nurullah genç

entry66 galeri0
    66.
  1. 65.
  2. https://m.youtube.com/watch?v=QGetrE66bQ8

    Böylesine çirkin bir günü ve geceyi böylesine güzel bir şiir dinleyerek bitirmek istedim.
    0 ...
  3. 64.
  4. "Aranız mı bozuk diyorlar
    Aramız yok ki bozulsun

    Göçebe bir takvimden alıyorum günlerimi
    Sen pazar gibisin
    Ben cumartesi
    Sendeysem geride kaldım demektir
    Bendeysem, yoksun."
    0 ...
  5. 63.
  6. "yüzün bir rüyâ mı göremediğim.." diyerek benim göğsümü ezen şâir.
    0 ...
  7. 62.
  8. Artık eskisi gibi bakamıyorsun
    göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda
    binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
    güneş bir anne gibi dururdu başucunda
    artık dokunamıyor kakülün bulutlara
    karalara bürünmüş saçlarında dolunay
    ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda.
    1 ...
  9. 60.
  10. 59.
  11. Ayın Güle serenadı adlı şiirini aşağıdaki linkte seslendirdiğim şair:

    https://soundcloud.com/us...lah-gen-ay-n-g-le-serenad
    1 ...
  12. 58.
  13. "Azerbaycan ufkunda bir divanedir gönül 
    böylesi tarümar olmadı belki de gül 
    torprak, bir bakışınla kızıl renge büründü 
    yıldızlar ülfet için gündüz vakti göründü 
    gözlerin binlerce yıl ötesinden yadigar 
    nerdesin, ey Bakü’den, Gence’den esen rüzgar"
    Nurullah Genç - 'Gülnare' şiirinden.
    3 ...
  14. 58.
  15. "Yıkıldı yolunu bekleyen şehir,
    Şimdi gelsende bir, gelmesende bir"

    olsan da bir olmasan da şiirinin bu mısralarıyla gönlümde yer edinmiş bir türk şairidir.
    2 ...
  16. 57.
  17. çiçekli şiirler yazmış bir yazar.

    Beyaz bir buluttan bir gün ansızın...
    bir karanfil düştü parmaklarıma.
    gözlerine kuşlar doldu bir kızın
    elleri karıştı ırmaklarıma...
    14 ...
  18. 56.
  19. 55.
  20. Biz iki ırmağız. Akarız rabbim.
    ayrılığın yorgun topraklarından.
    Aşk oturur gönlümüzün yurdunda
    aramızda bir sahra ki sapsarı
    ölüm mü var tepelerin ardında
    yutuyor yolları ve kervanları
    bizi bizden iyi bilirsin rabbim,
    bir ırmağı bir ırmağın kalbinden
    yalnız sen geçirebilirsin Rabbim.

    Bir masalın iki kahramanıyız.
    Binbir gece peşimizde uğrular
    kâh ölümü alırız koynumuza
    kâh dönülmez bir ülkeye gideriz.
    Ya ufuklar dolanır boynumuza
    ya da vuruluruz, kefen giyeriz.
    Bizi bizden iyi bilirsin rabbim,
    bir masalı bir gerçeğe ansızın
    yalnız sen döndürebilirsin rabbim.

    iki dağ parçasıyız göl kenarında
    aramızda uçurumu sevdanın
    rüzgar eser ahımızı getirir
    ikimizde bu yerlerde yetimiz
    kâh ben onu, Kâh o beni yitirir
    yağmur yağar, çoğalır hasretimiz.
    Bizi bizden iyi bilirsin rabbim,
    bir dağı bir dağın eteklerine
    yalnız sen götürebilirsin rabbim.

    iki ankâyız ki seherde uçan
    iki ayrı kâinattır yuvamız
    kanatlarımızda hüznün başağı,
    kâf dağına varamadık ne çare
    ne bulut ne şimşek ne gök kuşağı
    anlamaz, bedende can para pare
    bizi bizden iyi bilirsin rabbim,
    bir ankâ'yı bir ankâ'nın göğünde
    ancak sen uçurabilirsin rabbim.

    iki divâneyiz saman yolunda
    O bir ay ışığı, ben ise karanlık
    kâh ben O'na düşlerimi yollarım
    kâh başımda duman duman izleri
    Onda nur'a döner benim ellerim,
    bende yıldız olur Onun gözleri
    bizi bizden iyi bilirsin rabbim,
    bir mehtabı karanlığın göğsüne
    ancak sen indirebilirsin rabbim.
    1 ...
  21. 54.
  22. mütevazı bir kişiliğe sahiptir.
    hiç tanımamasına rağmen, çıkarmayı düşündüğümüz edebiyat dergisi için yayınlanmamış bir şiirini yollamıştır.
    kırmamıştır.
    şiirleri de şahsiyeti de güzel insandır.
    2 ...
  23. 53.
  24. Şairdir. Muhafazakar hececi Şairlerin Necip Fazıl'ı hiçbir zaman aşamayacağının ispatıdır. Şiirleri -yağmur şiiri de dahil- derinlikten yoksundur. Şiirleri ahengini ise genellikle kafiyeden alır. Arada serbest nazım kullanmıştır ki kafiyesizliğin verdiği takırtırtılar kendisini hissettirmiştir.
    1 ...
  25. 52.
  26. Rüveyda`ya Ağıt

    ben bir aziz değilim
    hele gündüz değilim
    attığı her adımda siyah bir iz bırakan
    bir yanında ürküten bir baldıran gövdesi
    bir yanımda kederi özümleyen bir lale
    merhamet sahrasının uyuyan gecesiyim
    bırakta böyle bitsin bu günahkar serüven
    bırakta kurtarayım bu emanet sarayı
    yeter intiharınla oyduğun yüreğimi
    umutsuz şarkılarla avutulduğun yeter

    göğsümde bir yanardağ kıvranıyor rüveyda
    yaraları kapandıkça kanıyor rüveyda
    duman çöktü güneşin sitem aynalarına
    aralandı perdeler şimdi sensiz değilim
    dertliyim, viraneyim, ben bir aziz değilim
    azizler tohum eker sevgi tarlalarına

    senin gözlerin dram, oysa ağlatan benim
    ben dilenci, sen sultan sevgi dağıtan benim
    sen ışık ben karanlık ve aydınlatan benim
    ben ölümüm sen hayat cana can katan benim
    sabah sende oluyor güneşi tutan benim
    soran ben sorulan sen hüznü damıtan benim
    öldüren ben ölen sen kabirde yatan benim
    sen, sevda yüklü bulut, göklerimin sahibi
    saklıyorum içimde seni bir tufan gibi

    nerde uğruna ömür verdiğim bela, nerde
    her hatıra bir demet zakkum meyhanelerde
    düşlerim esrsrınla çoğalan pervanedir
    götür benden ahzanı bana, ihsanı getir
    yalanı reddederken düşüyorum yalana
    ben bir aziz değilim rüveyda anlasana

    bu ağıdı öldüğün için söylemiyorum
    sen ölmedin rüveyda
    at vuruldu ben öldüm
    her hamlesi bir tabut şimdi bakışlarının
    yıkayıp kefenledim mehtabına gömüldüm
    duysun alem ateşin dağı erittiğini
    bu illetin daşları bile çürüttüğünü

    gün olurda ayrılık yumağı çözülürmü
    bergüzarım ayaklar altında ezilirmi
    rüveyda görürmüyüm yeşil ufuklarını
    seninle bir sonsuzluk bulurmuyum rüveyda
    yoksa hep bu kabirde kalır mıyım rüveyda
    nurullah genç.
    1 ...
  27. 51.
  28. Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
    Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
    Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
    Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
    Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
    En müstesna doğuşa hamiledir kainat
    Yıllardır bozu bulanık suları yudumladım
    Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Hasretin Alev alev içime bir an düştü
    Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
    Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
    Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
    ihtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
    Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
    Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
    Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
    Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
    Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
    Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
    Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
    Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
    Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
    Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
    Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
    Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
    Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
    Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
    Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
    Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
    Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
    Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
    Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
    Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
    Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
    Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
    En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
    Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
    Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
    Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
    Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
    Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
    Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
    Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
    O mücella çehreni izleseydim ebedi
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
    Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
    Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
    Katil sinekler deldi hicabın perdesini
    istiklal boşluğunda arılar nadan düştü
    Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
    Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
    Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
    Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
    Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
    On asırlık ocağın savururdum külünü
    Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
    Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
    Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
    Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
    Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
    Badiye yaylasında koklasaydım izini
    Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
    Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
    Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
    Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
    Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
    Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
    Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
    Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
    Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
    Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
    Hakların temeline sanki bir volkan düştü
    Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
    Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
    Erdemin, bereketin doldurur haneleri
    Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
    Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
    Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
    Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
    Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
    ilkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
    Güvenilen dağlara Kar yağdi birer birer
    Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
    Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
    Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
    Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
    Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
    Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
    Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
    Madeni arzuların ardında seyre daldım
    Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
    Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
    Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
    Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
    Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
    Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
    Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
    Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
    Sesini duymayanlar girdabında boğulur
    Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
    Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
    Saatlerin ardında hep kendimi aradim
    Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
    Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
    Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
    Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
    Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
    Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve Ay
    Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
    Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
    Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    Mekanın fırçasında solmayan resim senin
    Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
    Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
    Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
    iniltiler geliyor doğudan ve batıdan
    Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
    Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
    içimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
    Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
    Nazarın ok misali karanlıkları deler
    Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
    Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
    Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
    Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
    Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
    Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
    Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
    Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
    Nefsinle yeniden çizilecek desenler
    Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
    Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
    Anneler çocuklara hep seni içirecek
    Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
    Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin
    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
    Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
    Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
    Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
    insanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
    Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
    Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    Birini özlem de ancak bu kadar naif anlatılabilir.
    1 ...
  29. 50.
  30. Rüveyda
    fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
    bir güvercin uçurup kıtalar arasından
    çağırdın beni
    geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
    derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
    yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
    yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
    yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana
    koşup geldim;iliştir beni memnu bahtına
    adını söylemek istemiyorum
    her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
    her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım
    zindanlara karıştım,ölümlerle tanıştım
    adını söylemek istemiyorum
    Rüveyda dediğim zaman
    anla ki,senin için yürüyor kelimeler
    çığlığımın atardamarlarından

    hangi yıldızdır bilmem,gözlerin
    kayar da üzerime Rüveyda
    önce bir tuhaf deprem yayılır bedenime
    sonra açılır önümde ıstırap vadileri
    silik renkleriyle adımlarıma
    çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
    hayalin bittiği menfeze doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız,mekansız nefese doğru

    uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
    yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
    oysa Rüveyda
    baştanbaşa benkevser akan,gül kokan bir kalbin filiziyim

    kitaolara sürdüğüm kapkara lekelerden
    bir anlatsam nasıl utandığımı
    bir doğrulsam eğildiğim yerlerden
    ağarır tanyeri nilüferlerin
    alaca bir at koşar içimde
    ezer toynakları ile anılarımı

    sular köpürmemeliydi Rüveyda
    kırılmamalıydı islak dalları hasret selvilerinin
    ben zehire alışkınım şerbete değil
    rüyalar nefret eder avare duruşumdan
    kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
    sen günboyu simsiyah bir ufukla beraber
    ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş
    yargıamak için zeval kayıtlarını inkılab bekliyorum

    hangi umut çiçeğidir bilmem,ellerin
    uzanır da gönlüme Rüveyda
    derinden bir ok saplanır bağrıma
    beynimi çağıran bir sese doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız,mekansız nefese doğru

    varlığın cinayettir memleketimde işlenen
    akıtır kanını en asil pehlivanların
    yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi
    varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

    artık eskisi gibi bakamıyorsun
    göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda
    binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
    güneş bir ane gibi dururdu baş ucunda
    artık dokunamıyorkakülün bulutlara
    karalara bürünmüş saçlarında dolunay
    ben bu kadar zulme layık mıyım Rüveyda

    hangi ressamı vurur bilmem ,endamın
    sarar da benliğimi
    ben beni tanımam kaldırımlarda
    kafesleri yutan kafese doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız,mekansız nefese doğru

    kırmızı bir kurdele bağlayarak alnına
    duydun mu orkideye dua eden birini
    bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda
    bu yapmacık bebekler
    gözyaşıakıtırken gülenler yok mu
    beni kahrediyor geceler boyu

    hangi çağın gelişidir bilmem gülüşün
    soluk bir dünyanın mezarına gömerek gurbetlerimi
    kapadı karanlığa yesrib kapılarını
    meydan okuyuşun çağın ordularına
    bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
    doruklardan öte hevese doğru
    alaca bir at koşar içimde
    zamansız,mekansız nefese doğru

    yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
    yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
    amansız bir ütopya üfleyen pencereler
    lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
    önümde,haksızlığın hesaba çekildiği
    hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
    arkamda, kare kare ömrümü belırleyen
    hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

    söyle nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
    yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere
    kim giydirir başıma tacını nihayetin
    kim takar bileğime hürriyet künyesini
    karada balık gibi nasıl yaşarım , söyle

    rüveyda ,seziyorum;tahmmülün kalmadı
    ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
    asırlardır köhne barınaklarda
    küflenen, çürüyen çığlıklarımı

    at vuruldu , içim paramparça Rüveyda
    gülgelerin ardına sakladım kusurumu
    sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
    benburda damla damla eriyip akıyorum
    yine de çiğneteme kimseye gururumu
    istenmediğim yeri sessizce terkederim
    hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
    mahzun bir derviş gibi boyun bükrer
    giderim

    NURULLAH GENÇ

    aşk ancak bu kadar naif ve temiz anlatılabilir sanırım...
    1 ...
  31. 49.
  32. Bekliyorsun; baktığın her nokta kül ve ateş
    Bekliyorsun; su yüzlü güzelin dermanını
    Bekliyorsun; aykırı doğacak çölde güneş
    Bekliyorsun bir kahrın yaldızlı fermanını ..
    2 ...
  33. 48.
  34. "Oysa hep ışıl ışıl, hep rengarenk göründün bulutların ardında; anlayamadım. Yeşil sadece zehir dumanlı gözlerinde, özlem sadece tûfan." dizelerinin sahibi, "masum değiliz hiçbirimiz"i dizeleriyle beynime kazıyan, temmuz 2013 şairi, münzevî.
    19 ...
  35. 47.
  36. "Nazan'in nunlari"ndan, "ruya kizinin divanesi, cancagizi, can'i", rahmet sairi. ayrica butun siirlerini topladigi mahrem ve munzevi adli bir kitabi vardir, kendi cektigi fotograflarini da barindiran.
    1 ...
  37. 46.
  38. zamana sızdırılmış zehirdir ayrılığın... diyen çok büyük şair.
    0 ...
  39. 45.
  40. Seni şimdiye kadar tanımadığıma ne kadar yandığımı bilemezsin... Adını mıh gibi aklımda tutuyorum, her şiirini okudukça büyüdükçe büyüyor içimdeki sevgin...

    Bir TV programında rastladığım kimmiş bu yaa nasıl bir şair bir şiir için bu kadar çile çeker, kendine dert eder kelimeleri sonrasında hasta düşer hastanelerde yatar... Bu nasıl bir şiir sevgisi bu şair ne yazar deyip araştırıp şiirlerini okudukça hayran olduğum insan... Kitaplarına ulaşabilmeyi nasıl bir şiddetle arzuluyorum anlatamam... Büyük kitapçılarda kitaplarını bulamamaksa ziyadesiyle üzmüştür beni (remzi kitap evi, D&R vb.)

    imkan bulduğum en kısa zamanda üniversiteye gidip kendisiyle tanışmak, dersini dinlemek istediğim nadide insan.
    Hangi şiirinden bahsetmeli bilmiyorum ancak babasının ardından yazdığı şiirindeki sözler... Bir babanın ardından ancak bu kadar güzel şiir yazılabilir heralde...

    Gittin; dünya bir kafes, devâ mahpus, söz ketum
    Gittin; çekildi suyu can nehrinin; kaldı kum
    Doruklarda bahardın, derinde servi boylu
    Muhabbet savaşçısı, yiğit, cihangir soylu
    Göklere yönelirdin gece gündüz, susardın
    Zamana defineler verip mekânı sardın
    Bu gün hüznün hayale kuyu kazdığı gündür
    Bu gün kederden sabrın bile bezdiği gündür

    Yetim kalmış çiçekler sana meftun bakardı
    Yuvanda gülkurusu bakışların kokardı
    Tenhada çoğaltırdın gözlerini kimsesiz
    Gözlerin başkaları için ağlardı sessiz
    Bereket dağıtırdın çocukların kalbine
    Sonbaharına erip döndürüldün Rabbine
    Bu gün ötenin bir dost eli sezdiği gündür
    Bu gün samanyolunda aşkın gezdiği gündür

    Kör bakmayı bilmezdin; özde ruhun yanardı
    Rüzgâr, yağmur ve güneş seni meczup sanardı
    Şimdi yansın kapılar, pencereler kırılsın
    Vadiyi sel götürsün, dağ ikiye yarılsın
    Öncü bir kıyametten geçtiğin ândı ölüm
    Sen rüyadan uyandın; senden uyandı ölüm
    Bu gün kardelenlere kanın sızdığı gündür
    Zamanın ezberini yine bozduğu gündür

    Ân gelir, seni nâçâr kılan dert nîran olur
    Alıcı kuşlar gibi vurulup vîran olur
    Yedi iklimden sorar düşlerini yârenler
    Buhurdanlıkta taşır hâtıranı erenler
    Kırlangıç yuva yapsın şimdi lâlezarına
    Erguvan tohumları ekildi mezarına
    Bu gün kovulmuşların katran süzdüğü gündür
    Bu gün toprağın alevleri üzdüğü gündür

    Bu mezar taşı kime ne söylüyor; bu yıldız
    Bu gök, yaralı bulut, çâresizlik; bu ıssız
    Ülkenin hangi dağı, ovası şimdi benim
    Seninle sessizliğin koynuna girdi tenim
    Âh kırılan ellerim, ah çürüyen kanlı göz
    Bir cefâ girdabında dalgalanıp yandı öz
    Bu gün fırçanın kalbe diken çizdiği gündür
    Matemin bir şairi lif lif çözdüğü gündür

    Her yüzde bir tebessüm oluyor filizlerin
    Haramilerde bile ışıldıyor izlerin
    Nâm yurdunda gölgeydin, merhamet burcunda dev
    Sokak garip; münzevi bir rüyada şimdi ev
    Hicrana varan yolun her köşesinde serap
    Şehir şehir ürperiş, ülke ülke ıstırap
    Bu gün bir kelebeği dağın ezdiği gündür
    Bu gün kalemin “eyvah” diye yazdığı gündür
    1 ...
  41. 44.
  42. Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü.

    Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü.

    Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın.

    insanlık bahçemize sensizlik hazan düştü..

    yagmur siiri'nden..
    0 ...
  43. 43.
  44. 42.
  45. yağmur ve siyah gözlerine beni de götür şiirinin şairi olan güzide insan.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük