını asr-ı saadet zanneden okuyamayan, yazamayan bir kara cahil kitlenin egemen ve makbul olduğu düzeni yaşıyor ve alkışlıyoruz. değerlerinin tamamı değersizlik olan bu yeni burjuva ve onlara özenen geniş halk yığınları artık tamir edilemez bir çöküntünün üzerimize bıraktığı enkazdır. ne yazık ki bu toplum (senaryolardaki) münir özkul'u, sadri alışık'ı, ayhan ışık'ı artık beyaz perdede ya da televizyonda görmeye tahammül edemez hale geldi. en derinde o güzel insanların yüzüne bakamıyoruz artık. yaşar usta giderken bize "öz" oğlu yerine ahlaki antitezi olan nöri kantar'ın devamı ve daha fenası olan haluk'u bıraktı.
trt denetim cenderesinin de etkisi ile fazlası ile muhafazakar kantar ailesinin etrafında dönen kaynanalar dizisi 70li yılların türk aile yapısı için iyileştirici bir ( sözümona) rol modeldi. nööri gantar nam, kayserili , başarılı işadamı ( tekin akmansoy), karısı nööriye ( leman çıdamlı) ve yanaşma/ hizmetçileri döndü ( defne yalnız) ile temsil edilen ve sürekli dürüstlüğüne , samimiyetine vurgu yapılan ataerkil kantar ailesi ile tijen ve timuçin'in oluşturduğu batılı değerlere düşkün kentsoylu , kadının hakim olduğu aile arasında geçen bir nevi ahlaki menkıbeler manzumesiydi.
kara kafalı , cahil tribünlere oynamak adına devamlı olarak tijen'in opera merakı , sosyal birey olma adına yaptığı etkinlikler ya da ev toplantıları gibi faaliyetler aşağılanır kantar ailesinin ortalama görgüdeki bir türk'ü temsil eden günlük yaşam alışkanlıklarına göre manasızlığı vurgulanırdı. opera yerine bağlama , hayvan derneği bağış yemeği yerine düğüne gitmek , parti / davet vermek yerine " gün yapmak" . ayrıca kadına bakışı bakımından da ( eksik etek , yarım akıl ) 70li yıllar türkiyesini düşündüğümüzde fazlası ile doğulu ve feodal bir senaryoya sahipti.
fazlası ile mesaj kaygılı ve köylülük değerlerine vurgular, atıflarla dolu olan dizi dönem türkiyesinde çok tutulmuş , sinema filmi dahi çekilmişti. kendisini kantar ailesinden ( ne sebeple belli değil) farklı gören kalabalıklar aslında varedemedikleri kentsel değerleri içselleştirmiş ama fazlası ile "karikatürize" ve "manüpüle edilmiş" olan diğer aile tiplemesine bu dizi sayesinde gerçek hayatta edemedikleri hakaretlerin edilmesini orgazmvari bir mutlulukla yıllarca seyretmişlerdir. 70'ler düşünüldüğünde topluma yaklaşık 40 yıldır alternatif olarak sunulan çağdaşlaşmanın sonucunda ortaya çıkan "kadın eşitliği" , "feodal aile yapısınına alternatif aile yapısı" , "yeni bir toplumsal hayat ve ilişkiler sistemi" sadece olumsuzlukları açısından kadraja girmiş, girebilmiştir.
bugün de televizyonlarda yeralan onlarca yenmez , yutulmaz pespayeliğin normalde bunları tüketmediğini söyleyen yığınlar tarafından bir tür "şehvet" ile seyredilmesi,, aslında türk insanının bağlılık hissettiği değerleri ile olmak istediği arasındaki dehşet verici fark yüzündendir. aslında ekranda seyrettiğ yol yordam bilmez köylü ne kadar inkar etse de "içindeki" dir. yorumlama ve olumlama açısından bakıldığında fethullah gülen'i şevki yılmaz'ı , bülent arınç'ı , abdullah gül'ü "kaynanalar" dizisinin senaryosunda gülümserken görebilirsiniz. aşırı muhafazakar dediğimiz kesim "asri hayat" olarak algısında özetlediği kavrama olan ideolojik direncine moral bulduğu bu tarz yapımlarla kendisine çok taraftar bulmuştur.
aşırı ve uzlaşmaz muhafazakarlıkta olmayan ama töre , yöre , din gibi unsurlara atıf yaparak entellektüel birikimi ile yer bulamadığı zeminlerde saygınlık kazanmaya çalışan oprtünist yeni kentli tipleme ise yıllar sonra kendini " haluk " da buldu. aile babası, kadınına sahip çıkan , çalışmasını istemeyen ( diğer insanlar karılarını pazarlıyor sanki) , evde otursun çocuk yapsıncı "sert erkek" her iki cinsiyetin de gizli duyarlılıklarını gıdıkladı. ev düzeninden , sosyal ilişkilere tamamen meltem'in düzeninde yaşayan haluk'un her fırsatta feodal gelenekselliği övmesi ve buna özlemini dile getirmesine rağmen son anda hep çarketmesi günlük hayatta her iki cinsiyetin de "ondan iyisini" ya da "şimdi kim bulacak yenisini" tavrının duygusal soslu bir izdüşümüdür.
görgünün , aklın , fikrin boyunun yetmediği yerde gelenekçi ama yaşam tarzının genelinde modernist hatta fazlası ile yırtıcı bir çağdaşlıkla hayata tutunan ortalama anadolu kökenli türk insanına bir övgüdür "haluk" karakteri ve en içinde , o anda bunları yaparken hem kadın , hem erkekdir. anadolu geleneğinde varolan , bin yıldan fazla toplumsal yapıyı savaşlara, salgınlara , kıtlıklara rağmen ayakta tutan kalenderlik , tok gözlülük, sosyal eşitlikçilik gibi değerler haluk'un hayatında hiç yer bulmaz. rekabetçi ve itiş kakışa dayalı bir dünyanın insanıdır. çocukları özel okula gider, karısı plaza insanıdır hatta takım olarak da 3 büyüklerden birini turtar. ezilenle işi olmaz . onun geleneksellikçiliği sadece ev hayatında ve sosyal hayattaki alfa erkeği konumunu güçlendirme adınadır.