intihar oranının yüksek olmasının sebebi, güneş alamamaya bağlı olarak yaşanan fizyolojik mi desem, psikolojik mi desem problemlerdir. gidenin, görenin psikolojisi bozuluyor, norveçli ne yapsın?
bir de marşları bile ayrı güzeldir bunların. futbol kulüplerinin taraftar şarkılarından bahsediyorum. eleman kendince en iyi bulduğu 10 şarkıyı listelemiş. iyi de yapmış. ama elleve mann med bein av stal en güzeli ulan.
futbol ligleriyle ilgili bilgi vermek gerekirse, basitçe şöyle,
- en baba ligleri tippeligaen 16 takımdan oluşur. bu ligin türkiye'deki karşılığı turkcell süper ligdir. ilk 3 avrupa'ya giderken, 16 ve 15. direkt küme düşer, 14. sırayı alan takım, bir alt ligin 3, 4 veya 5.siyle playoff oynar. kiminle oynadıklarını aşağıda göreceksiniz efendim, o iş karışık.
- ikinci ligleri, adeccoligaen'dir. türkiye'de denk düştüğü lig, bank asya birinci ligidir. bu lig de 16 takımdan oluşur ve ilk 2 takım direkt tippeligaen'e yükselir. playoff oynayan takımlar ise 3, 4 ve 5. sırayı alan takımlardır. bunu tam olarak bilmiyorum fakat hatırladığım kadarıyla sistem şöyle, (4 takım düşer)
dördüncü ve beşinci, sezon sonunda rövanşlı iki maç yapıyor. bu maçlarda artık ne diyeyim, turu geçen taraf, üçüncüyle yine iki maça çıkıyor ve bu iki maç sonucunda üst lige çıkacak üçüncü takım belirleniyor. bu şekilde.
- üçüncü liglerinin neye tekabül ettiği konusunda bir fikrim yok. norveç'te üçüncü ligde toplamda 56 takım bulunur, bunların 12'si küme düşer ve 4'ü küme yükselir. üçüncü lig bölüm 1, bölüm 2, bölüm 3, bölüm 4 şeklinde dört parçaya ayrılmıştır norveç'in coğrafi yapısına göre, bölgelere göre. bölgesel lig diyebiliriz bir anlamda. örneğin bölüm 1'deki bir takım, ligdeki diğer 13 takımla ikişer kez maç yapar ve 26 maçla ligi tamamlar. her bölümün lideri (toplamda dört oluyorlar) üst lige fırlar.
***
ilk 3 lig böyle işte. bölgesel liglere kafam basmıyor, çok karışık. süper amatörler falan. zor iş.
insanları sıcakkanlılıklarıyla bilinirken, son yıllarda iyice zıvanadan çıkmış ülke. kendimi buna alıştırarak ve tüm norveçlilerin sıcakkanlı, yardımsever oldukları düşüncesiyle hareket ederek yaşadım hep. bir norveçli bacıya "selam yav bi bakar mısın?" dediğimde ağız dolusu gülümsemesiyle "nasıl yardımcı olabilirim?" demesini bekledim. ama öyle mi oldu? yoo dostum yoo, pis pis baktı, üzerine güldü, bir de götünü döndü. gitmek için yani.
sonra bir iş için upuzun bir mail attım bir tanıdığıma. benim için önemli bir işti. cevap gelmeyince sıkboğaz etmek istemedim, kendisi eşinden yeni ayrılmıştı, kendi problemlerimle uğraştırmak istemedim. başka bir durum için yeniden ulaştım kendisine. "ha hacım bi mail atmıştım da cevap vermedin, ne ayak?" dedim. "çok uzundu abi üşendim" dedi. evet lan evet, çok uzundu, üşendim dedi! oturup saydım sözlük, 33 satır lan!
daha sonra, yaşıtlarımın arasına daldım. iri yapılı, sarı kafalı ve bir o kadar da kırmızı yanaklıydılar. hani türkler böyle olsaydı kendimi burada rahat hissedemezdim, devamlı bir çekinme, "lan bunlar bana bakıp aralarında ben bunu döverim muhabbeti yapıyolardır" düşüncesi olurdu. bu elemanlar öyle değiller. rambo gibi olsalar da mülayimler. ama sıcakkanlı falan değiller arkadaş, buz gibiler. muhabbet esnasında gülmezler, hiçbir sıkıntıları yoktur ama ot gibidirler. lan arkadaş, öyle güzel eğitim sistemin var, yerin belli yurdun belli, okulu bitirip iş sahibi oluyor, annenin evinde yaşamaya devam ediyorsun. göç sorunun yok, trafiğin yok...
hani türkiye'de "abi şu iş olsun yurtdışına kaçıcam amına koyim" deriz ya. veya ne bileyim, istanbul'a, izmir'e. bunun hayalini kurarız ergen olarak. adamlarda öyle bir sıkıntı yok. en boktan şehirleri, hayalini kurduğumuz en güzel yerden biraz daha güzel lan. nehir mi istersin, dağ mı istersin, sessizlik mi istersin, gece hayatı mı istersin, affedersin yarrak mı istersin, hepsini her yerinde bulabiliyorsun norveç'in.
ama adamlarda bir yavşaklık, bir yavaşlık, bir mutsuzluk var. özellikle ergenlikten çıkmaya yüz tutmuş elemanlar, norveç'in en gıcık tipleri. yaşlıları ve yetişkinleri gerçekten sevimli, yüzlerine baktığınızda dahi ibnece sırıtabiliyorlar. çocukları zaten dünyadaki en şirin yaratıklar. ama bazıları keraneden çıkmış gibi küfrediyor. olsun, çocuktur deyip geçiyoruz.
üzülüyorum arkadaş. evet evet, total futbolmuş, kapitalizmmiş... yıktı, bitirdi ulan norveç insanını. zamanında el kremini sizden esirgemeyen, "ateist ve tanrı misafiriyim, yemek verin piçler" dediğiniz vakit önünüze bir tas çorba koyan bu insanlar, şimdi en az diğerleri kadar soğuklar. evet bu bir ulusal sorundur. büyük bir problemdir. "soğuk kuzeyin sıcak insanları" olarak bilinen bu halkın soğuk olması kabul edilemez.
ben artık tüm norveç'in incici olduğundan şüphelenmeye başladım arkadaş. ne bir muhabbet, ne bir hareket...
herkeste bir "özet geç piç"çilik, anlamıyorum...
ps: "inci'de hareket ve muhabbet yok" demeye getirmişim lafı ama öyle değil aslında, anladınız ne demek istediğimi. dikkat çekmek istediğim nokta özetgeçpiççilik idi.
Bir şişe suya 12 milyon ödediğim ülkedir. insanları bahsedildiği gibi soğuk değil aksine çok yardımsever ve sıcakkanlı çıkmıştır. Çok pahalı olduğu için bir kuru ekmeğe bizleri mecbur bırakan ülkedir.
akşam akşam ağzıma s.çan ülkedir.kanallada bir şey yoktu açtım stv yi başladım izlemeye aynayı.bu nasıl bir ülke.sonra gelip bana abi türkiye en güzel memleket bizi kıskanıyorlar vs. demeyin.bana deyinki abi norveç te çöpçü açığı varmış.hemen giderim.
ohh kafa rahat.hava güzel su ucuz ve güzel,trafik yok,okuma oranı yüksek,apaçi yok vs..
şehir içi otobüs yolculuğunun 40 türk lirasına denk geldiği falan yalandır. türkiye şartlarına göre çok pahalı bir ülke olduğu doğrudur fakat astronomik rakamlar yoktur. bergen'de otobüse binip "bi öğrenci abi" der ve öğrenci kartınızı gösterirseniz 1.5 euroya gidersiniz. aylık kartınız varsa beleş gidersiniz, kârınız ya da zararınız toplu taşıma araçlarını ne kadar kullandığınıza bağlı olur o zaman. ben de bugün öğrendim. 3 euro da olabilir lan, emin değilim.
ha en iyisi biletsiz metroya binmek ama ibneliğin lüzumu yok.*
ayrıca elinde içki olan insanla kesinlikle konuşulmaması gereken bir ülkedir norveç. sizi öpmeye ya da kafanızda şişe kırmaya kalkmıyorlar ama kafanızı karıştırırlar. "norveç'te hiç norveççe bilmesem sağda solda gezebilir miyim?" sorusuna "evet, herkes norveççe biliyor" cevabı veren insanlar vardır. içki zararlıdır, içki tüm kötülüklerin anasıdır.
-4,5 milyon nüfüsun 3,5 nun her gün gazete okuduğu
-taksi hariç tüm taşıtların belediye tarafından hizmet verdiği(tekne turları bile)
-en ufak bir boşlukta insanların kitaba sarıldığı
-yılda cüzzi bir miktarda verilen para karşılığı tüm yıl musluk suyunun ücretsiz kullanıldığı
-musluk suyunun damacana suyundan daha sağlıklı olduğu
-yayalar için bisiklet duraklarının olduğu ve kart ile bisiklet alıp 3 saat içinde geri getirildiği(getirilmeyince karta kara bir leke olarak işleniyor)
ve ilerde yaşamak istediğim ülkedir.
ilginç bir peyniri ve kazağı olan memleket. önce peynirinden bahsedeyim. kaşar bildiğiniz bir kaşar ama şekerli ve çok güzel kokulu bir peynir. ve rengi kahverengi. açık kahve.
kazağı ise işlemeli. lama tüylerinden yapılmış. dediğim gibi işlemeli ve üzerinde gümüş var. değeri 4000 ila 2000 kron arası değişiyor.(1000 tl ile 500 tl arası)
suyu mükemmeldir. iç iç doyamazsın.**
norveç'te "iki balina indirek" deyip işe koyulan varsa, o kişisel bir terbiyesizliktir. ama benim bildiğim törenle balina haklama olayı falan yok norveç'te. av sezonunda da denizde balık avlanır, etinden sütünden faydalanılmak üzere. balina yenmiyor bildiğim kadarıyla. avlıyorlarsa da yapıyorlardır bir şeyler. piçlik olsun diye avlamıyorlar.
öyle yapan kendini bilmezler varmış. onlar kendilerini biliyorlar.
pahalı memlekettir. çorluda avantajdan aldığın outlet levis'leri orada 3 ya da 4 katı fiyatına alabilirsin.
(bkz: üt meday aut)**
bir çok kelime ingilizceye yakın. help mesela yelp olmuş orada.*
neredeyse bütün insanların ingilizce bildiği, buna mukabil, aynı insanların "nasılsa ingilizce biliyorlar" deyip ingilizce konuşan herkesten delicesine nefret ettikleri ülke.