haberturk yazarlarindan ve ankara universitesi akademisyenlerinden nuran yıldız ile Ayşe Arman arasinda kendi sutunlarindan baslayarak devam eden bazen taraf olarak hincal uluc un da katildigi laf duellosudur.
ilkin 23 haziran 2009 haberturk gazetesi kosesinde nuran yildiz
"Sen de böyle fotoğraf çektirmek ister miydin? " TRT-Türk'teki yayında Ümit Sezgin bu soruyu sorduğunda, "Kim istemez ki" deyiverdim. Her kadın akla mıhlayıcı, iç gıcıklayıcı fotoğrafları olsun ister. Her kadın, fotoğrafını Nihat Odabaşı çeksin ister. Ve her kadın çok güzel, çok seksi görünebilir, yeterince "photoshop" yapılırsa. Ama her kadın Ayşe Arman gibi ilgi çekmez.
Fotoğraf çekimi benim için hep büyük sorun. Geçen günkü Habertürk Pazar'daki fotoğrafım için işitmediğim laf kalmadı. Giyim usturupluydu ama hafiften omzumun ucu görünüyordu. Her görenin ağzından aynı cümle çıktı: "Hocasın sen hoca kal!" Olur. Hoca imajı belli. Saçlar topuz, gözde bardak altı kalınlığında camlı gözlük, yakası boyna kadar ilikli mürebbiye tarzı gömlek, çaktım mı oturturum şekli bakış.
Dahası, iki elinin baş ve işaret parmağıyla çerçeve yapıp "senin fotoğraflarını çekmeliyim" diyen eski günlerden özel bir adamı duymazdan gelmenin pişmanlığını da bilirim.
Peki Ayşe Arman'ı imrenme ve ilgi nesnesi yapan şey ne? O "eyvallah"ı olmaz hali. Hem özgür ruhu hem de eve tutukluluğu. Hem bağımsız hem de en bağımlı oluşu. Hem "soyunuk fotoğraf çektireceğim" diye kocanın damarına basması hem de bir kedi misali dizlerine yüz sürmesi. Hem hayatının efendisi
hem ailesinin kölesi olması.
Çoğumuz çok katmanlı hayatı yalnızca bir katmanda yaşıyoruz. Oysa her katında gezinebilmeliyiz hayatın. Ayşe Arman bunu yapıyor. Bir yanda ilgi odağı olmadan yaşayamaz türden bir kadın, bir yanda ona imrenme halinde olanlar varken Ayşe Arman çarpmasına hep hazır olmak lazım.
Hoş bir bakış açısı
PAKiZE Suda olup bitenlere hoş bir açıdan bakmış. Ayşe Arman fotoğraflarını TSK çektirmiş olabilirmiş. Bence ciddiye almak lazım. Derhal Arman ve Nihat Odabaşı'nın bürolarına gidilip evraklarına el konmalı. Geriye doğru telefon dökümleri alınmalı. Özel mözel dinlemeden ele geçenler yandaş medyada yer almalı. Çıkmış çivinin azı çoğu olmaz ki.
--spoiler-- http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=2265
ardindan ayse arman da 26 haziran 2009 tarihli hurriyetteki kosesinde soyle bahsediyor:
--spoiler--
GEÇENLERDE Haber Türk'ün Pazar ekinde Nuran Yıldız'la yapılmış bir söyleşi okudum.
Bayıldım.
Kendisini ifade etme haline.
Doğallığına, tatlılığına.
Hafif çatlaklığına.
Tabii daha sonra hakkımda yazdıklarına!
("Hem hayatının efendisi hem ailesinin kölesi..." demiş benim için, acayip hoşuma gitti.)
Kesinlikle sıra dışı akademisyenlerden.
Akademisyenler kendilerini genellikle biraz fazla ciddiye alırlar.
Ya da bana öyle gelir.
Ama Nuran Yıldız öyle değil, röportajındaki savrukluğu, korunmasızlığı çok hoşuma gitti.
Ve hayatımda bir daha unutamayacağım en güzel laflardan birini de ondan duydum:
"Gazeteci bir numara küçük ayakkabı gibidir arkadan vurur..."
Önce düşündüm.
"Yo, ben öyle değilim" dedim, "Ben kimseye arkadan vurmadım..."
Ama sonra...
Kabul ettim.
Doğru.
isteyerek ya da istemeyerek yaptığımız budur:
Küçük ayakkabı fonksiyonu.
"Aslında dinlediklerim 'off the record'du ama fark ettim ki, kamunun yararı, bir kişinin ricasından daha önemli. Yayınladım gitti anasını satayım..."
Tam da böyle yapıyoruz.
O yüzden siz siz olun, gazetecilerle konuşurken dikkatli olun.
Yayınlanmamasını istediğiniz bir şeyi, herhangi bir şekilde ağzınızdan kaçırmayın.
Kaçırdıysanız, sizin için üzgünüm.
Rica, minnet, yemin...
işe yaramaz.
Geçmiş olsun!
Mesela Nuran Yıldız, bana bu lafı ettiğine pişman olabilir.
Ama vallahi de billahi de, ona kullanmayacağım diye bir söz vermedim!
--spoiler-- http://www.hurriyet.com.t...r/11946278.asp?yazarid=12
devami yine nuran yildizin 14 temmuzlu yazisindan geldi
ÂLEM bilir sizi severim. Anlaşılan siz de "gazeteci arkadan vurur" polemiğini sevdiniz.
Serdar Turgut ve ben "Arkadan vurmazsan gazeteci olamazsın" diyormuşuz. Öyle yazmışsınız. Hiç değil! iletişim hocasıyım, öyle demem mümkün mü?
Bizimki durum saptaması: Ortalık arkadan vuran gazeteci doldu! Ya arkanızı kollayın ya da gazetecilik etiği yeniden hayat bulsun. Sevgiyle öpüyorum sizi!
Aklımda kalan
"Ayşe Armandan derhal kurtulmalıyım" hissi: Hıncal Uluç'un tespitiyle "yakın arkadaşım" Ayşe'den bir an önce kurtulmam gerek. O yoldan çıkarıcı kadına takıldığımdan beri yazı konularım özel yaşama kaymaya başladı. Danışmanla tatil muhabbetini yazmaya ne gerek vardı mesela... Bu işin sonu Nihat Odabaşı fotoğraflarına ya da bedendeki dövmelerin yerlerine kadar varabilir. Ayşe beni yoldan çıkarabilir! Benim zaten yoldan çıkasım mı var, oraya girmeyelim. Demek ki artık Ayşe aranmayacak, Ayşe'den gelen telefonlara bakılmayacak. Bu hafta Ayşe'nin tatiline dahil olunmayacak!
--spoiler-- http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=2773