niyazi yıldırım gençosmanoğlu

entry14 galeri1
    14.
  1. Fatih'le Çağdaş Bir Hesaplaşma

    Her delikanlının senin yaşında,
    Kavak yelleri eserken başında;

    Ta.. bilmem nereden şu kadar yolu
    Gelip, almak var mıydı istanbul'u?

    Bunca zahmet, bunca şehit, bunca kan...
    Neden yaptın bunu Sultan Mehmed Han?

    Hatanı silmedi hala asırlar,
    Hele işlediğin öbür kusurlar...

    Ayasofya'yı camiye çevirdin;
    Bilmiş ol ki büyük bir çam devirdin..

    Minareler diktin dört bir yanına
    Kubbedeki Haç'ın kıydın canına...

    Korkudan sustular güzelim çanlar,
    Sultanım! irtica değil mi bunlar! ? ?

    Balkanlarda gürledin, çaktın Mora'da
    Ne işiniz vardı beyim orada?

    Yaptığın bu yanlış yüzünden
    Bütün avrupanın düştük gözünden.

    Bulgarın elini sıkmaz olduk,
    Yunan'ın yüzüne bakmaz olduk...

    Neyse ki çağımız füze çağıdır,
    Ayasofyanın da müze çağıdır.

    Şol dört minare, dört dikili taş.
    Gibi sessiz kılıp eyledik çağdaş...

    Eğer uğramazsak kem bir nazara
    Belki korlar bizi Ortak Pazara..! !
    0 ...
  2. 13.
  3. Taşı aş diye yedirdiler senin yüzünden
    Boğazımıza dizildi taştan lokmalar.
    Ve yalnız zehir
    içtik su diye yudum yudum senin yüzünden...

    Halimizi hatırımızı soran olmadı. Kırk katır mı
    kırk satır mı diye sordular hep; Katırla satır
    arasında gidip gelirken, katıra bindirip satırı
    indirdiler. Senin Yüzünden.
    Uzadıkça uzadı kara gecelerimiz azap sakızı
    gibi. Sabahı masallarda dinledik.
    Kara topraktan başka sadık yâr bulamadık
    Veysel misâli. Onun göğsünde dindirdik

    acılarımızı. Toprak okşadı saçlarımızı. Bir kan
    lekesi sırtımızda ve toprağın eli alnımızda...
    Senin Yüzünden.
    Tanımadığımız hicranlar, hiç görmediğimiz
    ıstıraplar, selâmımız sabahımız olmayan kederler
    çaldı kapımızı. Hepsi de bildiği adres bizim ki! ...
    Nasıl iş bilmem ki... Çat kapı biri düştü hergün.
    Buyur ettik 'Tanrı misafiridir' diye Yemedik
    yedirdik; Giymedik giydirdik. Yetemediğimiz an
    olmadı. Ömrümüzü yedirdik doysunlar diye....
    Gençliğimizi giydirdik, güzelim ümitlerimizi giydirdik...

    Dostlarla da zamanla ayrıldı yollarımız...
    Öyle özledik ki...
    Anadan ayrıldık, yârdan ayrıldık, arkadaştan ayrıldık...
    Ayrılıktan ayrılamadık. Ne zaman baksak yanımızda
    kalleşliğini görmediğimiz de bir o kaldı zaten.
    Bir de medrese... Yalnızlığım Senin Yüzünden.
    Ah! ... Bu derdi anlatamıyorum ki ben...
    Keşmir Vâdisi'nden Kerkük sokaklarına kadar
    lime lime ettik yüreğimizi. Bir Doğu Türkistan çadırında
    ilmik ilmik dökülen gözyaşı, Sibirya'ya Tatar sevki yapılan
    bir istasyondaki kan lekeleri, ümidini pamuk balyasına ip
    yapan Azeri oturdu gözlerimize...
    Hangisine ağıt yetiştirelim, şaştık kaldık! ... Kurudu gözlerimiz.

    Yüreğimizle ağladık.
    Yüreğimizle! ... Senin Yüzünden...
    Senin Yüzünden...
    Ruhumda darb izleri var...
    Dağ delermişsin Ferhat... GeI de del bakalım
    şu dağları! Vardiyalı hafriyat amelesi gibisin benim
    yânımda. Bir görseydin deldiğin dağları Ferhat...
    Çöllerde gezermişsin Mecnun... Gel de gez
    tozuttuğum yollarda. Senin çilen, benimki
    yanında zamane müzikali gibi...
    Benim Leylâm, öyle nazlı, öyle nazlı ki.,.
    Benim çöllerim öyle taşlı, öyle sıcak ki...
    Senin çölün yakmadı topuğunu, benim
    yüzümü kavuran ampuller kadar...
    Senin yüzünden

    Ruhumda darb izleri var...
    Bu derdi anlatamıyorum ki ben...
    Ama,
    Ben yine sana deliyim!
    Ben yine sana âşığım
    Sırılsıklam...
    Toprak hasretini dindirene kadar...
    0 ...
  4. 12.
  5. Saz ve söz ehlinden bir garip ozan, milletinin içine ayrılık tohumları ekenleri gördü;

    Türk'ün geçmişini, geleceğini, töresini, iymanım... inkâr edip soysuzluğa baş çekenleri gördü;

    Alevîlik, Sünnîlik, Kızılbaşlık... diye, Oğuz boylarının ocağına incir ağacı dikenleri gördü.

    Düşmanlarca kandırılıp kardaş kanı dökenleri gördü;

    Bağırsa duyulmazdı, duyanlar ayılmazdı.

    Gönlü ve gözleri doldu; dede yadigârı sazını duvardan aldı

    Kendisi bin yıl önceki bir Alp-Eren, sazı da Kopuz oldu;

    Gözlerinin ve gönlünün dolusu ile milletine seslenip çaldı çaldı çaldı...

    Kanayan yarayı tuzladı, ağladı, sızladı... Oğuz boylarını Oğuzladı, birlik ve dirlik üstüne kopuzladı,

    ayrılığı ve gayrılığı topuzladı -

    Ta ezelden hür milletiz,
    Soyu-sopu gür milletiz,
    Kandan, candan bir milletiz,
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî, Kızılbaş!

    Aynı mayadan yoğrulur,
    "Türk", "Türkmen" diye çağrılır
    Aynı kıbleye doğrulur...
    Secdeye konan aynı baş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Dedemiz bir. Torunlarız,
    Dün, bugün, ve yarınlarız
    Yüceleriz, derinleriz...
    Yunus Emre, Hacı Bektaş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Oğuz'un yirmi dört boyu,
    Yüce Türk'ün şanlı soyu,
    Dede, baba, amca; dayı,
    Bibi, teyze, bacı, kardaş..

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Olmaz aynılıkta huzur,
    Olmaz münafıkta özür,
    Olmaz karavaştan vezir...
    ALKAEVLi, KINIK, YAZIR
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Soysuza verirsen değer
    Döner ecdadına söğer...
    Haydi, haykır Türk'sen eğer!
    YAPARLU, DODURGA, DÖGER
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Fitne, fesat., bir kör kuyu
    Bir olmaktır Türk'ün huyu
    Vatanımın kırk bin köyü
    KARAEVLi, BAYAT, KAYI
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Gönlüm Küskün, bağrım ezik
    Ne fidanlar düştü; yazık
    Unutma ey sütü bozuk!
    EYMÜR, SALUR, ÇEPNi, KIZIK
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Bu gök, bu deniz, bu hava,
    Bu yayla, bu dağ, bu ova...
    Kanımızla geldi tava!
    ALAYUNTLU, BÜGDÜZ, YIVA
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Birlikte bayrak açana,
    Koş birlik andı içene..
    Lanet birlikten kaçana!
    ÇAVULDUR, iĞDiR, BEÇENE
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Öz kardaşlar olmaz dargın
    Dargın olsa, düşer yorgun
    Haydi, ey YÜREĞiR, KARGIN!
    Haykır gece, gündüz hergün:
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Bir gövdede bir can yaşar
    Çetin yollar dağdan aşar
    Haydi, durma sen de başar..
    BEGDiLi, BAYINDIR, AVŞAR
    Bir temel, bir duvar, bir taş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!

    Bilsin bunu ar edenler.
    Söz, canına kâr edenler...
    Soyunu inkâr edenler
    Haram zadedir; ey kardaş

    Alevî, Sünnî Kızılbaş!
    0 ...
  6. 11.
  7. insanın tüylerini diken diken eden şairimizdir.

    Kür Şad ihtilali Destanından

    Yıl, Miladın altı yüz kırkı,
    Gece,
    Tan yeri ağarmadan önce,

    Kuzeye doğru, yalın pusatlı,
    On iki atlı,
    Uçuyordu.

    Yağmur...
    Yağıyor denemezdi,
    Boşanıyordu.

    Esiyordu bir karganmış yel,
    Bozkır bir yapışkan,
    Boz bulanık sel

    Delirtiyordu atları
    Atların burun kanatları
    Bir kara çadır ağzı gibi,
    Geriliyordu

    Si Gan Fu Ötüken arası yollar,
    Yumak gibi sarılıyordu,
    Gittikçe küçülüyordu Çin,
    Gittikçe büyüyordu için, için.

    Derinden derin soluyordu koca ülke!
    Bu akşamdan beri aldığı
    ilk soluktu

    Ve yollar, bu soluğu,
    Kuzeye akıtan bir oluktu

    On iki Türk atlısının peşinden,
    On iki ordu yürüdü Çin'den!

    Önde Vey ırmağı,
    Arkada Çin,
    Önde on iki atlı,
    Arkada on iki bin !!!..
    0 ...
  8. 10.
  9. Yıkıldın, yakıldın: 'devrim' dediler,
    Soysuzlaştırıldın 'evrim' dediler,
    Bozkurta it, ite 'yavrum' dediler..
    Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!
    Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene
    1 ...
  10. 9.
  11. Şiirlerinin çoğunda Gök Tanrı inancı kokusu vardır. Destansal tarzda şiirleri ile Türk şiirinde ayrı bir yere sahiptir. Çağlar boyu kalacak şiirler bırakmıştır. Son kitabı "destanlar burcu" mutlaka okunmalıdır. Çok az bilinen ve en sevdiğim şiiri şudur :

    HAZIR MISIN?
    Has unumla, öz suyumla kardığım..!
    Teknelerden taşmaya hazır mısın?

    Som yürekler ateşiyle yakılan
    Fırın kızdı... Pişmeye hazır mısını?

    Bahar geldi. Ey bahtımın cemresi ..!
    Gönüllere düşmeye hazır mısın?

    Bin derdimin dermanı soylu neşter..!
    Kör çıbanlar deşmeye hazır mısın?

    Işıdı gün, göründü yol menzile...
    "benli bozum"! Koşmaya hazır mısın?

    Atan, deden dağlar , deryalar aştı...
    Sen, kendini aşmaya hazır mısın?

    Elin olsun göklerin alt katı... Sen
    Arş'a doğru uçmaya hazır mısın?
    0 ...
  12. 8.
  13. Kara Destan

    Dedim: Niçin uyanıp kıyam eylemezsiniz? Tanrı Dağları'nın göğüslerini gökbayrakla donatıp ataların ruhunu şâd eylemezsiniz?
    Boynunu bükerek eyildi:

    "Derin uykularımdan uyanam..."dedikçe men
    Hun çağı izlerimden bildiler meni.

    Kirli tırnaklarını batırıp kanımıza
    Çin setleri boyunca yazdılar meni.

    Bulup çürütmek için ruh cevherlerimizi
    Dağları kazar gibi kazdılar meni.

    Kaynattılar yüz sene kin dolu kazanlarda
    Cenderelere koyup ezdiler meni.

    Esrar ve afyon kokan iğrenç sarı kehleler
    An be an hücre hücre gezdiler meni.

    "Türk'üm! Müslüman'ım men! diye ettikçe feryâd
    Bir bir darağacına dizdiler meni.

    Ordu oldu savaştım gökbayrağım altında
    Moskoflarla el ele bozdular meni.

    Dinle ey kavim kardeş! Atamın öz yurdunda
    Devletsiz koyup diz diz çözdüler meni.
    0 ...
  14. 7.
  15. şol gökleri kaldıranın,
    donatarak dolduranın,
    ol deyince olduranın,
    doksan dokuz adı ile...
    3 ...
  16. 6.
  17. Önkuzu

    Kuzu yürür, kuzu yürür.
    Önde Önkuzu yürür.
    Kuzular meledikçe
    Gönlüme sızı yürür!

    Önkuzu hey! Önkuzu!
    Önde gider Önkuzu.
    Bu bayrak düşmez yere,
    Ölmedikçe sonkuzu!

    Dursun adı... Dursun adı...
    O gitti, dursun adı.
    Dillerde türkü olsun,
    Yürekte vursun adı!

    Kuzular koç olacak,
    Toy, düğün, göç... olacak
    Bu yıl ki kuzuların
    Adları 'öç' olacak!

    Şiirinin yazarıdır. Koyu Milliyetçidir.
    2 ...
  18. 5.
  19. --alıntı--
    töre, nizam, yol ve yordam her kula
    usûl, erkân, edep, erdem her kula
    yirmi dört saatte her dem, her kula
    allah'ın buyruğu uz verilmeli
    --alıntı--

    mısralarının sahibi ağabeydir.
    2 ...
  20. 4.
  21. destan şairi olan muhteşem kişilik. milliyetçilik- ümmetçilik sentezine vurgu yapan şiirleri okundukça keşfedilen bir ada gibidir.
    0 ...
  22. 3.
  23. sol görüşlü olup olmamamın şair olup olmama(!) ile yakın ilişki taşıdığı bir ülkede bulunması şanssızlığı olsa gerek

    başyapıtı için (bkz: malazgirt marşı)
    2 ...
  24. 2.
  25. 1.
  26. 1929 yılında Elazığ'ın Ağın ilçesinin Tatarağası mahallesinde doğmuştur.Babası
    Mehmet Sait Efendi, Annesi Zeynep Hanımdır. Bir rivayete göre aile kökü Bağdat'ın fethinde kahramanlık gösteren Gençosman'a dayanır.

    ilkokulu Ağın'da tamamlayan Gençosmanoğlu, daha sonra Akçadağ köy enstitüsünü
    bitirerek Elazığ'ın muhtelif yerlerinde bir süre öğretmenlik yaptı. Daha sonra ilköğretim müfettişi oldu. Milli Eğtiim Bakanlığının çeşitli kademelerinde çalışan Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU MEB Yayımlar Dairesinde Şube Müdürlüğü ve bir süre sonra Devlet Kitapları Müdürlüğü ve Yayımlar Dairesi Başkanlığına atandı. Emekli olduktan sonra Türk Musukisi istanbul Delet Konservatuarı Genel Sekreterliği, Türk Edebiyatı Vakfı Müdürlüğü ve Doğu Türkistanlılar Vakfının yayın organı olan Doğu Türkistan'ın Sesi dergisinde yayın yönetmeliği yaptı. 21 Ağustos 1992 yılında vefat etti. Türk Dünyasının büyür şairlerinden biridir. Ağınlı olan bu milli şairimizin yayınlanmış olan bir çok şiir kitabı vardır.

    Bunlardan bazıları;Kopuzdan Ezgiler, Bozkurtların Ruhu, Bozkurtların Destanı, Salur
    Kazan Destanı, Genç Osman Destanı, Destanlar Burcu, Malazgirt Destanı, Destanlarda Uyanmak.

    not: alıntıdır, doğum yeri olan ağın kaymakamlığı http://www.agin.gov.tr/niyazi.htm *
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük