Victor hugo, kurnaz, kurt bir yazardır, kitap kişisel olarak alındığında " aşk " hikayelerini anlatır, evet. Çok da güzel anlatır, pek içten anlatır, evet.
Ama sembolik olarak bakıldığında " halkları" "halk katmanlarını" anlatır !!
Quasimodo; halkın alt tabakasıdır!! En güçlü o' dur, ama en aptal da o' dur!! Ve "din" , siyasal dinciler ( rahip frollo) onu kontrol etmektedirler. Quasimodo bunu farketmemektedir. Ya da farketse bile farketmek işine gelmemektedir !! Çünkü az da olsa en kötüsü de olsa onu, rahip frollo kollamaktadır, Quasimodo çirkindir aptaldır, sakattır, ama o kötü de olsa kollanmak ona yeter, onu kaybetmek istemez.
Phoebus, orta sınıf halkı temsil eder, kendini halktan (üstelik de haklı olarak) üstün görür, kraliçe' ye kendini sevdirmek diye bir derdi vardır, bu emeline yaklaştıkça alçaklaşır, uzaklaştıkça insanlaşır !!
Esmeralda dünya özgürlüğünü, barışını temsil eder, ona en ulaşma yetisine sahip olan phoebus çok zengin olmayan, ama çok da yoksul da olmayandır. Ama o da " özgürlüğü" kraliçe için reddedecektir !! (Hani güzel bir ev almak için kredi çeker, 25 yıl onu öder, 25 yılın sonunda ev bizim olduğunda kansere yakalanıp geberir gideriz, de o yaşadığımıza " hayat" deriz ya, aynı o hesap işte!!) kraliçeye yakın olmak esmeralda ' ya ( özgürlüğe!!) yakın olmaktan daha cazip gelir bize, çünkü bizde " soylu" olacaamızı sanırız ( bunu sanarken, hugo ' nun tasvirleriyle " kötü adam" oluruz da farketmeyiz!!)
Esmeralda güzeldir, ama orospudur, herkesin olabilir, ama olmayabilir de!! Tıpkı özgürlük gibi.
Frollo, dini kullanarak bir yere gelmiş, dini kullanmanın çok işe yaradığını anlamış, elit bir kesimdir. insanları birbirine düşürür, kar payı onun olur, bunu yaparken " quasimodo" yu kullanır, quasimodo tutuklanır, ve frollo onu kurtarmak için hiçbi eylem gerçekleştirmez!!
Nasılsa " quasimodo" lar boldur!! Bu olmazsa, başkasını bulurum, havalarındadır.
işin garibi, quasimodo serbest bırakıldığında, bunu biliyor olmasına rağmen, gene rahibe koşacaktır!! Onu affedecektir!! ( Ne kadar tanıdık geliyo, öyle diil mi?!)
Ve heyhat notre dame!! Çok güzeldir, devasadır ve quasimodo ve onun gibilerin meskenidir! Çok rahat diildir belki, ama içinde kendini güvende hissedersin!! Sağlamdır çünkü!
Romansal sembolik!! Victor hugo çok büyük bir yazardır. En kritikçi yazarlardandır.
Tam Türkiye ' ye de uygun bir roman, notre dame ' ın kamburu...hugo türk olsaydı romanın adı "süleymaniye ' nin topalı" falan olacaktı.
Bu açıdan bakıldığında, gerçekten bu roman üstünde çok düşünülmüş, yazılmış en çarpıcı kitaplardan biridir.
Evet, "notre dame ' ın kamburu," halktır !! Çirkin, topal, kambur, sakat , aksak yürüyen, zincire vurulmuş, konuşup kendini ifade edemeyen...buna karşın aslında çok güçlü, çok da iyi niyetli, halk!!
Muhteşem bir kitap. Fazlasıyla etkileyici. Aşka inanmayan bir insanı bile aşka körü körüne bağlayacak türden.
Rahip frollo' nun ölmesine bile sevinememiştim üzüntüden. Esmeralda' yı yalnızca quasimodo sevmişti esmeralda olduğu için. Quasimodo dışındakiler tamamen kendi çıkarlarını gözetiyorlardı. Bir insanın dış görünüşü önemli değildi. Bir insan başkaları gözünde canavar gibi görünürken bile kalbini tertemiz tutabilirdi. Onun, quasimodo' nun kalbi tertemizdi ve aşkı aşkın en saf hâliydi ancak kimse görememişti. Ah quasimodo, ne kadar mükemmelsin sen.
anlatılmaz yaşanır derler ya bazı şeyler için, işte bu kitap da bir benzeri; dinlenilmez okunur. Hissedilir.
"Sonraki kral 8. Charles Dönemi' nde, suçluların cesetlerinin atıldığı mahzen açılır. Mahzende bir kadına sarılmış hâlde kambur bir erkek cesedi vardır. Belli ki quasimodo burada esmeralda' nın ölü bedenine sarılmış ve ölümü beklemiştir. Onu sarıldığı iskeletten ayırmaya çalıştıklarındaysa quasimodo toza dönüşür."
Romantizm akımının en baba örneklerinden biridir. Zaten yazarı da romantizmin en önde gelen ismidir. Okurken bazen kendinizi quasimodo gibi hissedebilirsiniz. insanı cidden duygusallaştıran bir eser. Çingene esmeralda ya aşık olan; aksak, kambur ve sağır quasimodo nun platonik aşkını anlatır. Romanın sonu birçok kişinin gözlerini sulandırmıştır, sulandırmaya da devam edecektir. Okunması gereken kitap. Orijinali çok uzun açıkçası eserin tıpatıp orijinalini tavsiye etmiyorum.
en etkilendiğim kitaplardan biridir...quasimodo oradaki en çirkin en az kariyere sahip, ama en de adam gibi adamdır...
bu kitap için kadını en iyi tasvir eden kitaplardan biri derler...kadın, burada parası olan yakışıklı adama güvendiği için ölmüş, hiç beğenmediği, hatta iğrendiği zangoç ise onunla birlikte ölüme gitmekten geri kalmamıştır.
din adamı ise içlerinde en akıllı ama en içten pazarlıklı olanıdır.
ancak kitabın ana konusu- salt "aşk" tır...ve bu aşkı roman kahramanlarından sadece quasimodo kalbinde hissedebilmektedir. içlerinde hiçbir eğitim görmemiş olan ama tertemiz kalpli o çirkin yaratık, altın gibi bir kalbi olan bir "insan" dır...
quasimodo aşkını o unutulmaz "ama o bana su verdi" repliğiyle kestirip atar, hepimizin de ağzına sıçar...
roman yazılmış en üstün romanlardan birisidir...çok gerçekçi, hatta "korkutacak" kadar güçlü bir şekilde karakterleri tasvir etmektedir. ölümsüzdür, büyük bir romandır.
victor hugoya sorulduğunda bu kitabın içerisindeki karamsarlığın kökeninde yatan sebebin, o dönemin dinsel mitlerin ögelerinden kaynaklı bir insan-din çatışması olduğu yalanını ortaya atıyor. ama bence bunun başka bir hikayesi var. ve hiçbir yazar yoktur ki kendinden bir şeyler taşımasın kitaplarında..
victor hugo subay olan babasının peşinde şehirden şehire sürüklenmekten muzdarip bir kaderle dünyaya geldi. babasının onun da kendisi gibi asker olacağını düşüncesi ne kadar baskıcı ve kati olsa da, bu çocuk 13 yaşında latince, grekçe, ingilizce ve fransızca biliyor ve şiirler yazıyor, hayata dair bilge ve ulvi düşünceleri bir kenara bırakıp yaşıtları gibi top oynamak şöyle dursun, onları yanından hiç ayırmıyordu. 17 yaşına geldiğinde bir gün şiirlerini alıp yayınevine gitti. yayınevi sahibinin karşısında otururken kucağına koyduğu bir tomar kağıt bile bu çocuğun daha o yıllarda ne olacağını gösteriyordu. süslü kılıçlara kuşanmak için doğmamıştı. yayınevi editörü ona ilk kez güldüğünde 'çocuk'da ona güldü "ilerde pişman olacaksınız, peşimden koşacaksınız!" diyerek ayrılmasının ardından çok geçmeden dediği doğru çıktı.
20 yaşlarında victor hugo kendini dünyanın en mutlu insanı sayıyordu. ilk kitabı yayınlanmış, bu kitaptan aldığı parayla da, yıllardan beri sevdiği kızla, adele foucher ile evlendi.
on yıla yakın hayatının en mutlu günlerini yaşadı, yeni şiir kitapları ve romanlar yayınladı. oyunları sansasyonel etkiler yarattı, romantik akımının ilk sinyallerini verdi. yeni akımın yanında olanlar oyunlarının yayınlandığı günler alkışlayıp coşuyorken, tutucular yuhalıyordu. oyunu arka arkaya tam 45 gün sahnelendi. her gece yenilikçiler biraz daha coştular, eskiler silinmeye başladı ve en sonunda kavga alanından kaçtılar. ondan sonra kavga bir süre daha sürüp gitti ve ertesi yıl "notre dame'ın kamburu" yayınlanınca yeni akım kendisini kesinkeş kabul ettirdi. sanat dünyası romantik görüşle de büyük yapıtlar yaratılabileceğine artık iyice inanmıştı. genç yazar yeni akımın öncüsü, bu edebiyat dünyasınınsa baştacı olmuştu.
mutlu yılların ardından 29 yaşında yazdığı bu kitaptaki o karamsarlığa gelelim.
kimi edebiyat tarihçilerine göre ne var ki, bu karamsarlığın, şair ve yazarın o sırada yaşadığı acılı günlerden ileri geldiğini öne sürerler. yazarın mutlu evliliği bitmiştir ve kuşkular içinde geçen acı günleri başlamıştır.
karısı o dönemin ünlü eleştirmenlerinden biri olan sainte beuve'yi sevmekte ve bu haber de kısa sürede yayılmıştır.
Nitekim sainte beuve hugo'ya gönderdiği mektubunda şöyle yazmıştır:
"yüce yüreğinizi kurcalayan acıya alet olmam nedeniyle kendimi temize çıkarabilmek için yazgının üzerine atılmak gereksinimi duyuyorum."
bizim deyiyimizle nasip değilmiş gibi saçma sapan bir anlam çıkarılabilir. ama hugo bunu ciddiye almış ve nitekim ne kadar kitabın içindeki o karamsar duygu orta çağın büründüğü uğursuz karanlıklardan ileri geliyor olsa da, hugo bu romanını klisenin duvarına kazınmış "yazgı" sözcüğü üzerine kurduğunu kitabın önsözünde açıkca belirtmiş.
...bundan 400 yıl önce olduğu tahmin edilen notre dame katedralinin kulelerden birinin duvarına oldukça derin kazınmış bu sözcüğü görmesi üzerine; bu silinmiş, üzerinden kuşakların geçtiği ve yakında hiçbir izinin kalmayacağı yazgı sözcüğünü görmesi üzerine uzun bir önsöz...
Ve sonunda "bu kitap işte o sözcük üzerine yazıldı." açıklamasını yapmış.
kitapta bariz bahsedilen iki karakter üzerinde garip bir şekilde vurgusunun yapıldığı bu kelime de ima edilen şeyler pek bir iğrenç ve çirkin olan quasimodoyu betimler hale geliyor ve ne zaman kötü, yavan, sıkıcı, çirkin, mutsuz, acı ve üzgünlükten bahsedilecek olsa rahip ve quasimodo üzerine yapışan bu kelime kullanılıyordu.
demin yazdığım sıfatları kapsayan bu 'hakarette' bir şey vardı ki; victor hugo hayatının en duyarlı ve belki de sanatının doruk noktasında yazdığı bu kitapta "gençlik aşklarına" olan özlemini dile getiriyor ve "hayatının baharını" acı acı anıyor.
notre-dame kilisesinin çanlarını çalan tek gözlü çirkin ve kamburu olan quasimodo'nun güzeller güzeli esmeralda'ya olan inanılmaz aşkını ve bağlılığını anlatan kitaptır. victor hugo'nun unutulmaz eserlerindendir.