nurullah genç

entry66 galeri0
    1.
  1. yağmur şairi.. 1960 horasan doğumlu. okul hayatını erzurum'da tamamladı. iktisadi ve idari bilimler mezunu. halen aynı üniverisitede profesör olarak çalışmaktadır.şiir ve roman dalında ödül sahibi
    şiir kitapları: çiçekler üşümesin, yankı ve hüzün, siyah gözlerine beni de götür, denizin son martıları, yağmur, gül ve ben, nuyageva, aşkım isyandır benim, yanılgı saatleri, yürüyelim seninle istanbul'da, sensiz kaln bu şehri yakmayı çok istedim, müpteladır gemiler denizlerime, birkaç deli güvercin...
    5 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. 4.
  5. kocaeli universitesi isletme bolumu ogretim gorevlisi yuce profesor. yonetim ve organizasyon dersleri verir. bizim de secmeli dersimize gelmisti. iyi ki de o dersi secmisim dedirtir. inanilmaz bir karizma, kendini dinletme ve etkileme yetisine sahip bir insan. anilarini anlatirken oyle akici konusuyor ki kendinizi hikayenin icinde buluyorsunuz. zaman zaman okudugu siirleri alir gotururdu ogrenciyi.
    yonetim ve organizasyon dersini bize caktirmadan vermisti aslinda. ders konularini, anlattigi hikayelerin icine serpistirirdi. boyle olunca en rezil ogrenci bile istemeden dinliyordu dersi. kendine has bir tarzi vardi. hitap ve liderlik vasiflari had safhadaydi. daha once bircok buyuk sirketin de danismanligini ve yoneticiligini yapmistir. ellerinden opuyorum...
    2 ...
  6. 5.
  7. 1960 Erzurum doğumlu, Atatürk universitesinde öğrencilik ve akademisyenlik yapmış, prof. dr. ünvanına sahip, yaşayan en büyük türk şairlerden. Hiç şiiri olmasa da gelmedin şiiri bu paye için O'na yeterdir. Naat türünde bi şiiriyle bilmem ne ödülü de almıştır.
    Şimdi Kocaeli universitesindeymiş.
    ilk olarak babamın elinde gördüğüm Rüveyda adlı şiir kitabıyle tanıdım, sonra vay be babam şiir okuyor kim diye benim de okumamla başlamış bir sevginin sahibi.
    (bkz: gelmedin)
    1 ...
  8. 6.
  9. 7.
  10. türk şiirindeki büyük bir boşluğu öyle bir yağmur'la doldurmuştur ki, okur değil de alanında yazan diğer şairler dua etmeli arkasından.

    o kadar mı bir yağmur, o kadar.
    0 ...
  11. 8.
  12. gözlerine yazılmamış bir destan

    bu şiirde iki göz var
    biri senin; biri onon
    senin o karanlık, o küf kokulu
    matem gözlerini terkediyorum

    biliyorum; saçlarının sarısı
    gözlerinin yeşiline karışmış
    biliyorum; sana benzemek için
    melikeler birbiriyle yarışmış
    fosforlu ve derin bakışlarına
    çağlar boyu nice destan yazılmış
    oysa ben görülmedik bir nane yaprağına
    gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum
    gözlerin değişip kaplasın karanlığı
    bütün ufukları sarsın gözlerin
    gene de hep ben de kalsın gözlerin

    kapama gözlerini; karanlıktan korkarım
    atlıları kaybeder yolunu, hasretimin
    posta güvercinleri geri dönmez ülkeme
    yaslı dereler gibi mutsuzluğa akarım
    kapama gözlerini; karanlıktan korkarım

    ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi
    mekanımı gülistan eyleyendir gözlerin
    isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayan
    kabil'in ruhunu kan eyleyendir gözlerin
    vuslat aşkını leyla düşürmedi çöllere
    arzı mecnun'a hicran eyleyendir gözlerin
    gözlerinle başladı tarihin macerası
    adem'i havva' ya ram eyleyendir gözlerin
    kerem dağlar ardında aradı gözlerini
    kamber'i bile viran eyleyendir gözlerin
    ferhat dağları deldi yolunu bulmak için
    sevmeyenleri giryan eyleyendir gözlerin
    suların emzirdiği muamma bir çocuğu
    yedi iklime hakan eyleyendir gözlerin.
    0 ...
  13. 9.
  14. yagmur sairi. daha ne olsun. mukemmel bir naat-i serif yazmistir. yeter mi yeter.

    vareden'in adiyla insanliga inen nur
    bir gece yansiyinca kente sibir dagindan
    topragi kirlerinden arindirir bir yagmur
    kutlu bir zaferdir bu ebabil dudagindan
    rahmet vadilerinden bosanir ab-i hayat
    en müstesna dogusa hamiledir kainat

    yillardir boz bulanik sulari yudumladim
    bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsallari
    yagmur, seni bekleyen bir tas da ben olsaydim

    hasretin alev alev içime bir an düstü
    degisti hayel kösküm, gözümde viran düstü
    sonsuzluk çiçeklerle donandi yüregimde
    yagmalanmis ruhuma yeni bir devran düstü

    ihtiyar cübbesinden kan süzülür nebi'nin
    gökyüzü dalgalanir ipekten kanatlarla
    mehtabini düslerken o mühür sahibinin
    sarsilir ebu kubeys kovulmus feryatlarla
    evlerin arasina dikilir yesil bayrak
    yeryüzü avaredir, yapayalniz ve kurak

    zaman, ayaklarimda tükendi adim adim
    heyûla, bir ag gibi ördü rüyalarimi
    çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydim

    yagmur, gülsenimize sensiz, baldiran düstü
    düsmanlik içimizde; dostluklar yaban düstü
    yenilgi, ilmek ilmek dügümlendi tarihe
    her sayfaya talihsiz binlerce kurban düstü

    bir güzide mektuptur, çaglarin ötesinden
    ulasir intizarin yaldizli sabahina
    yayilir o en büyük mustu, pazartesinden
    beyazlik dokunmustur gecenin siyahina
    susuzluktan dudagi çatlayan gönüllerin
    sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

    çaresiz bir takvimden yalnizliga gün saydim
    bir cezir yasadim ki, yasanmamis, mazide
    dokundugun küçük bir nakis da ben olsaydim

    sensiz, kaldirimlara nice güzel can düstü
    yarilan gögsümüzden umutlar bican düstü
    yagmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
    en son, avucumuzdan inci ve mercan düstü

    melekler sagnak sagnak gülümser maveradan
    gümüs ibrik tasiyan zümrüt gagali kuslar
    mutluluk nagmeleri isitirler hiradan
    bir devrim korkusuyla halkalanir yokuslar
    bir bebegin secdeye uzanirken elleri
    paramparça, atesler sahinin hayalleri

    keske bir gölge kadar yakininda dursaydim
    o mücella çehreni izleseydim ebedi
    sana sirilsiklam bir bakis da ben olsaydim

    sarardi yesil yaprak; dal koptu; fidan düstü
    baykusa çifte yali; bülbüle zindan düstü
    katil sinekler deldi hicabin perdesini
    istiklal boslugunda arilar nadan düstü
    dolasan ben olsaydim save'nin damarinda
    tablosunu yapardim yikilan her kulenin
    ebedi aska giden esrarli yollarinda
    senden bir kivilcimin, süreyya bir sulenin
    tarasaydim bengisu fiskiran kakülünü
    on asirlik ocagin savururdum külünü

    bazen kendine asik deli bir firtinaydim
    firtinalar önünde bazen bir kuru yaprak
    ugrunda koparilan bir bas da ben olsaydim

    sensizlik depremiyle hanci düstü; han düstü
    mazluma sürgün evi; zalime cihan düstü
    sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
    bir bela tünelinde agir imtihan düstü

    badiye yaylasinda koklasaydim izini
    kefenimi biçseydi ebva'da esen rüzgar
    seninle yikasaydim acilar dehlizini
    ne kaderi suçlamak kalirdi ne intihar
    üstüne piril piril damladigin bir kaya
    bir hurma çekirdegi tercihimdir dünyaya

    suskunluga dönüstü sokaklarda feryadim
    tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
    bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydim

    haritanin en beyaz noktasina kan düstü
    kirildi adaletin kilici; kalkan düstü
    mahkumlar yargiliyor; hakimler mahkum simdi
    haklarin temeline sanki bir volkan düstü

    firakinla kavrulur çölde kum taneleri
    ahularin içinde sevdan akkor gibidir
    erdemin, bereketin doldurur haneleri
    sensiz hayat topragin sirtinda ur gibidir
    semsiyesi altinda yürürsün bulutlarin
    sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatlarin

    devlerin esrarini aynalara sorsaydim
    çözülürdü zihnimde buzlanmis düsünceler
    oksadigin bir parça kumas da ben olsaydim

    sensiz, tutundugumuz dallardan yilan düstü
    ilkin karardi yollar, sonra heyelan düstü
    güvenilen daglara kar yagdi birer birer
    sensizlik diyarindan püsküllü yalan düstü

    yagmur, duysam içimin göklerinden sesini
    yagarsin; taslar bile yemyesil filizlenir
    yildirimlar parçalar çirkefin gövdesini
    sel gider ve zulmetin çöplügü temizlenir
    yagmur, bir gün kurtulup çagin kundaklarindan
    alsam, ölümsüzlügü billur dudaklarindan

    madeni arzularin ardinda seyre daldim
    küflü bir manzaranin çürüyen güllerini
    senin için görülen bir düs de ben olsaydim

    sehirler kabus dolu; köylere duman düstü
    tersine döndü her sey sanki; asuman düstü
    kirik bir kayik kaldi elimizde, hayali
    hazindir ki; dertleri asmaya umman düstü

    ayriligin bagrimda büyüyen bir yaradir
    seni hissetmeyen kalp, kapisiz zindan olur
    sensiz dogrular egri; beyaz bile karadir
    sesini duymayanlar girdabinda bogulur
    ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
    saskinliga açilir gözleri, görmeyenin

    saatlerin ardinda hep kendimi aradim
    bir melal zincirine takildi parmaklarim
    yeryüzünde seni bir görmüs de ben olsaydim

    sensiz, ufuklarima yalanci bir tan düstü
    sensiz kitalar boyu uzayan vatan düstü
    bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
    yüzyillardir dorukta bekleyen sultan düstü

    ay gibisin; günesler parliyor gözlerinde
    senin tutkunla mecnun geziyor günes ve ay
    her damla bir yildizi süslüyor göklerinde
    sümeyra'yi ariyor her damlada bir saray
    tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    mekanin firçasinda solmayan resim senin

    yagmur, birgün elimi ellerinde bulsaydim
    güzellik sahikasi gülümserdi yüzüme
    senin visalinle bir gülmüs de ben olsaydim

    tavani çöktü askin; duvarlar üryan düstü
    toplumun gündemine koyu bir isyan düstü
    iniltiler geliyor dogudan ve batidan
    sensizlikten bozulan dengeye ziyan düstü

    islakligi sanadir ahimin, efgahimin
    içimde hicraninla tutusuyor nagmeler
    sendendir eskimeyen cevheri efkarimin
    nazarin ok misali karanliklari deler
    bu degirmen seninle dönüyor; ahenk senin
    renkleri birbirinden ayiran mihenk senin

    bir hüzün ülkesine gömülüp kaldi adim
    kapaniyor yüzüme aralanan kapilar
    sana hicret eden bir kureys de ben olsaydim

    yagmur, sayriligima seninle derman düstü
    beynimin merkezine ölümsüz ferman düstü
    silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
    bir dönüm noktasinda aklima rahman düstü

    nefsinle yeniden çizilecek desenler
    çehreler yepyeni bir degisim geçirecek
    aydinliga nurunla kavusacak mahzenler
    anneler çocuklara hep seni içirecek
    yagmur, seninle biter susuzlugu evrenin
    sana mü'mindir sema; sana muhtaçtir zemin

    damar damar seninle, hep seninle dolsaydim
    batili yikmak için kusandigin kilicin
    kabzasinda bir dirhem gümüs de ben olsaydim

    kardesler arasinda heyhat, su-i zan düstü
    zedelendi sagduyu; körlesen iz'an düstü
    sarrkisiyla yasadik yillar yili baharin
    insanlik bahçemize sensizlik hazan düstü

    yagmur, seni bekleyen bir tas da ben olsaydim
    çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydim
    dokundugun küçük bir nakis da ben olsaydim
    sana sirilsiklam bir bakis da ben olsaydim
    ugrunda koparilan bir bas da ben olsaydim
    bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydim
    oksadigin bir parça kumas da ben olsaydim
    senin için görülen bir düs de ben olsaydim
    yeryüzünde seni bir görmüs de ben olsaydim
    senin visalinle bir gülmüs de ben olsaydim
    sana hicret eden bir kureys de ben olsaydim
    damar damar seninle, hep seninle dolsaydim
    batili yikmak için kusandigin kilicin
    kabzasinda bir dirhem gümüs de ben olsaydim
    5 ...
  15. 10.
  16. rüveyda gibi bir başyapıtın sahibi ;

    RÜVEYDA



    fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına

    bir güvercin uçurup kıtalar arasından

    çağırdın beni

    geçerek birer birer sürgün kanyonlarını

    derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına

    yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı

    yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı

    yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana

    koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına



    adını söylemek istemiyorum

    her hecesi amansız bir kor dudaklarımda

    her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım

    zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım

    adını söylemek istemiyorum

    Rüveyda dediğim zaman

    anla ki, senin için yürüyor kelimeler

    çığlığımın atardamarlarından



    hangi yıldızdır bilmem, gözlerin

    kayar da üzerime Rüveyda

    önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime

    sonra açılır önümde ıstırab vadileri

    silik renkleriyle adımlarıma

    çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir

    hayalin bittiği menfeze doğru

    alaca bir at koşar içimde

    zamansız, mekansız nefese doğru



    uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair

    yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda

    oysa Rüveyda

    baştan başa ben

    kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim



    kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden

    bir anlatsam nasıl utandığımı

    bir doğrulsam eğrildiğim yerden

    ağarır tanyeri nilüferlerin

    alaca bir at koşar içimde

    ezer toynaklarıyla anılarımı



    sular köpürmemeliydi Rüveyda

    kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin

    ben zehire alışkınım, şerbete değil

    rüyalar nefret eder avare duruşumdan

    kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde

    sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber

    ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş

    yargılamak için zeval kayıtlarını

    inkilap bekliyorum



    hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin

    uzanır da gönlüme Rüveyda

    derinden bir ok saplanır bağrıma

    beynimi çağıran bir sese doğru

    alaca bir at koşar içimde

    zamansız, mekansız nefese doğru



    varlığın cinayettir memleketimde işlenen

    akıtır kanını asil pehlivanların

    yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi

    varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın



    artık eskisi gibi bakamıyorsun

    göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda

    binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin

    güneş bir ane gibi dururdu başucunda

    artık dokunamıyor kakülün bulutlara

    karalara bürünmüş saçlarında dolunay

    edit : videosunu bulduğumda aktarıcam , dur bakalım
    2 ...
  17. 11.
  18. divan siirinin cagimiza yansimalarindan biri, belki en coskunu, en berragi. kana kana ictigi aski, izdirabi, cileyi kalbinde ozenle buyutup bir fuzuli belki nedim veya seyh galip tarzinda katreler halinde sunar halden anlayanlara. berrak, duru bir pinar coskun bir sele donusur siirlerinde. ve o sel, gunumuz insaninin kuruyup catlayan gonul tarlasina bir ab-i hayat olur, cennetvari bir iklime donusturur...
    6 ...
  19. 12.
  20. işin aslı:

    şair, yazar. ama ille de şair! efkarın ve hüznün şairi. şiirleri sıklıkla hançer görevi icra eder, sızılı ve dağlayan... hele de ruveyda şiirleri...

    (bkz: ruveydaya ağıt)
    http://umutfm.com/izle.php?id=6119

    işin vikipedi kısmı:

    Nurullah Genç (d. 9 Eylül 1960, Horasan, Erzurum) Türk şair, akademisyen. 1990 Türkiye Diyanet Vakfı N'at-ı Şerif Büyük Ödülü Sahibi (Yağmur Şiiri ile).

    1983 Yılında Atatürk Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi işletme bölümü'nü bitirdi. Aynı üniversitede Yüksek Lisansını tamamladı. Yine aynı üniversiteden Doktor, Doçent ve Profesör unvanlarını aldı. Şu anda Kocaeli Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesinde Öğretim Görevlisidir

    Kitapları

    intizar
    Başarı Bedel iister
    Zirveye Götüren Yol: Yönetim
    Müpteladır Gemiler Benim Denizlerime
    Yürüyelim Seninle istanbul'da
    Aşk Ölümcül Bir Hülyadır
    Yağmur
    Rüveyda
    Gül ve Ben
    Hüznün Lalesidir Dünya
    Sensiz Kalan Bu Şehri Yakmayı Çok istedim
    Birkaç Deli Güvercin
    2 ...
  21. 13.
  22. her hafta sonu boğaza karşı yapılan bir kahvaltının anılarını bizimle paylaşırdı. hesabı da kendi öderdi. ne büyük adamdı, ne büyük şairdi.
    1 ...
  23. 14.
  24. kocaeli universitesi hocalarindandir..dersi dinlenesidir..yonetim ve organizasyon gibi bos bir derse bile girmek geliyor insanin icinden..
    ayrica sairdir ki, galiba herkes biliyor..
    1 ...
  25. 15.
  26. ibrahim sadri ve dursun ali erzincalı nın bazı şiirlerini seslendirdiği günümüzün eşsiz kalemlerinden sadece bir tanesi. eğer bugüne kadar dinlemediyseniz bir deneyin. şiir seviyorsanız beğenme ihtimaliniz yüksek.
    1 ...
  27. 16.
  28. pek klasik bir açıklama olsada 'şair'dir. domates soydum ,menemenim beri gel türü zırvalıkları şiir diye yutturanların okuması gereklidir.
    1 ...
  29. 17.
  30. Erzurumlu bir şairdir. Aynı zamanda Kocaeli Üniversitesinde işletme profesörüdür.Sohbeti hoş, ruhu derin, kalemi bıçak gibidir.
    1 ...
  31. 18.
  32. "UNUTURSUN " DEYiŞiNE

    unutmak, yıldızların ciğerine saplanan
    bir lâle yaprağına gömmektir sevgiliyi
    unutmak, bir kaktüsün küllerinde ansızın
    alevli bir tapınak eylemektir sevgiyi
    unutmak, semendere zehir sunmaktır, gülüm
    taş dolu yüreklerin lügatinde bulursun
    unutmak, sessizliğe yine kanmaktır, gülüm
    unutulursa şair, sen de unutulursun

    bir dağın bir kuyuya tohum ektiği yerde
    balığın yüzgecinden irin döktüğü yerde
    kralın, kölelerin emrinde yürüdüğü
    geminin bir köpükte okyanus aradığı
    ay'ın arzı terkedip gökte durduğu ânda
    serseri bir kurşunun ay'ı vurduğu ânda
    başını ellerinin arasına al ve dur
    işte o lahza gülüm, bu can seni unutur

    unutmak, bir saatin kırılan camlarında
    zamanı çürüterek öldürmektir sevgiyi
    unutmak, bayramlığı giydirilen çocuğun
    aldatılan göğsünde vurmaktır sevgiliyi
    unutmak, bir ülkenin tozlu kaldırımlarında
    taşlara boğdurmaktır yağız atlı yiğidi
    unutmak, susturmaktır yolların ayrımında
    şairlere can veren muhteşem bir ağıdı
    unutmak, koparmaktır çiçekleri dalından
    sisli bir yalnızlığın ekseninde bulursun
    unutmak, ayırmaktır arıları balından
    unutulursa şair, sen de unutulursun
    8 ...
  33. 19.
  34. Gönlümün maviliği gitmesin gökyüzünden
    Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden
    Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin
    Yapraklar üşüse de, çiçekler üşümesin.
    (bkz: cicekler usumesin)
    1 ...
  35. 20.
  36. SENi BENiM KADAR SEVEMEYENLER

    seni benim kadar sevecek olan
    başını taşlarda çürütmelidir
    yarasına dikenleri sarmalı
    kalbinde dağları yürütmelidir

    gözleri her sabah başka bir çeşme
    her akşam krater, her gece duman
    gökleri günboyu alevlenirken
    boynunda bir kement olmalı zaman

    yollar düğüm düğüm boğmalı onu
    ızdırap sızmalı baktığı yerden
    kaplan tutuşmalı, kurt inlemeli
    saçından bir teli yaktığı yerden

    sana benim kadar tutulmak demek
    vurulmak demektir kartallar gibi
    tâcını, tahtını kaybetse bile
    gülümseyebilmek krallar gibi

    seni benim kadar sevecek olan
    ruhunu kapından kovabilir mi
    seni benim kadar sevemeyenler
    seni benden fazla sevebilir mi
    2 ...
  37. 21.
  38. yağmur şairidir,
    en sevgiliye susuz bir şairdir,
    yağmuruyla susamışları kandırmıştır en sevgiliye.
    1 ...
  39. 22.
  40. DiKEN DiKEN

    zembilcide büyüyen, dal üstünde uyuyan
    gülmek sende gül olur, sen bende diken diken
    elmas beşik içinde kundağını öptüğüm
    sevmek tende gül olur, ten bende diken diken
    inci döker gözlerin asil kirpiklerinden
    umut kanda gül olur, kan bende diken diken
    kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim
    ölüm canda gül olur, can bende diken diken
    maverayı bulunca kapında süvariler
    kılıç kında gül olur, kın bende diken diken
    kafdağından öteye gidenler birgün döner
    hasret handa gül olur, han bende diken diken
    hasadı diriliştir tarlasında sevginin
    buğday unda gül olur, un bende diken diken
    acıların birikir, birikir de içimde
    her şey bende gül olur, ben bende diken diken
    3 ...
  41. 23.
  42. HıÇKıRıKLAR

    Saatler bitmiyor yapayalnızım
    Gülmek istiyorum,gülemiyorum
    Sensiz olmak mıdır hep alınyazım
    Bilmek istiyorum,bilemiyorum.

    Esirgedin nazlı,hilal kaşını
    Harap ettin çiçek kokan başını
    Yüreğime akan gözüm yaşını
    Silmek istiyorum,silemiyorum.

    Sanki her şey efsaneydi,masaldı
    Ayrılık ruhumu elimden aldı
    Gözlerim yollara takılıp kaldı
    Gelmek istiyorum,gelemiyorum.

    Göğüs germek için acılarıma
    Titreyişlerime,sancılarıma
    Seni bir kez olsun avuçlarıma
    Almak istiyorum,alamıyorum.

    Saçılan bir köpük olmak dilinde
    Boğulmak saçının ince telinde
    Sır gibi sonsuza değin kalbinde
    Kalmak istiyorum,kalamıyorum.

    Unutuyor beni sırlı gözlerin
    içimde bir yara işliyor derin
    Kulakların,dudakların,ellerin
    Olmak istiyorum,olamıyorum.

    Bölerek uykunu rüyalarına
    O kucak dolusu hülyalarına
    Gece gündüz uçup aynalarına
    Konmak istiyorum,konamıyorum.

    Deli gibi aşık olsa da güle
    Kim acır çöllerde öten bülbüle
    Bir gün alev alev yanıp da küle
    Dönmek istiyorum,dönemiyorum.

    Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
    Başına karalar bağlamaktansa
    Bu yüreği her gün dağlamaktansa
    Ölmek istiyorum ölemiyorum.
    20 ...
  43. 24.
  44. meşhur yağmur şiirini yazan büyük şair. her okudugunuzda rahatladıgınızı cok farklı yerlere gittininzi hissedersiniz. beni yakışına ve hayal limanına demirleyen yelkenliye; şiirleride tayyip erdoğan tarafından okunmuştur. hatırası köz olsa yüreğimde saklarım mısrasıyla gözümde büyüdükçe büyüyen şair. fazlasıyla hakediyor bunu.
    0 ...
  45. 25.
  46. EY SARI GöK BULUTU

    dön kendine, gözlerimi yüzünde
    vur kendini kimsesiz yollara ömrünün
    ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
    zaman definesini taşı dağarcığında
    yoksa aşkı bir belalı vadiye çekersin

    eline geçince ruhun dizginlerini
    umudunu imkansız çöllere taşır ölüm
    kumların dehşetine salar gezginlerini
    efsunlu bir vahanın bağrına düşer ölüm

    eteği neden yaslı keremsiz kalan dağın
    hangi rüzgar kuruttu duygular tarlasını
    ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
    dokundur ellerini şiirin alevine
    yoksa aşk, bir köşede ansızın yakar seni

    dön kendine, anlarsın; yıllar boyu çaresiz
    olmak ne kadar acı karanlık bir kuyuda
    birer birer kapanır güneşin perdeleri
    kaybedersin bir daha dönmemek üzere geri
    riyakar neşeyi de, budala uykuyu da
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük