diyelim adlı denemesinde dilde sadeleşmeye garip bulan ve aydın olduğunu zannetmek için arapça, farsça, fransızca vs... kelimeler kullanan yazarlara sağlam eleştiriler yapmıştır. kendisi dilde yalınlıkltan yanadır.
Türk eleştirmen, denemeci, yazar, şair. Eleştiri ve deneme alanı dışında hemen hemen eser vermeyen sayılı yazar ve şairlerden biridir. adeta bir deneme makinesidir. dilde yalınlaşmayı savunmuştur. 1957 yılında şeker hastalığından dolayı vefat etmiştir.
allah affetsin, küçükken bu yazarımızı adı nur'la başladığı için dişi, başka bir türkçe mücahiti yazarımız olan feyza hepçilingirler'i de erkek zannederdim.
Batı anlamında deneme deyince akla gelen isim. Kendisini ateist olarak tanımlıyor. Bunun için de ataç'ı kullanıyor, nedeni ise bir önceki cümlede. Öz Türkçe üzerinde ısrarla duruyor. (bkz: eşlerine göre ediplerimiz)
"günlerin getirdiği" adlı deneme kitabı ile bilinen yazarımızdır. edebiyatımızda türünün ilk örneği denebilecek türde eserler vermiştir. sıkı eleştirmendir.
"günlerin getirdiği" adlı kitabı geçen sene, sırf herkes bu kitabı ezbere biliyor, kimse okumuyor diye gidip alıp okumuştum. ne iyi diyebilirim ne de kötü. yani ben kendimdem hiçbir şey bulamadım bu deneme kitabında. biraz ahmet haşim'e dalaşması, biraz da seküler bir kalem ile yazmış olması beni şaşırtmıştı sadece o kadar.
elbette ki nurullah ataç yalnızca "sözden söze" ve "günlerin getirdiği" deneme kitaplarından ibaret değildir. öyle bir iki kitabını okumakla da sağlıklı bir eleştiri yapabileceğime inancım yok.
Bilseniz ne kadar severim “cânım” demeyi. Ca’yı şöyle uzatarak... Kısaca söylemenin de bir zevki, bir tatlılığı vardır, bilirim, ama “caaanım” demek daha hoşuma gider benim. Nasıl anlatayım? daha bir âşıkça oluyor, hani “âşık” denince bir de şair anlaşılıyor, işte o mânada, daha doğrusu iki mânasıyla birden. Benim durup dururken: “Cânım...” dediğim de olur. biri duyup da ''kime söylüyorsun, kiminle konuşuyorsun ?'' diye sorarsa şaşırır kalırım. bilemem ne diyeceğimi. gizlemek istediğimden değil, gerçekten bilemem de onun için.
üstat yattığın yerden duyar mısın sesimi ?
güzel söylemeye güzel söylemişsin; ama bir şeyi unutmuşsun.
cümle sonuna ''sen hariç canım annem.'' demeyi
''Halk Partisi eşkiyalarının çoban köpeği ve inönü'nün tercümanlığına naspedildi. Bu adam hiçbir ideolojinin içine girmemiştir. Bir mezar kazıcıdır. Bu adamın adam diye sahneye çıkardığı kim varsa, kendisi gibi haysiyetten mahrumdur. Ataç, çöken bir cemiyetin harem ağasıdırve bir hadımlar edebiyatının akıl hocasıdır. ''
"her yazar, kendi elinden çıkanın güzel, kendi düşündüklerinin doğru olduğuna inanır, güzelliği, o doğruluğu sezmeyenlerin de anlamadıkları anlayamayacakları kanısındadır." der.
-Ben hem müslüman değilim, hem de müslüman düşmanıyım, demeyi adet edinmişti.(Çetin Altan,22.8.1998)
Cemil Meriç in Nurullah Ataç hakkında ki yorumu ; Oynasınlar diye beynimizi verdik ellerine.Beynimizi yani dili.Şarjörü çıkarılmış bir tabanca bu dil,tehlikesiz.Oyuncak bir tabanca. Ve tek oyuncakları o.Bu kuşağın peygamberi Ataç.Fransa da herhangi bir tabac garsonun bildiklerinden bir hece fazlasını öğrenemeyen bedbaht,hasta ve haysiyetsiz Ataç.Deklaseliğin hıncını dilden alan Ataç.Mızmız ve mıymıntı bir fikir serserisi..
"bir şiirin özüyle şeklini birbirinden ayırabildim mi, şeklinden ayrı olarak özünü, yahut özünden ayrı olarak şeklini düşünebildim mi bence artık o bir şiir değildir; doğru değerli bir söz olabilir, o başka, ama bir şiir değildir."
"ben şiiri arıyorum, yani okuduğum manzumede bir nağme, sahih bir heyecan bulunup bulunmadığına bakıyorum. o nağme, o sahih heyecan istediği kisveye bürünsün, kendine istediği mevzuu seçsin...
baki nin nedim in alemini değil, hayallerini, teşbihlerini, istiarelerini değil, onlarda şairliği seviyorum..."
"şairliği nerede bulsam orada kabul edip seviyorum."
"nesirde "ölmez eser" belki vardır; ama kendimizi kandırmayalım, şiir günü gününe okunan bir şeydir. geçmişten kalma şiirler ancak edebiyatçıları ilgilendirir. avrupalıların racine gibi, shakespeare gibi, eserleri bugün de okunan birtakım şairleri var, ama dikkat edin, o şiir de tiyatro şiiridir, onlar nesir gibi kalmışlardır. (...) kendi çağında okunmayan şair, gelecekten bir hayır ummasın."
deneme yazar ve eleştirmen. Galatasaray Lisesinde okudu, bir süre de isviçrede öğrenim gördü (1917-1919). istanbula dönünce öğretmenliğe başladı (1921). istanbul ve Ankarada, değişik okullarda Fransızca öğretmenliği, resmi kurumlarda çevirmenlik yaptı. Cumhurbaşkanlığı çevirmeni iken, 1952 yılında emekliye ayrıldı. Bir süre Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığı da yaptı (1951-1957).