samsun final dersanesinin gururu. geçtiğimiz günlerde geometriyi çiftetelliyle öğreten hoca olarak hemen hemen tüm haber kanallarında boy gösterdi kendisi. bana geometriyi sevdirebilen tek insandır kendisi. üniversite okuyosam şu an payı büyüktür. tabi biz finaldeyken kendisi stajyer statüsündeydi. bu hafta beyaz show'a çıkacağı söylentileri dolaşmakta. hadi bakalım.
Öğretimin * Türkiye'de ne hale geldiğini gösteren iyi bir örnek. Son yıllarda öğretimle ilgili en önemli sorunun odaklanma sorunu olduğunu iddia edenler var.Bu kısmen doğru tabi. Yalnız bizim ve o muhteşem medyamızın üzerine gitmesi gereken şey bu odaklanma sorununun nereden kaynaklandığı, nasıl önlenebileceğidir. Kısacası gelecek kuşaklara "bilgi" denilen kavramın ne derecede önemli bir şey olduğunu, onun yaşamımızı nasıl biçimlendireceğini bu insanlara anlatmak olmalıdır. Bunu engelleyen ne varsa (Teknoloji, iletişim...) ikisinin ayrı alanlar olduğu, çağın getirdiklerinin yanında hala bilgiye gereksinimimizin olduğunu anlatmak... Peki bizim muhteşem medya ne yapıyor? Samsunlu bir matematik öğretmeninin uyguladığı ilginç yöntemleri bir çağdaşlık gibi sunuyor. * Efendim sınıfta dans etmek öğrenciyi güldürebilir. Üzerlerindeki sorumluluk ve görev yükünün verdiği sıkıntıyla öğrenci her zaman rahatlamak ister. Ders aralarında anlık espirilerin bizleri nasıl rahatlattığını dün gibi hatırlıyorum. Ama siz odaklanma ve ilgi sorununu dans ederek çözemezsiniz. Eğlenceli dakikalar yaratırsınız. Sevilirsiniz. Ama ne bilgiyi yüceltirsiniz ne de üniversiteye gidecek öğrenciyi bilgiye odaklarsınız. Tam tersi bilgiyi bir ara kavrama dönüştürürsünüz. Ritmin, dansın, fıkranın kısacası eğlencenin arasına sıkışmış bir kavram. Yani önemi olmayan bir şey. Eğer öğrenciye bilginin önemini kavratabilmiş olsaydınız * dansa gerek kalmazdı. Öğretmenliğin artık bir meslek halinden çıkması ve saygınlığı olmayan bir kişisel ilişki modeline dönüşmesi de bir gerçeği burada yüzümüze vuruyor. Aynı yolda yürüyoruz efendim. Sadece yol bazen çiçekleniyor da öğrenciler dünyalarının renklendiğini sanıyorlar.
şaka bir yana, türkiye gibi bir ülkede işini bu denli seven, öğrenciye dersini ve kendini sevdirebilen, girişimci, yenilikçi hocaya rastlamak çok zor.
yurt dışındaki eğitim sistemine bakıldığında, şarkı sözü olarak hazırlanmış birçok ders konusu görebilirsiniz. bunun tek amacı öğrenciyi derste dikkat halinde tutmak değil; öğrencinin derse ve konuya olan antipati hatta fobisini alt ederek, kendine olan güveninin artmasını sağlamaktır.
sözcük türlerinden anlatım bozukluğuna kadar, şarkı sözü yazıp besteleyip bunu öğrenciyle birlikte söyleyebilirsin mesela. anlattığın şeyleri görsellikle, beden diliyle, birçok şekilde cazip hale getirerek sunabilirsin. bulmacalar hazırlayabilir, o zavallı öğrencilerin kafasına bir çip yerleştirmişsin de her şeyi pat diye anlamaları gerekiyormuş düşüncesinden vazgeçebilirsin. zaten yeterince karışık, tutarsız ve adaletsiz olan bu sistemde onlara yardımcı olabilirsin. alışılagelmiş monoton, resmi, aşırı ciddi öğretmen profilinden çıkmanın zamanı geldi de geçiyor. nurtaç hoca çok iyi bir örnek bana kalırsa. tiyatral yeteneği de ayan beyan ortada.
şu an içinde bulunduğumuz eğitim sisteminin tüm çarpıklıklarından gelmiş geçmiş iktidarlar kadar öğretmenler de sorumlu. işini sevmiyorsan, tek yapabildiğin tahta başına geçip onun bunun kafasına tebeşir fırlatıp "susuuunnn!!!" diye bağırmaksa, öğretmenlik sana göre bir iş değil demek ki kardeşim. git simit sat, limon sat. bir faydan dokunmuyor madem öğrencilere, bari verdiğin zarardan kurtar onları.