Ey hikemiyat nikli muhterem kardeşim. Şimdi sana bir sual soracağım. Önce sualime mukabele et akabinde vaazına devam edersin. Fettullah gülen sizden midir.
Nurcular dediğimiz kardeşlerimiz, bu hakikatin taşıyıcılarıdır. Biz şahs-ı maneviye dayanan bir hareketiz; bir insanı veya şahsı yüceltmek değil, hakikati yüceltmek için varız. Bu zamanda asıl dava, kalpleri imana kazandırmaktır. Çünkü iman olmazsa, hiçbir hareketin kökü sağlam olmaz.
Nurcular kardeşlerimiz, bu hakikatleri taşıyan nur talebeleridir. Ama bazen görüyorum ki, Üstad Bediüzzaman’ın mirasını yalnızca bir metin ezberine veya kuru bir muhabbet havasına sıkıştıranlar var. Oysa Üstad, bize iman ve tefekkürle beraber aksiyonu da emrediyor. Risale-i Nur’u okuyan, bunu hayatına tatbik etmekle mükelleftir.
Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur, çağın karanlıklarına ışık tutan bir projektör gibidir. O, insanın kalbini yeniden Allah'a bağlayan, aklı şüphelerden arındıran ve islam'ın hakikatini tefekkür ettiren bir cevherdir. Ancak her hakikatin bir cephesi ve mücadelesi vardır.
Necip Fazıl’ın dediği gibi, iman tek başına bir zemin kurar; ama o zemine bina inşa edilmezse, kuru bir alan kalır. Risale-i Nur, bize zemin verdi. Şimdi o zemini, islam’ın şuur ve aksiyonuyla doldurmalıyız. 'Şahs-ı manevi' dediğimiz hakikat, iman, fikir, sanat ve aksiyon birliğiyle hayata geçirilmelidir.
Nur talebeleri, eğer bu davayı yalnızca bir 'okuma hareketi' veya 'ibadet şekli'ne indirgerse, o zaman Üstad’ın vasiyetine ihanet etmiş olur. Risale-i Nur, bize hayatın her cephesinde bir diriliş çağrısıdır. Onu yalnızca bireysel bir tatmin aracı olarak değil, toplumun ihyası için bir meşale olarak görmeliyiz.
Evet, Risale-i Nur yalnızca bir kitap değil, bir hakikat medresesidir. O hakikat medresesinin talebeleri, bu çağın mücahidleri olmak zorundadır. Çünkü bu zamanda, cihadın en büyüğü kalpleri kazanmak ve hakikati insanlara ulaştırmaktır.
Ama kardeşlerim, unutmayın: Şan ve şöhret peşinde koşmak, davaya en büyük ihanettir. Nur talebeleri, şahs-ı maneviye dayanarak, kendini değil, hakikati yükseltmekle mükelleftir. Bu zaman, ihlas ve samimiyet zamanıdır!
Üstad Bediüzzaman, hakikati en saf haliyle ortaya koymuş. Ama bu hakikatin bir mücadelesi, bir aksiyon cephesi de var. Eğer iman hakikatlerini hayata geçirmezsek, bu milletin kurtuluşu mümkün olmaz. Risale-i Nur, bize yol gösteren bir meşale. Ama o meşaleyi taşımak ve onunla karanlıkları yıkmak, aksiyonun işidir.
Bu yüzden, Nur talebeleri, yalnızca okumakla yetinmeyip, bu okuduklarını bir medeniyet mücadelesine dönüştürmelidir. islam, hayatın tamamını kuşatan bir nizâm; o nizâmı kurmak da bizim boynumuzun borcudur.
Ve son sözüm şudur: Risale-i Nur, bir başlangıçtır; ama bir son değildir. iman hakikatlerini öğrenmek, o hakikatleri hayata geçirmekle tamamlanır. Şuur ve aksiyon olmadan, iman hakikati eksik kalır. Üstad Bediüzzaman ve Necip Fazıl’ın bu çağda bize bıraktığı miras, bir iman ve aksiyon medeniyeti kurmaktır.
O medeniyetin adı, islam’dır! Ve o medeniyet, bu topraklarda yeniden yeşerecektir. Risale-i Nur’un talebeleri de o medeniyetin öncüleri olmalıdır!
Risale-i Nur’un hakikatini anlama, Necip Fazıl’ın aksiyonuyla birleştirme ve Mirzabeyoğlu’nun fikir derinliğiyle geleceğe taşıma... işte islam’ın çağdaş dirilişi!
sayısız insanın deli saçması öykülerle yaşamını çalıp kendini zengin etme örgütü. şeyhi uçarmış, kaçarmış, insan olan 2 dakika düşünür bunlar ne diyor diye.
günümüzde islamı dava edinmiş, dinsizlik cerayanlarına karşı iman kılıncıyla göğüs geren ve fert olarak peygamber efendimiz(aleyhissalatu vesselam) gibi tebliğ metoduyla hizmet etmek isteyen, yanan imanlara su tutmak isteyen vicdanlı insanlardır.
Yıllar önce bir nurcu evinde kalmıştım bir kaç gün. Namazları bitirdikten sonra dualamadan önce risale-i nur dan bir kesit okurlardı. Bakın dualamadan önce diyorum. Bu şu anlama geliyor, okudukları şeyi namaza yedirmişler ve bunu normal görüyorlar. Allahın farz kıldığı namazı değiştirir sonra farzların kat-i şekilde değişemez olduklarından falan bahsederler. Hepsi aynı bok işte. Önce din açıktır kuran açıklayıcıdır herkes anlar derler, sonra milyon tane tarikat kurup biz size dini açıklamak için varız derler. Yersen...
Dar bakış açılı, ayrımcı ve haramsever olmalarına karşın;
Kendilerini cennet ehli yapmaları, dove ile yıkanmış suratlarından nur fışkırtmalarıyla ve güzel ahlaklarıyla bilinirlerdi.
geneli iyi ve ahlaklı insanlardır lakin , bu insanlar türkiyede ki neredeyse her konumda vardır. dini bütün olmak la beraber said-nursi ye ait risaleler okutularak milli şuurları kaybettirilir. atatürk'e ait düzmeceler defalarca sohbetler de anlatılır ve türklük şuuru sindirilerek Araplaşmaya yönlendirilir. yine de türkiyede ki bir çok cemaat ve kuruluştan iyilerdir. devlet işlerine el sürmezler , kimsenin yoluna çıkmazlar.
oldukça sinsidirler ve rol yapmasını çok iyi bilirler. diğer dinciler gibi şiddet düşkünü değildirler. karşı oldukları bir düşünceye kişiye şiddet uygulayıp onu sindirmek yerine o kişiyi kazanmaya çalışırlar. aşırı derecede beyin yıkama kabiliyetlerine sahip olup eğitim sektörünün büyük bir kısmını ele geçirmişlerdir.
tanıdığım nurcular içierisinde çok çok iyi yerlerde bulunan insanlar mevcuttur. mit, harvard vs. gibi üniversitelerde okuyan insanlardan bahsediyorum. mesela bu iki üniversitenin bulunduğu boston şehrindeki türk öğrencilerin kurduğu türk öğrenciler derneğinin ( turkish stuent associaton) büyük bir kısmı bu nurculardan oluşur.
bu aynı zamanda şöyle saçma bir durum da ortaya çıkarabilir. mesela adam mit'de moleküler biyolojiden doktora yapıyordur ama risale-i nur okuyup mucize bir kitap olduğuna inanabilir. zaten bu öğrencilerin çoğu da yamanlar koleji, samanyolu fen lisesi vs. gibi fethullahçı okullarda özel olarak hazırlanmış öğrencilerdir. çoğu da uluslararası bilim yarışmalarında derece yapan öğrenciler. yalnız şunu da belirteyim hepsi erkek.