Heryerimize deniz kumunun
kaçtığı zamanlarda,
daha belirgin yada
daha anlaşılmaz
değildi bu başı sonu belli olmayan
zaman tuzağı.
Ama güneş,
bize şah damarımızdan
daha sıcaktı
ve kedilerle beraber yaşıyorduk.
Biz onlara yemek,
onlar bize şans veriyordu.
içki gerektiği kadar,
ama her gerektiğinde içiliyordu.
Aşk yollarda,
yolun tozuyla
ayaklarımız arasında bir yerdeydi ve
tek yapmamız gereken
üstünde yürümekti.
her sabah gazete aldığım bayinin sahibi yaşlı amcadan bu sabah duyduklarım...
- ahhh. neydi o eski günler herşeyin tadı vardı. herşeyin bir sırası ve zamanı vardı. sinemaya giderdik araya parça koayarlardı.
çok başkaydı. şimdi işin suyu çıktı 24 saat yayın yapan uydu kanalları var.
fransızcadan dilimize giren nostalji (nostalgie) sözünün: yurt özlemi, sıla özlemi. aynı söz daha çok "geçmişe duyulan özlem" anlamıyla kullanılmaktadır. sözün bu anlamı için de özlem ve hasret kelimeleri uygun karşılıklardır. çünkü bu kelimeler "geçmiş" anlamını zaten içermektedir. aynı sözden türeyen nostaljik için de "özlemli" karşılığı önerilmiştir.
daha önce mutlu olunan yerlere gidip, daha önce çok sevilen şarkılar dinlenip, daha önce çok sevilen yiyecekler bulunup yenip yapılabilen güzel bir şeydir nostalji. insanı eskiye götürür, acı tatlı birçok anı ortaya çıkar. unutulanlar, tozlu raflarda kalanlar hatırlanır.
hüznün yanında
do majörden inceden de keyif
hatırladıkça özleyecek
özledikçe uzaklaşacaksın
sonra sen öleceksin ben öleceğim
çağdaşların hepsi de
dört kollu seyahat ayrıcalığını yaşayacak
sonra yavaş yavaş
yavaş yavaş
yavaş yavaş unutulacağız
çok acı değil mi?
merak etme o zaman acı duymayacağız
hissizleşmek
duygusuzlaşmak
bunlar güzel şeyler olmalı
söylenenler söylenmeyenler
sevişilenler sevişilmeyenler
bağırılanlar ukte kalanlar
kavgalar ve falanlar
birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günler var ya
yemişim o günleri deme ihtiyacı da duymayacaksın
ve yazılanlar
hiçbirinin önemi kalmayacak
en acısı bu olsa da...
hatırlayıp yadetmeye gerek duyanlar da kalmayacak
hatırlanmayacaksın
o gün o dakika
başka başka yerlerde
başka başka renklerde ve dillerde
hiç bitmeyeceğini sanan
umutlu aptallar elbette olacak
olsun
yaşayacaklar
nostaljiyi de tadacaklar
ve sonra
sonrası malum.
ama
şimdi nostaljiye dalmak gerek
umutlu bir aptal olmak
kulağa loş geliyor di mi
tarihi yazan filozofların nostalgia diye anlattığı; yaşama biçimimiz. bir de belki de anlamıdır.
doğarız, büyüklerimize aykırı yaşarız.
onların yaşadıklarının aksine, yeniyi yaratırız.
sonra ne yazık ki büyürüz, genç oluruz.
gençlikte çocukluğumuzun heveslerini yaşamaya devam ederiz.
sonra ne yazık ki büyürüz, yaşlı oluruz.
gençliğimize özlem duyar, nostaljiyi yaşarız.
sağda solda 80 lerin sonunda 90 larin basinda cocuk olmak laflarını sarfederiz.
ama hiç bir zaman yaşlandığımızı kabul edemeyiz.
dünyanın da bizimle yaşlanmasını, ve bizimle ölmesini isteriz.
bu yüzden dinler yaratırız, krallar oluruz, tarihler yazarız.
unutulmamak için ismimizi mermerlere kazıyıp, ölümüzü serdikleri yere dikeriz.
aslında ölmekten değil, unutulmaktan korkarız.
unutulmamak için haykırırız, beni hatırlayın diye.
ama tarih, bizi değil; geçmişe değin bir ilüzyonu hatırlar.
"1988'de 19 yaşında bir tıp öğrencisinin tezinde ciddi rahatsızlıklara sebebiyet veren ev özlemi için kullanılmış olduğu bir terim olarak nostalji, bu haliyle 'eve dönüş' anlamına gelen nostos ve 'acı' anlamına gelen algos terimlerinden türetilmiştir" Michael Roth'a göre.