+ tatlım, insanlarla çok yakın temasta bulunma, gerekirse maske tak.
- uzay kostümü sipariş ettim baba, bundan daha korunaklı bir şey olamaz.
+ lütfen alay etme elita!
-baba gerçekten sandığın gibi olmayacak. Hem gerekli aşıları yaptırdım, kontrollerden geçtim. uzmanlar da birkaç ihtarda bulunup bizi yeterince bilinçlendirdi.
+başka biri gitse olmaz mıydı?
-bunu ben istedim ve hiç kolay olmadı inan bana! hatta bir çok harcamayı kendi imkanlarımla halledeceğim.
+ bu kadar hırslı olmanı anlayamıyorum, Biraz kendini düşün!
Elita, kendi ayakları üstünde durabilen 29 yaşında bir kadın olmasına rağmen hala babası tarafından çocuk muamelesi görüyordu.
- baba rica ediyorum, bu işi zar zor aldım, başbakanla giden heyete kabul edilmemiz bile büyük bir şans. vazgeçmeyi hiç düşünmüyorum.
+peki geri döndükten sonra ne olacak?
- iyi bir iş çıkartırsam benim köşem derginin yıldızı olacak ve büyük ihtimal kariyerimi bir basamak yükseltecek.
+bunu daha önce bir çok dergi ve gazete zaten yaptı, yani hiç orijinal ve ilginç değil. hikayeler hep aynı, Savaş, açlık, sefalet üzerine
- her yerde sefalet var, herkes sefaleti anlatır ama insanlar bir sefaletin en güzel nasıl anlatıldığına dikkat ederler baba.
***
Elita saçlarını sıkı bir şekilde at kuyruğu yapmıştı. Sarı saçları yüzünden uzaklaşınca beyaz ve pürüzsüz yüzü tüm parlaklığıyla ortaya çıkmış, adeta etrafına ışık saçıyordu. Uçağın içi sıcak değildi ama heyecandan olsa gerek boynu ve elleri terlemişti. Huzursuzca yerinden kıpırdadı, asistanına baktı, uyuyordu. Sonra tekrar düşüncelere daldı. iyi bir röportaj için ilginç ve konuşkan birini bulabilirse harika bir yazı yazabilirdi. tabii teknik anlamda(!) süslemeler yapmanın faydasını unutmamalı. Eğer başarılı olursa sadece dergi değil kendisi de dikkat çekecekti. Fırsatı iyi değerlendirmeliydi. Kendine söz verdi ve kabin görevlisinin kasıntı hareketlerini incelemeye başladı.
***
Bir çok sıkıcı prosedürün ardından nihayet kamplara yakın yardım merkezine ulaşabilmişlerdi. çeşitli ülkelerden gelen yardım kuruluşları buradaydı. insanlar O kadar heyecanlı ve hızlılardı ki Aralarında adeta gizli bir yarış varmış izlenimini veriyorlardı. Elita etrafı merakla inceliyordu, uzun yolculuktan sonra direkt yatakhaneyi arayan ekip arkadaşını yadırgamıştı. insan böyle bir yere ilk defa geliyorsa oluşan merak her türlü ihtiyaçtan daha değerli olmalıydı. Etrafını incelerken küçük notlar almayı da ihmal etmedi. sanki seyyar bir kent kurulmuştu. Sıkı güvenlik önlemleri alınan ve tahmin edilenin aksine temiz bir yer olan Bu komplekste hasta bakım odaları, aşı merkezleri, büyük bir yemekhane ve hizmet gönüllüleri için yatakhane bulunuyordu. Birleşmiş milletler cemiyetinin zamanında yapmadığı müdahale sonucu ortaya çıkan acı tablo karşısında kendini affettirmek vicdanını susturmak ya da vicdan sahiplerini susturmak için iyi iş çıkardığını söylememek haksızlık olur.
Parisli gazeteci merakla etrafı inceledikten sonra, sağlık merkezi yazılı prefabrik yapıya doğru ilerledi. ilk gün Kampta bulunmaktansa direkt temiz bir yerde tedavi olan insanları incelemeyi daha uygun bulmuştu, en azından yorgun olduğu ilk gün için kendine böyle bir kıyağı çok görmemeliydi diye düşündü.
merhaba!
Daha kapıdayken elita ingilizce bir merhaba ile irkildi ve sesin sahibine döndü;
Beyaz önlüğünden tahminle bu uzun boylu ve soluk yüzlü adamın bir doktor olduğunu düşündü. sıcak bir gülümsemeyle aynı karşılığı Fransızca verdi;
merhaba
Kongoda resmi dil Fransızcaydı bu yüzden buraya gelen hekimlerin sanki Fransızca bilmeleri gerekiyormuş gibi onunla Fransızca konuşmaya karar verdi. Eğer dilini bilmiyorsa maalesef ingilizce konuşacaktı.
+ bir doktorla mı konuşuyorum?
-evet bayan, Anladığım kadarıyla lüks rezidansımızı inceliyorsunuz umarım hizmetlerden memnun kalırsınız.
+bu beklentiyle gelmediğim için çok memnun kalacağımdan eminim.
Elita, doktorun Fransızcasını akıcı ama fazla hatalı bulmuştu, buradaki Kongolular şüphesiz ondan daha iyi Fransızca konuşuyorlardır diye düşündü.
Dışarıdan üç farklı dilde anons geldi, sanırım tüm personeller için oryantasyon amaçlı bir toplantı olacaktı. kısa bir tanışma faslından sonra, sıradan şeyler hakkında konuşarak ufak toplantı salonuna doğru yürüyen kalabalığı takip ettiler. Toplantı bittikten sonra bu kavurucu havanın ve alabildiğince uzanan çorak toprakların içindeki küçük medeni dünyalarına geri döndüler.
Ertesi gün elita yanına asistanını alarak kampa gitti. insanlar perişan haldeydi. Gazete veya dergilerde yayınlanan Fotoğraflar gerçeklerin sadece bir kısmını yansıtıyordu. insan kendi gözleriyle kadrajın dışında kalanları görebiliyordu ve bunlar daha dramatikti...
Kongoda iç savaşta yaralanan ve buraya ulaştırılabilen kadınlar, yaşlılar ve çocuklar haricinde hiç genç erkeğin olmaması ilk bakışta elitanın nazarından kaçmamıştı. Bu ve bir çok gözlemlerden sonra ağır ter ve dışkı kokularının midesini bulandırdığını fark etti. Birkaç insanla kısa sohbetler ettikten sonra tekrar sağlık merkezine, Amerikalı doktorun(adalson) yanına gitmeyi istedi. Asistanından basit bir bahaneyle kurtulmayı başardı. Bir başarı kazanacaksa kendine ortak istemiyordu. Sadece gerçekten ihtiyacı olduğunda yanında olması yeterliydi.
***
Çeşitli ülkelerden gelen sağlık örgütleri adeta arı gibi çalışıyordu. gerektiğinde kolektif iş yürütüyorlardı. Adalson da bu grubun içinde kendini kaptırmış bir şekilde çocukları muayene ediyordu.
Birden Elitanın aklına bir fikir geldi; Bir hemşire gibi doktorun yanında durabilir insanlarla direkt sohbet etmektense yardım etme bahanesiyle çaktırmadan onlarla konuşabilirdi. Tabii bunun için Adelsonla anlaşması lazımdı.
Elita: Merhaba?
Adalson: siz hep tek mi dolaşırsınız?
Elita: genelde kendi kendime keşif yapmayı tercih ederim.
Elita: rahatıma düşkün olduğumu paris'i bırakıp buraya gelmemden mi anladınız?
Adalson: özgürlüğe olan düşkünlüğünüzden anladım efendim, Fransızlarla ilgili en net bilgimden tahmin ettim, özgürlük heykelini amerikaya siz hediye etmiştiniz, hatırlayın.
doktorun çapkın gülüşünü es geçerek,
Elita: eğer yardımım dokunursa
kadının sözünü bölerek;
Adalson: eğer yardımınız dokunursa yardım mı etmeliyim?
Elita: sakıncası yoksa evet. insanlar direkt soru soran bir kadına işe yaramadıkça cevap vermiyorlar, ben size yardım ederken onlarla sohbet etmem daha kolay olabilir. Hem bu ikimizin de çıkarına olur.
Bir an için tereddüt etse de mantıklı olduğuna karar verdi;
Adalson: tamam o zaman şu çocuğun göz damlasını halledebilirsiniz sanırım.
Elita çocuğa baktı. bir çift iri, sarı gözlerle çocuk da ona bakıyordu. incecik kollarına ve bacaklarına rağmen beriberi hastalığı yüzünden çocuğun sanki çok yemiş gibi şiş bir karnı vardı. Elita, acı bir suyun genzini yakarak midesini acıttığını hissetti ve Ona kurtarıcısıymış gibi bakan itaatkar Çocuğun terli kafasını şefkatle okşadı.
Adalson: Kahrolsun! benim yapmaya çalıştığım resmen ölüyü diriltmek!
çocukların çoğu savaştan değil sıtmadan ölmüştü ve adalsonnın eline aldığı bu bebekse sıtma yüzünden bir ölüden daha farklı değildi. Adalsonnın ne kadar yumuşak bir yüreği var, sanki elinde kendi bebeği varmış gibi duruyor diye düşünen Elita, adalsona karşı hayranlık duydu. birlikte biraz zaman geçirdikten sonra nerdeyse yakın arkadaş olmuşlardı.
***
Adalson, çocuklardan sonra ilk müdahaleleri yapılan kadınların durumlarını tetkik edeceğini açıkladı ve elitaya yarın için birkaç bilgi daha verdikten sonra yatakhanenin kapısında birbirlerine içtenlikle iyi geceler dilediler.
birlikte çalışarak vakit geçirmeleri elita ve adalson'ı yakınlaştırmış adeta uyumlu ortaklara dönüştürmüştü.
***
Adalson: Günaydın matmazel!
Elita: günaydın bayım!
elita ve adalson birlikte kahvaltı yaptılar. Tabii diğer eleman da yanlarındaydı. Elita ve arkadaşı Yaptıkları işlevsiz röportajları tartışıyorlardı. Konuşanların çok kısa tutmalarından yakınıyorlardı; tecavüze uğradım, kocam öldürüldü, babamı canlı canlı gömdüler, arkadaşımın boynunu kırdılar onlara göre bu konuşmalar arasında en ferah olanı yemek ne zaman? sorusuydu.
adalson içini çekti. Bu cehennemde insanların tek derdi yemek, su ve güvenlik. neden konuşmaya ihtiyaç duysunlar ki! Konuşmanın bir ihtiyaç olduğu bu ülkeyle konuşmanın bir zevk olduğu kendi ülkesini, amerikayı düşünüp talk showları hatırladı. Conan o brien, Jay leno show vs.
elita adalsonnun rahatsız olduğunu hissetti ve masadan kalkmayı teklif etti, beraber kalktılar.
***
Adalsona yardım eden Elita, sargısını düzelttiği bir kadına, bir hemşire tavrıyla kırıkların nasıl oluştuğunu sordu;
+ kalça kemiğim, beş kişi tecavüz edince kırıldı.
Elita tokat yemişe dönmüştü. Ama profesyonelce davranmalıydı. Duygularına hakim olmaya gayret ederek Başka bir soru sormak istedi ama kadın gözlerini uzağa dikmiş öylece bakıyordu, daha fazla soru kaldırmayacağı belliydi.
Adalson: Hey, elitaaaa!
Elita ve adalson birbirlerine ilk isimleriyle hitap edecek kadar yakın olmuşlardı artık. Doktora doğru yürümeye başladı
Adalson: elita, az önce bir kadını tedavi ettim, diğerlerinin aksine konuşmaya meraklı istersen tanıştırayım.
Elita bunu bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirdi. Merakla Ona doğru ilerlediler.
Kadının Başında kirli bir eşarp vardı, kocaman parlak gözlerle meraklı bir şekilde kendisine yaklaşan bu iki insana bakıyordu;
Adalson: merhaba nosekeni, bu arkadaşım Fransız gazeteci elita leroy, eğer izin verirsen seninle biraz sohbet etmek istiyor?
Nosekeni: tabii ki, memnun olurum.
Elita: merhaba bayan nosekeni, nasılsınız?
Nosekeni: diğerlerine göre daha az yara aldığım için kendimi daha şanslı hissediyorum.
Kara gözlerini elitanın yeşil gözlerine kilitledi.
Elita bu bakışlardan biraz rahatsız olduysa da mesleği sayesinde kimse onun kadar rahatsız edici bir şekilde dikkatli bakamazdı. O da gözlerini kaçırmadan kadına baktı. Kadının tek bir cümlesinden anladığı kadarıyla nosekeninin aksanı diğer kadınlara göre biraz daha farklı ve düzgündü. mesleği yüzünden dil konusundaki takıntısını bir kenara bırakarak kadının çok fazla hasar görmemesini sevinçle karşıladı. Böylece daha az duygusallıkla daha uzun bir röportaj yapmak mümkündü.
Elita: talihsiz olaylar yaşadınız ve maalesef yaşanmaya da devam ediyor. Hepimiz gerçekten büyük bir üzüntü içindeyiz ve elimizden geldiğince yardıma hazırız. Sizin hikayelerinizi ülkeme hatta tüm dünyaya duyurmamı ister misiniz?
Nosekeni: gördüklerinizi değil anlattıklarımı ama gerçek anlamda düşündüklerimi yazacaksanız evet diyorum.
Elita ne demek istediğini tam anlayamadı. adalson o sırada bir kadının eline dikiş atıyordu ama konuşulanları duyabilecek kadar yakındaydı.
Elita: tabii ki.
Nosekeni: yemin eder misiniz?
Elita: yemin ederim.
Şaşkın bir şekilde ses kayıt cihazını çıkardı, düğmeye bastı.
Elita: inançlı mısınız?
Nosekeni: evet, inançlıyım.
Elita: hangi inançtansınız?
Nosekeni: Siz Avrupalıların getirdiği din işte, hıristiyanım.
Elita: bunu Neden böyle tepkili bir şekilde söylediniz?
Nosekeni: siz zamanında siyah ırkı eğitmek için buradayız deyip bu bahaneyle kıtamızın her bir köşesini keşfe geldiniz. sonra dininizi tanıttınız; bizi kendinize bağlayacak ortak bir unsur aradanız çünkü bizim ham zenginliğimizi sömürebilmek için buna ihtiyacınız vardı. çok farklıydık! Siz beyaz bizse siyah! Ama siz Hıristiyan biz de Hıristiyan olunca işler biraz kolaylaşacaktı ve öyle de oldu!
Elitanın beynine adeta kan sıçradı. Asla böyle bir şeyi yayınlamayacaktı. Kadın saldırgan bir tavırla konuşuyordu. Ses kaydı cihazının kapatma tuşuna bastı.
Nosekeni: o aleti niye kapattınız?
Elita: sürekli siz diyerek aşağılayıcı konuşuyorsunuz, ben sizin çektiğiniz sıkıntıları dinlemek istiyorum politik yorumlarınızı değil!
Nosekeni: tamam, çektiklerimi sıralayayım; önce darp ettiler, sonra bu üç kişi tarafından tecavüze uğradım, bir kız çocuğum vardı, daha 5 yaşında, gözlerimin önünde ona da tecavüz ettiler ardından onu öldürdüler. Beni de öldüreceklerdi, olanları gördüğümde bayıldığım için öldüğümü zannetmiş olmalılar ki üstünde kızımın kanı olan satırı bana değdirme gereği duymadılar. Bitti bu kadar.
Kekeleyerek;
Elita: çok ama çok üzgünüm, gerçekten üzgünüm. Yalnız neden bununla ilgili içinizi dökmüyorsunuz?
Nosekeni: fırsat verirseniz olanları değil olanlardan önce tüm bunların asıl sorumlularını anlatmak isterim. siz sadece görünene aldanıyorsunuz buz dağının bir de görünmeyen kısmı var!
Bu kadın ilginçti, buzdağının görünmeyen kısmı deyimini afrikanın çöllerinde öğrenmemişti herhalde. Ve böyle çıkarımları yapmak için bu birikime sahip olması da şaşırtıcı. Bu konuşmayı gittiği yere kadar sürdürecekti. istediği şeyleri anlatmasa da anlattıkları ya da anlatanın bunları düşünebilmesi gerçekten başka bir hikaye konusuydu.
Elita: tamam, kayıt cihazını açacağım, istediğiniz her şeyi söyleyebilirsiniz, çünkü çok meraklandım.
Nosekeni belli belirsiz zafer heyecanıyla kıpırdandı. Kirli eşarpını düzeltti ve devam etti;
nosekeni: Bu konuşmalarımdan hıristiyan olmaktan memnun olmadığım anlaşılmasın. aslında bunun için Avrupalılara minnetarım, sadece bu şekilde hıristiyan olmak sinir bozucu, hepsi bu. yalnız tanrı beni bağışlasın, ne zaman isanın ve havarilerinin tasvirini görsem bize hiç benzemediğini ve bizden neden hiç bahsetmediğini düşünüyorum. Sanki sadece siz beyazların peygamberiymiş hissine kapılıyorum. Boynunuzdaki haçtan ve bu cehenneme sırf bizler için gelmenizden anladığım kadarıyla siz de inançlı bir Hıristiyansınız. bu günahkar düşüncelerimden dolayı az önceki gibi beni çok yadırgamıyorsunuz değil mi?
Elita: rica ederim, tabii ki hayır. hayatı, yaşadıklarınızı, insanları, dini nasıl yorumladığınızı merak ediyorum artık devam edebilirsiniz.
Nosekeni: bir de tanrıya inanma sebebim tüm bu yaşadıklarımın hesabını birinden sorma fikrinin beni rahatlatması.
Elita: anladım, sanırım kocanız öldürüldü?
Nosekeni: hiç kocam olmadı.
Elita: nasıl yani?
Nosekeni: siz beyaz kadınlar sevişerek çocuk sahibi olursunuz ve bu genelde kocalarınızla olur; bizse tecavüze uğrayarak çocuk sahibi oluruz.
Elita: sizi anlıyorum, eminim ki hayalleriniz vardı ve bu şekilde bir hayatı hak edecek hiçbir şey yapmadınız. Herkese, her şeye kızgınsınız yalnız sürekli siz diyerek beni veya biz beyazları(!) suçlamanızı anlayamıyorum. yani bu talihsizliğe sizin ülkenizdeki iç savaşlar neden oldu, neden bundan hiç bahsetmiyorsunuz?
Adalson uzaktan kulak misafiri olduğu bu sohbetin bir atışmaya dönüştüğünü fark etti ama müdahale etmek istemedi.
Nosekeni: peki siz demeden devam edeyim. madenlerimiz için buraya gelen beyazlar, bizi yönetebilmek için eskiden sınırların hiç olmadığı kıtamızda bizler adına, insanlık adına(!) sınırlar çizdiler; yetmedi ülkeler içinde insanları kabilelerine göre sınıflandırdılar. Ne kadar fark o kadar ayrım ne kadar ayrım o kadar kaos! bir kabileye siyasi ayrıcalıklar verilip diğer kabile hor görüldü derken düşmanlıklar iyice bilendi ve erkeklerin ellerine silah verildi, katliamlar karşı katliamları getirdi. şimdi bir zamanlar sınırları olmayan bu bölgelerde sınırlar çizilen alanlarda madenlerin kavgasına tutuştular. O da sömürgecilerin vereceği çok az miktar para için. Öyle bir tuzağa düşürüldüler ki ellerindeki madenleri savaşırken Avrupalılara kaptırdıklarını hiç fark etmediler. Savaşta olma nedenimiz savaşmamızdan daha önemli, çünkü bu savaş bitse bu nedenler yüzünden tekrar başka bir iç savaş başlayacak. Bu coğrafyaya gelmeden önce Afrika kıtası ülkelerinin tarihi hakkında biraz araştırma yapmış olmanız gerekirdi.
Elita bu kadın tarafından resmen hırpalanıyordu. Aslında ağzı iyi laf yapan biriydi. Ama bu lafları böyle bir yerde bu durumdaki bir savaşzededen duyacağını anlatsalar asla inanmazdı, nasıl cevap vereceğini bilemedi, bir an adalsonla bakıştılar. Utandı, sonra birden hiddetle kadına döndü;
Elita: peki buraya sizin yaralarınızı sarmaya gelen bu beyaz(!) doktor ve nicelerinin gelişini neye bağlıyorsunuz? Hayatını sizler için riske atması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Nosekeni: Doktor bey şüphesiz çok nazik biri, iyi niyetle burada olduğundan şüphem yok, ama buraya gelmesi için hükümeti izin vermese ya da ona yardım etmeseydi kongoyu biraz zor bulurdu.
Dedi ve hınzırca gülümsedi;
Elita: anlamıyorum az önce dolaylı yoldan hükümetlere laf atmıştınız, şimdi bu tavrınız merak konusu?
Nosekeni bu kadını hırpalamaktan zevk almaya başlamıştı; dikişleri alınan bir soydaşının inlemeleri onu daha da hırçınlaştırdı;
Nosekeni: hükümetlerinizin de teşvikiyle gelen yardımlara katkıda bulunmuş samimi ve iyi yürekli insanlar da var, tıpkı doktor gibi. Bu yüzden bize gelen o yardımlar için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Yalnız aracı olan ülkelerin bir kısmı gösteriş bir kısmı çıkar bir kısmı da günah çıkarma için bu kadar yardımı gönderiyorlar. Bu yüzden muhtaç olmaktan nefret etmemize rağmen yardımlara ihtiyacımız var ama asla bunun için minnettar olmayacağız. Çünkü bizi beyazların iyi(!) niyetleri bu hale getirdi. bizi yardımlarınız daha da fakirleştiriyor ve size daha da muhtaç ediyor!
Artık röpartaj olmaktan çıkan bu sohbet, sohbet olmaktan da çıkmış tamamıyla bir atışmaya dönmüştü.
Elita: yerin dibine soktuğun ülkelerde sırf sizin için daha fazla miktarda ürün yetiştirmek ve daha doyurucu gıdalar üretmek için bilim adamları seferber olmuş! bu kadar bilinçli olduğunuza göre bunları da takip etmişsinizdir???
bir an bu kadar şeyi medeniyetin hiç uğramadığı bu yerde, bu şartlarda nereden, nasıl takip ettiğini merak etti, ama bunun üstünde pek durmadı, duramadı çünkü şu an tek düşündüğü bu küstah kadına haddini bildirmekti.
Nosekeni: mümkünse biz açlar için çare üretilmesin çünkü midemiz bulanıyor!
Elita: ne demek istiyorsunuz?
Nosekeni: en son bilim adamlarınız insan yağlarından kurabiye yapılıp Afrikaya gönderilmesini tartışıyordu. Böylece bir kurabiye yiyerek on kurabiye yemiş kadar tokluk hissi oluşacakmış! Bakın bize kurabiye ya da makarna göndermeyin. Bize tohum, tarım araçları, traktörler ve bizi eğitecek ziraat mühendisleri gönderin ki verimli arazilerimizi işleyelim; yatırımcılarınızı teşvik edin, fabrikalar kurulsun buralarda, çalışalım, bize de fırsatlar verilsin biz de fabrika kuracak sermaye oluşturalım ki tüketmeyelim üretelim; 4-5 hafta sonra hiç dönmemek üzere giden doktorlar göndermeyin, hastaneler, okullar, üniversiteler yapın, gençlerimize eğitim verin; artık bizi, size muhtaç bırakmayın!
elita, bir kaç yıl önce güney afrika'da ismini karıştırdığı herhangi fakir bir ülkeye (ona göre tüm afrika ülkeleri aynıydı) bağışlarda bulunmuş, hatta bazı yardım kampanyalarına destek olmuştu. yardımlarıyla manevi hazzı yaşamış ve iyi bir iş yaptığı için kendisiyle gurur bile duymuştu. ama hiç böyle şeyler düşünmemişti.
nasıl olur da sefil haldeki, eğitimsiz bir kadın onun düşünmediklerini düşünmüş ve onu hazırlıksız yakalayıp rezil edebilmişti?
Bu dünyaya geliş amacını hep sorgulamıştı; bugün burada dünyaya gelme sebebini öğrendi. Beyazlar adına kendi payına düşen diyeti ödüyordu! Nosekeni anlattıkça ona karşı çıkmak zorunda kalmıştı ve bunu düşününce sanki yapılanları desteklemiş durumuna düştü. düşününce nosekeni haklıydı. görünmez bir şekilde sırtına bir yük aldığını hisseden elita, Tıpkı adalson gibi Kendisi için değil insanlık adına hizmet vererek kendini rahatlatabileceğini bile düşündü, ama yine de nosekeni ona karşı fazla sert çıkmıştı diye düşündü;
Elita: bana karşı insafsızca davranıyorsunuz!
Nosekeni: size insafsızlığı tarif edeyim mi güzel bayan? insafsızlık sırf kendi halkı daha zengin olsun iyi bir hayat sürsün diye geldiği bu topraklara nifak tohumları serperek savaşlara, açlığa ve ölümlere neden olanların yaptıklarına denir. Köle olarak kullanılmış biz Afrikalılara bunca yıllık zulüm yetmemiş gibi bizi iç savaşlara sürükleyenlerin yaptıklarına denir. Bunun sonucunda çocuklarımızın gözü önünde tecavüze uğramak, kadınların göğüs uçlarının delinmesi, erkek çocuklarının sırf ilerde savaşçı olur diye öldürülmesi çocukların ve genç kadınların tecavüze uğraması ve..
elita'nın gözleri doldu, kendini ağlamamak için zor tuttu.
Yeterrrrrrrrrrr!
Adalson artık elitayı buradan uzaklaştırmalıydı. Nosekeniyi susturmak zorunda kaldı.
Elita: bırak konuşsun belki de bir daha fırsatı olmayabilir, hem yemin ettim onu dinleyeceğim.
Nosekeni insanların işe yaramaz acıma duygularını bir anda vicdan azabına çevirmenin zafer sarhoşluğuyla derin bir iç çekti ama karşısında ağlayan birini görmek onu da rahatsız etmişti. Vicdanları uyandırmak için katlandığı bu vicdansızlığa bir son vermeliydi ve şöyle devam etti:
Nosekeni: lütfen ağlamayın artık, bu konuşmaların kayıt olduğunu biliyorum ve kayıtları yemin ettiğiniz için kullanacağınızdan emin olduğumdan sanki sorumlular buradaymış gibi anlattım. halkımın başına gelen bu felaketlerin ağzımdan çıkan tasvirlerini korkmadan duyurabilirseniz memnun olurum, söz vermiştiniz...
Bir satranç tahtasında hem siyah şah var hem de beyaz şah ve yine o tahtada hem beyaz piyon var hem de siyah piyon, maalesef biz şah değiliz sadece piyonuz! ama fırsat verildiğinde gücümüzün neleri alt edebileceğini biliyorsunuz.
Elita: size yine söz veriyorum, yazılarım sadece acılarınızı değil acılarınızın gerçek nedenlerini, sorumlularını da anlatacak.
***
Nosekeni yavaşça oradan kampa doğru ilerledi ve bir anda gözden kayboldu. adalson elitayla birlikte tüm duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Elitaya göre adalsonın bu kadar kızarmasına utanmasına gerek yoktu, asıl utanması gereken kendisiydi oysaki adalsonnın utanma nedeni çok başkaydı.
***
nosekeni kampa gidermiş gibi yapıp personellerin kaldığı yöne, asıl yerine doğru ilerledi. Görevini yapmanın huzuruyla doluydu. Elitaya anlattığı tecavüz hikayesinin gerçek kurbanının eşarbını başından çıkartıp koynuna soktu. iki gün önce bu yaralı kadınla tanışmıştı. Şimdi o yoktu. ölmüştü ama kokusu hala eşarptaydı. duşa girdi ve sonra biraz makyaj yaptı. Siyah teni ışıl ışıldı, gözleri parlıyordu.
Nosekeninin şansı, afrikada eskiden maden işletmecisi olan Belçikalı yaşlı bir adamın yıllar sonra tekrar kongoya dönerek yetimhaneden kendisini evlat edinmesiyle dönmüştü. Avrupada iyi okullarda okudu ve şimdi asıl vatanına eğitimli bir sosyolog olarak ziyarete gelmişti. Manevi babası belki de yaptıklarının diyetini ödemek için onu evlat edinmişti orası bilinmez ama nosekeniye hep iyi davrandı ve ona dürüst davranıp kendi geçmişini, nosekeninin geçmişini tamamıyla anlatmıştı.
Adalsonnın utanma sebebi ise bir gün öncesinden arkadaşı nosekeniye elitanın ricasından bahsetmiş olup nosekeni'nin ısrarıyla bu plana katılmış olmasıydı.
Elita nosekeniyi ilk akşam yemekhanede gördüğü halde konuşma boyunca nosekeniyi hiç tanımamıştı. Çünkü Beyazlara göre siyahlar hep aynıydı gerçi bu durum planı oldukça güvenli kılmıştı.
Peki nosekininin tecavüze uğramış, dayak yemiş, hasta ve aç bir Kongolu değil de şansı yaver gitmiş, tahsilli ve bilinçli bir Kongolu kadın olarak karşımızda durması anlattığı tüm bu gerçekleri değiştirir mi?
Bazıları acı çeker bazılarıysa acı çekenler sebebiyle daha fazla acı çeker nosekeni çok acı çekiyordu, halkının çilesi bitene kadar aynı çileyi yaşamaya ve bunun hesabını sormaya ant içti.
not: tüm hakları "ruya avcisi" adlı yazara aittir. izinsiz kullanılamaz.
ikinci bölüme kadar "(*****) lı yer." okuduğum ve şu ana kadar normal seyrinde, kulağı omuzun üstünden uzanarak tutmalı betimlemelere sahip bir yazı olarak gidiyor ama bırakanı siksinler, okuyacağım yani. *
4. bölüme gelindiğinde yazı biraz daha keyifli ve okunulur hale geliyor. evet sürükleyici bir yazı.
--spoiler--
bu arada adalsonelita ya kayar aha bunu da burya yazıyorum ha. demedi demeyin.
--spoiler--
güzel bir hikaye. okurken direk ortadoğudaki karışıklık geliyor insanın aklına, hakları elinden alınanlar, sömürülenler, itilip kakılanlar. heralde daha dibimizde olduğu için ortadoğu örneği.
yazarın ise mükemmel kurgusu hikayeyi değişik boyutlara taşımış, ayrıca konuya hakimiyeti ve ufak detayları atlamaması, akıllarda kalan "ulan bu kadın onca savaşın içinde nereden biliyor bu kadar şeyi?" sorusunu hikayenin sonunda ustaca açık etmesi mükemmel *.
şaka ile karışık uzun yazılara yapmış olduğum atıftan dolayı kendimden utandım sanırım. tekrardan belirtmek gerekirse okunulası ve sömürülen halkların olayını en güzel şekilde anlatan yazılardan biri.
yazarın dili öyle yetkin, kurgusu öyle çarpıcı ki işlediği konunun hakkını okuyucusunu mest ederek veriyor. bir solukta okunuyor ama bitiminde insanın içinde tarifi zor, derin duygular uyandırıyor. öykü boyunca insanın ruhu, duygudan duyguya akıyor; önce acıma sonra kızgınlık, nefret en sonunda da batının sözde medeniyetinin aslında sadece kendine layık gördüğü medeniyetinin, çarpık anlayışının sefil ve arsız suratına bir siyah tarafından indirilen tokat neticesinde büyük bir rahatlama ama derinde de bu düzenin dünyanın her yerinde bile isteye sürdürüldüğünü bilmenin dayanılmaz ağırlığı...
öyküde kullanılan satranç imgesi de; batının bu zeka ve strateji oyununu, aynı batının dünya üzerinde kurduğu sömürü düzeninin dayandığı zeka ve stratejiye benzetme; tüm dünyayı satranç tahtasına; insanları, ülkeleri de emperyalizmin şahı ya da piyonu olmasına mutevvellit satranç taşına benzetmek; ama bunda bile sözde adaletin siyah taşlardan hiçbirini şah gücünde hareket ettirememesini vurgulamak harika. yazar bir cümle ile öyle güzel anlatmış ki; ben sayfalarca yazsam o anlamı öyle etkili veremeyeceğim kesin.
--spoiler--
Bir satranç tahtasında hem siyah şah var hem de beyaz şah ve yine o tahtada hem beyaz piyon var hem de siyah piyon, maalesef biz şah değiliz sadece piyonuz!
--spoiler--
çözüm belki de o satranç tahtasının tepetaklak olmasıdır. o da başka bir dünyanın mümkün olması düşüncesidir...
--spoiler--
ama fırsat verildiğinde gücümüzün neleri alt edebileceğini biliyorsunuz.
--spoiler--
yazarın psikolojik tespitleri de takdire şayan, bir kaçını paylaşırsam:
--spoiler--
siz zamanında 'siyah ırkı eğitmek için buradayız' deyip bu bahaneyle kıtamızın her bir köşesini keşfe geldiniz. sonra dininizi tanıttınız; bizi kendinize bağlayacak ortak bir unsur aradanız çünkü bizim ham zenginliğimizi sömürebilmek için buna ihtiyacınız vardı. çok farklıydık! Siz beyaz bizse siyah! Ama siz Hıristiyan biz de Hıristiyan olunca işler biraz kolaylaşacaktı ve öyle de oldu!
--spoiler--
--spoiler--
elita, bir kaç yıl önce güney afrika'da ismini karıştırdığı herhangi fakir bir ülkeye (ona göre tüm afrika ülkeleri aynıydı) bağışlarda bulunmuş, hatta bazı yardım kampanyalarına destek olmuştu. yardımlarıyla manevi hazzı yaşamış ve iyi bir iş yaptığı için kendisiyle gurur bile duymuştu. ama hiç böyle şeyler düşünmemişti.
--spoiler--
--spoiler--
Manevi babası belki de yaptıklarının diyetini ödemek için onu evlat edinmişti
--spoiler--
ve bu en muhteşemi sanki;
--spoiler--
Nosekeni insanların işe yaramaz acıma duygularını bir anda vicdan azabına çevirmenin zafer sarhoşluğuyla derin bir iç çekti
--spoiler--
şu sahne o kadar gerçekçi ve vurucu anlatılmış ki, o kanlı satırın gölgesini insan ensesinde hissediyor hem de kesif kan kokusunu soluyarak;
--spoiler--
tamam, çektiklerimi sıralayayım; önce darp ettiler, sonra bu üç kişi tarafından tecavüze uğradım, bir kız çocuğum vardı, daha 5 yaşında, gözlerimin önünde ona da tecavüz ettiler ardından onu öldürdüler. Beni de öldüreceklerdi, olanları gördüğümde bayıldığım için öldüğümü zannetmiş olmalılar ki üstünde kızımın kanı olan satırı bana değdirme gereği duymadılar. Bitti bu kadar.
kurallarını emperyalizmin yazdığı bir satranç oyununun siyah piyonu olarak yaşayan her varlığın okuması dileğiyle, ruya avcisi'na sonsuz teşekkürler...