Devrimci duruşuna hayran olduğum yaşadıklarına inanan değil inandığı gibi yaşayan bir insan.
-dı benim içi taa ki yetim hakkı haram saltanatı üzerine inşa edilmiş saraylarda bir haramzadeye methiyeler düzene kadar.
Gerçekten çok üzdü bizleri.
duruşuyla gönlümde taht kurmuş bi dava adamıdır. imanı kalbinde, devrimi şiirlerinde saklı büyük bi devrimcidir. ben müslümanım deyip şiirlerinden filistini eksik etmeyen yazar. çağdaş ancak batıcı olmayan yazar. çıkardığı edebiyat dergisini dağıtırken olan uzun kuyruk akıllarda kalmıştır..
"kişiliksizliği yaygınlaştırmak gibi bir işlevi de oldu yirminci yüzyılın. çünkü insanoğlu en çok bu yüzyılda aşşağılandı, savunmasız bırakıldı" der, doğru der.
"Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim,
hele orta hiç sevemedim:
Hep çok sevdim. Arkadaşlarımı da çok severim.
Yeryüzüne biterim.
Eve portakal aldığımda kasayla alırım,
dayanamayanlar çürür..."
der; ne güzel der. azı olur mu sevginin, ortası olur mu hiç?
Dün itibari ile TRT1 kanalında 'Nuri PAKDiL asla ve daima'' diye belgeselini izlediğim (ilk başta sırf ibrahim sadri seslendiriyor diye izliyordum) ve bende merak uyandıran aykırı, ilk bakışta tuhaf ve bunca eserine rağmen yinede yeterince tanınmamış olduğunu düşündüğüm yazar..
"her insan kendi çağından sorumludur." diyor.. "hayatın içağacı: Umut." diyen Pakdil, yazan, yaşayan, sıcak biri. Genel geçer ölçüleriyle edebiyatçı kimliği içine sığmıyor da..gördüğü sıkıntılar yıldırmamış koca çınarı..bazı konulardan dolayı yollarımız ayrı olsa da eli öpülesi,saygı duyduğum büyük insan..edebiyat yolculuğuna çıkan herkesin, onun eserlerine uğraması gerektiğini düşünüyorum..Ankara için yazdıklarında kendimden çok şey buldum..
Ayrıca Nejdet Pakdil'in kardeşi, Muhsin Yazıcıoğlu'nun kayınbiraderiymiş kendisi duyduğum kadarıyla.
"ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim. hele orta hiç sevemedim:hep çok sevdim. arkadaşlarımı da çok severim. yeryüzüne biterim. eveportakal aldığımda kasayla alırım, dayanamayanlar çürür." diyerek noktayı koyan yazardır.
nuri pakdil, denildiğinde hiçbir başa geçmeyen, herkesin bir biçimde beğendiği ama kendi kafasına, bedenine uyduramadığı bir şapka imgesi uyanıyor zihnimde. sivriliğini karşısındakine batırmak istemeyen, ama yumuşaklığını bir tehlike haline getiren mizacı karşısında ikircikli bir tavrın oluşması doğaldır.
edebiyat dergisi'ni çıkarırken dergiyi karakteri haline getirmesi, etrafındaki farklı üsluptaki yazarların metinlerine müdahale etmesi kabul edilebilir midir? bir dergi/yayınevi yönetmeni olmanın ötesine geçip, yazılan kitapların, yazıların içini, biçimini, kelimelerini yönetmeye kalkması ise saplantılı karakterinin en belirgin işaretidir.
türk edebiyatı için bir kazanım olan düzyazıları, şiirleri karşısında susulması doğaldır.kimse bir-iki mısralık bir şiir üzerine konuşacak kadar cesur değildir.
Hakkında eksi sözlükte 17 itüsözlükte 2 tane yazı yazılabilmiş* tanım girilebilinmiş yazar. Aşkı; iki insanın sarıldığında dağları yerinden oynatabilecek kuvvete ulaşması olarak tarif eder ki bu buzamana kadar ki en güzel tariflerden biridir. Kitaplarından birini "Bu kitabı da namluya sürün ! " * bitirmiş bir yazarın, memlekette az tanınması trajiktir.