"romalılar yenilmeye alışıktı. tarihteki çoğu büyük imparatorluğun yöneticileri gibi üst üste pek çok muharebe kaybedip yine de savaşı kazanabiliyorlardı. aldığı darbeyi hazmedip ayakta kalamayan bir imparatorluk zaten imparatorluk sayılamaz. fakat romalılar bile mö 2. yüzyılda kuzey ıberya’dan gelen haberleri kolayca hazmedemezdi. adanın yerlisi keltlerin yoğun olarak bulunduğu numantia adındaki küçük ve önemsiz bir dağ kasabası, roma boyunduruğundan kurtulmaya cüret etmişti.
o sıralar roma tüm akdeniz havzasının tartışmasız gücüydü. makedonya ve selefki imparatorluğu’nu yenmiş, yunanistan’ın küçük ama gururlu şehir devletlerine boyun eğdirmiş ve kartaca’yı dumanlan tüten bir yıkıntıya çevirmişti. numantialılann ellerinde elverişsiz topraklan ve özgürlüğe olan sevdalanndan başka hiçbir şeyleri olmamasına rağmen, ardı arkası kesilmeyen lejyonlan teslim olmaya veya utanç içinde geri çekilmeye zorladılar.
nihayet mö 134 yılında roma’mn sabrı taştı. senato roma’nın en önde gelen generallerinden, kartaca’yı yerle bir etmiş scipio aemilianus’u numantialılarla baş etmesi için bölgeye gönderme karan aldı. numantialıların savaşma azmini ve savaş tekniklerini takdir eden scipio, 30 bin kişilik dev ordusuna rağmen askerlerini gereksiz şekilde harcamak istemedi. numantia’yı bir dizi müstahkem mevkiyle çevreleyerek kasabamn dış dünyayla ilişkisini kesti. onun işini açlık yapmış oldu; yaklaşık bir yıl sonra gıda stokları tükenen numantialılar, tüm umutları söndüğünde kendi şehirlerini yakıp yıkarak roma kölesi olmamak için kendi canlarına kıydılar."