boya kutusunu önüme koyuyor oğlum
bir kuş çizmemi istiyor benden
kül rengine batırıyorum fırçayı
bir dörtgen çiziyorum, üstüne bir kilit ve çubuklar
oğlum, gözleri dehşet dolu, diyor ki bana:
"ama bu bir hapishane...
yoksa bilmiyor musun baba, kuş çizmeyi sen?"
oğlum, diyorum ona, ayıplama beni
kuşların biçimini unuttum inan.
kalem kutusunu önüme koyuyor oğlum
bir deniz çizmemi istiyor benden
kurşun kalemi alıyorum
siyah bir daire çiziyorum
oğlum diyor ki bana:
"ama bu siyah bir daire, baba
deniz çizmeyi bilmiyor musun yoksa?"
ona diyorum ki: oğlum
eskiden deniz çizmekte ustaydım
ama bugün...
oltayı aldılar benden
av yaklaşmıştı oysa...
mavi renkle konuşmamı da yasakladılar
özgürlük balığını yakalamamı da.
resim defterini önüme koyuyor oğlum
buğday başağı çizmemi istiyor benden
kalemi alıyorum
bir üçgen çiziyorum ona
resim sanatındaki bilgisizliğime şaşırıyor oğlum
şaşkın şaşkın diyor ki:
üçgenle başak arasındaki farkı bilmiyor musun baba?
ona diyorum ki, oğlum
eskiden başağın biçimini bilirdim ben
somunun biçimini
gülün biçimini..
ama bu metalik çağda
ormanın ağaçları
silahlı adamlara katıldı ya
güller, lekeli giysilere büründü ya
silahlı başaklar çağında
kuşlar silahlı
kültür silahlı
din silahlı
bir somun alsam
içinde tabanca buluyorum
bir gül koparsam bahçeden
silahını dayıyor burnuma
bir kitap alsam kitapçıdan
parmaklarımın arasında patlıyor...
yatağımın kenarında oturuyor oğlum
bir şiir okumamı istiyor benden
gözümden bir damla yaş düşüyor yastığa
korkuyla izliyor oğlum ve
"ama baba diyor, bu gözyaşı, şiir değil!"
ona diyorum ki:
büyüdüğün zaman oğlum
arap şiir kitaplarını okuyunca
sözcükle gözyaşının kardeş olduğunu göreceksin
ve arap şiirinin yalnızca
parmaklar arasından çıkan
bir damla gözyaşı olduğunu...
oğlum kalemlerini, boya kutusunu önüme koyuyor
bir yurt çizmemi istiyor benden
fırça titriyor elimde
ağlayarak düşüyorum...
Tesekkürler sevgine.
mucizeler devri kapanmasina ragmen
gösterdigim son mucize oldugu için.
Tesekkürler sevgine.
bana okumayi ögrettigi, yazmayi ögrettigi için.
ve beni muhtesem kelimelerle donattigi için.
bir anda bütün kadinlarin üstüne bir çizgi çektigi için.
ve en güzel anilarimi ortadan kaldirdigi için.
derinden tesekkürler.
çok derinden.
Bana ibadet ve dua kitaplarinin arasindan çikip gelen sen!
Beline tesekkürler.
rüyalarim ve hayallerimdeki gibi oldugu için.
defterlerim ve anilarim arasina serçe gibi gizlenen, yüzüne tesekkürler.
Tesekkürler.
bütün parmaklarimda dolastigin için.
Tesekkürler hayatimda oldugun için.
Sevgine tesekkürler.
bütün müminlerden önce, beni Cennetle müjdeledigi için.
beni kiral olarak seçtigi ve taç giydirdigi için.
beni yasemin suyuyla vaftiz ettigi için.
Tesekkürler sevgine.
bana eli açik davrandigi için, beni egittigi için ve eskilere ait bilgileri ögrettigi için.
cennet mutluluguna yanlizca beni layik gördügü için.
Tesekkürler.
gök kusagi ve Ekim ayinin o hüzünlü damlalari altinda eli cebinde, serserice dolastigim günler için.
Haktan ayrildigim ve Hakki buldugum her an için.
Tesekkürler.
menekse ve özlem adalarina tek basina uzanan gözlerine.
Tesekkürler geçip giden her bir seneye.
senelerin en tatlisi oldugu için.
Tesekkürler sevgine.
en kiymetli ve en vefali dostum oldugu için.
göklerle eszamanli, basini gögsüme yaslayip agladigi için.
Tesekkürler sevgine..yelpaze oldugu için, tavus kusu oldugu için, nane oldugu için, su oldugu için.
kazara ekvator çizgisinden geçen gül yüklü yagmur bulutu oldugu için.
Sevgilim, sevgin peygamberleri hayrette birakan harikuladeliktir.
Tesekkürler saçlarina..dünyayi mesgul eden saçlarina..orman hirsizi saçlarina.
Tesekkürler bu cimri dünyada cömertçe davranan gözlerinin her dakikasina.
kendimi kaybettigim, meydan okudugum ve imkansizi dalindan kopardigim her ana.
Tesekkürler sevginle geçen bütün yillara.
baharina.
kisina.
bulutlusuna.
bulutsuzuna.
gökyüzünün çeliskilerine.
aglamakli geçen günlere.
uykusuz geçen uzun mevsimlere.
Tesekkürler o güzel hüzne.
Tesekkürler.
tesekkürler...
doğunun gecelerinde
eriyip de ay tamamına, olduğunda dolunay
soyunur doğu, her türlü asaletten
ve mücadele azminden...
çünkü milyonlar, yalınayak koşan
ve dört karıya inanan
ve kıyamet gününe
ekmeği ancak düşünde gören milyonlar
geceleri öksürükten yapılmış evlerde oturan
ilacın nasıl bir şey olduğunu hiç bilmeyen milyonlar
ışığın altında dönüşüverirler ölüye...
not: ekmek, haşhaş ve ay şiiridir. bu şiirden sonra; yargılanması tartışılmıştır.
Harika şiirleri olan arap şair, sarsıcı bir üslubu var.
EY SELAHADDiN !
arabî çağı çaldılar bizden
nebî’nin evinden fâtımatu’z-zehrâ’yı çaldılar
ey salâhaddîn,
kur’an’ın ilk nüshasını sattılar
ali’nin gözlerindeki hüznü sattılar
ey salâhaddin, seni ve bizi toptan sattılar
açık artırmada.
arab’ın geleceğini çaldılar bizden
şam’ı fethettikten sonra işten çıkardılar hâlid’i
cenevre’ye elçi olarak atadılar
siyah fötür şapka giyiyor artık o
sigara tüttürüyor, havyar yiyor
fransızca homurdanıyor
avrupalı sarışınlar arasında
kâğıttan bir horoz gibi geziniyor
hayret, nasıl da evcilleştirdiler bu kureyşli komutanı
kahramanlarımız işte böyle iğdiş ediliyor ey yavrum!
endülüs işi paltosunu çaldılar târık’tan
nişanlarını aldılar, çıkardılar ordudan
güvenlik mahkemesine verdiler
zafer suçundan yargıladılar
zaferin sakıncalı bulunduğu bir zaman geldi yavrum
öyle bir zaman mı geldi artık
askerî mahkeme kapılarında
suçlanmış durur kılıç
öyle bir zaman mı geldi ki
gülle karşılıyoruz israil’i
binlerce güvercinle, millî marşla.
Hiç bir şey anlamadım yavrum,
Hiç bir şey anlanmıyorum!
güneşi rehin verdiler tefecilere
karaborsacılara sattılar mehtâbı
ömer’in kılıcını kırdılar
ayaklarından astılar tarihi
ayaklarından astılar tarihi
sattılar atı, beyaz örtüyü sattılar
gecenin yıldızlarını sattılar, ağaçların yapraklarını
bedevîlerin gözlerindeki karalığı sattılar
tuzağa düşürmeden önce çocuklarımızı düşürttüler
tuzağa düşürmeden önce çocuklarımızı düşürttüler
tarihin doğum yapmasını önleyen haplar verdiler bize
şam’ın bağdad olmasını engelleyen aşılar yaptılar bize
filistin’in yarası hurma bahçesine dönüşmesin diye
haplar verdiler bize
marihuana verdiler atı öldürmek için, katletmek için şahlanışı yahut
şarap içirdiler bize insanı konumsuz kılmak için
sonra vilâyetlerin anahtarlarını verdiler bize
ve kral diye atadılar bizi kabîlelere
ey salâhaddin, ey salâhaddin
işitiyor musun radyo yorumlarını
kulak veriyor musun bu apaçık alçaklığa?
yiyeceklerini yediler ve işediler
arabın güzel çağının yüzüne.
sahneye konan bu oyun nedir
sahneye konan bu oyun nedir
kimdir kadife perdenin duvarlarını çeken
yazarı kimdir? bilmiyoruz
yönetmeni kim? bilmiyoruz
kimseler de bilmiyor, yavrum
onlar ki kulislerin ardındalar
onlar ki kulislerin ardındalar
vatan denen kadına tecavüz ediyorlar
ayağındaki halhalları satıyorlar
satıyorlar gözlerindeki bahçeleri
göğüslerinin penceresinde ezelden beri eğleşen
kuşları satıyorlar
vatanın nesi varsa
bir duble viskiye satıyorlar
arabî çağı çaldılar bizden
bedevînin bağrında yanan koru söndürdüler
bütün dağlara “satılık” levhası astılar
teslim ettiler buğdayı, zeytini, geceyi
portakalın kokusunu
görülmeyi yasakladılar düşlere
şiir yazan bütün kuşları hapse tıktılar
öyle bir zaman mı geldi?
silâh sandığı taşıyan herkes, afyon sandığı taşıyan gibi mi yavrum?
öyle bir zaman mı geldi artık
ikiz mi oldu özgürlükle tutsaklık?
öyle bir zaman mı geldi artık
yapan ellere zıt yapılan iş
öyle bir zaman mı geldi artık
söylenen söz, söyleyen dudaklara zıt
ey salâhaddin
döneklik çağıdır bu
kavî kabîlecilik kabarması
ebubekir’in evini yaktılar
nebî’nin ailesine el uzattılar gece vakti
kureyş’in ileri gelenleri
ecnebîlerin bulaşıklarını yıkar oldular.
Ey salâhaddin, söz ne işe yarayacak bu bâtınî çağında?
ve neden şiir yazalım ki, allah unutmuşken arap sözünü?