kur'an-ı kerim açılır, sayfa 83'teki nisa 34. ayet bulunur ve ayetin gerçek metni okunur. bir de sözlüğe bir bakılır ve kocaman bir yanlış görülür. "kadınları dövün" yazmıştır sözlükte. oysaki kur'an'da şu yazar: "kadınları hafifçe, kaba etlerine dokunacak şekilde vurun". bu kadını komalık edecek şekilde bir dövme değildir. sadece dokunmaktır. konu dövmekten açılmışken; 2 gün önce bir üvey baba, 2 aylık bebeğini komalık edecek şekilde dövmüş ve bebek ölmüştür. sanırım başlığı açan yazar bundan etkilenerek bu başlığı açmıştır. yazarı hiç suçlamıyorum, belli ki yazar islam'la bir hayli ilgilenmektedir. ama kur'an'ı daha iyi anlaması için tefsir kitaplarını okumasında yarar vardır.
Müminler için en güzel örnek Hz. Muhammed Aleyhisselamdır. Bu âyet-i kerimeyi en iyi anlayan da şüphesiz ki odur. Kesin olarak biliyoruz ki o ömründe bir defa olsun elini kaldırıp bir kadına vurmamıştır. "Kadınlarını dövenleriniz iyileriniz değildir" buyuran da odur, içinizden biri, karısını köle döver gibi dövüp sonra da gece onunla yatabilir mi? diyerek karı koca ilişkilerinin sevgiye dayanması gerektiğine dikkat çeken de odur. Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz Veda Hutbesinde ancak çok can alıcı konulara temas etmiştir. Bu hutbesinde kadınların haklarının gözetilmesini ve bu konuda Allah tan korkulmasını özellikle vurgulamıştır.
Kadının, evlilik sorumluluklarını yerine getirmemek, kocanın haklarını ihlal etmek, onun şahsiyet ve vakarını zedeleyici tavırlar sergilemek veya iffet ve namusunu tehlikeye sürükleyebilecek durumlara meyletmek gibi olumsuz davranışlara girmesi halinde, aile yuvasının devamını sağlamaktan birinci derecede sorumlu olan kocanın, içine düştüğü mecburiyetten dolayı bazı tedbirlere başvurması tabiidir. Bu tedbirler, zaman, mekan ve sosyal şartlara göre farklılık gösterebilir. Âyette son seçenek olarak zikredilen darp meselesi de çok istisnai bir tedbirdir. Böyle bir tedbirin fayda getirmeyeceği, tam tersine zarar getireceği bilinen durumlarda, islam bilginleri, kesinlikle bu seçeneğe başvurulmaması konusunda ittifak halindedirler.
burada üzerinde itilaf olan ve çeviri ihanetine uğramış kelime darabe dir.
kelime anlamı ise: ayrılmak , vazgeçmek, yüz çevirmek, örnek göstermek manalarını içerir.
şimdi gelin ayeti tekrar okuyalım;
..sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin/ayrılın/kendilerinden vazgeçin...
yani neymiş? medenice boşanın. hukuk da bunu söylüyor zaten.
1. "orada dövmeyi değil, hafifçe vurmayı çağrıştırdı."
2. "çok istisna durumlar için geçerli olan bir cümle."
3. "o dönemdeki arap toplum yapısı için denildi."
1. bir kadına var güçle patlatıp ağzını burnunu kırmak yerine, hafifçe vurunca çok mu masum oluyor mu eylem. bir insana şiddet uygulamak ne zamandan beri mazur görülüyor ya da hafifletilince haklı sayılıyor? doğru olması gereken cevap hiç bir zaman. ayrıca sırf fiziki açıdan bir kadın daha az güçlü diye bir erkeğin şiddete başvurması büyük bir insanın gidip bir çocuğu dövmesinden farklı değildir. kızınca patronunuza yumruk atıyor musunuz hemen, yumruk atmasanız bile "hafifçe" vuruyor musunuz? yemiyor mu, anlıyorum...
2. bu madde de ilkiyle bağlı. çok istisnai durumlardan bahsedersek, namus cinayetlerini de onaylamış oluruz. ne demektir bu, misal "zinayı", aldatma eylemini alalım: partneriniz sizi aldatıyorsa bir şekilde ona yetmiyorsunuzdur, bunun hıncını döverek ya da öldürerek mi almak gerekir? cevabınınız evetse, tedavi olmanızı öneririm. ayrıca bu kadar "istisnai" bir durum varken, kadının "zinası" çok sakıncalıyken, sırf "legal" diye dört kadınla nikahlanarak "legal" zina yapan/ ya da bunu doğru bulan bir erkeğin bu tepkisi çifte standart değildir de nedir.
3. "o dönemdeki koşullar yüzünden öyle denilmiş, arap toplum yapısı yüzünden böyle bir ayet var." savunmasını ise çok komik buluyorum, zira kuran-ı kerim ile ilgili en önemli şeylerden biri de her zamanın koşullarına karşılık verebilme ve daima geçerli olma iddiasıdır ki eğer bu cümleyle bu ayet savunulursa trajik bir çelişkiye düşülür, geçerlilik iddiası kaybolur.
tabii siz tüm modern görüntünüze rağmen namusunuzu temizlemeyi içten içe isteyen, "öyle denildiyse ne olmuş, edebiyle otursun işte karı." diyen bir erkek ya da "bana tokat atsaydı boşanmazdık."* diyen bir kadın da olabilirsiniz, ne denebilir ki o zaman.
"kadınları hafifçe, kaba etlerine dokunacak şekilde vurun" kuran da geçen bu söz neyi ifade etmektedir? erkeklerin, kadınların yanlış yaptığı durumlarda hafifçe dokunarak vurmasını mı emretmektedir kuran? istisnai durumlarda insanlar birbirlerinin kaba etlerine yumuşakça dokunarak vurabilirler mi? yoksa bu zamanın arap toplumuna mı hitap etmektedir? e hani islam son dindi bundan sonra kalan tüm zamanı kapsıyordu ve evrenseldi? yoksa biz bundan sonra kadınlarımıza istisnai durumlarda yavaşça dokundurcak mıyız kaba etlerine? kadınlar da erkeklerin kaba etlerine yumuşakça vurdurabilir mi? kuran da yazmıyor. demek ki dokunduramaz. tamam kabul ediyorum; islam kadını dövmeyi emretmiyor. islam kadınlarınıza gerektiği zaman hafifçe kaba etlerine vurmayı emrediyor. hadi bakalım.
nisa suresi otuz dorduncu ayeti; yüce rabbimin bakara suresi 255. ayetinin bir kısmında "Onlar Onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar" cümlesindeki kastettiği kişilerin allahımın istemediği müddetçe kavrayamayacakları, anlayamayacakları ayettir.
Sadece Kutsal Kitap Kuran-ı Kerimi bir bütün olarak ele almaya cesareti ve aklı olmayanların, islamiyetin doğuşundan günümüze kadar milyonlarca islam bilginini örnek almak yerine ağzında müslüman olan kişileri baz alarak islamiyeti yargılayanların yapabileceği bir iştir leblebi beyni ile bir ayetten bir sonuç çıkarmak.
nisa suresi otuz dorduncu ayeti örnek göstererek "islamiyet kadını dövmeyi emrediyor" şeklinde yaygara çıkaran bu tip cahiller, bakara suresi 219. ayeti okuyarak "işte kuran-ı kerim alkol ve kumarın faydalı olduğunu söylüyor" derler. ne kadar da zavallıdırlar.
Bakara suresi 219. Ayet:"Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür." Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki;"ihtiyaçtan arta kalanı." Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz."
34- allah'ın erkekleri, kadınlardan üstün yaratmış olması ve erkeklerin mali harcamaları karşılamaları gerekçesi ile erkekler kadınları yönetmeye yetkilidirler. buna göre iyi kadınlar; saygılı olanlar ve kocalarının yokluğunda allah'ın korunmasını emrettiği mahremiyetleri koruyanlardır.
dik kafalılık edeceklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt veriniz, kendilerini yataklarında yalnız bırakınız ve dövünüz. eğer uslanıp size itaat ederler ise kendilerine karşı başka bir tedbire başvurmayınız. hiç şüphesiz .allah yüce ve büyüktür.
35- eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişè ederseniz onlara biri erkeğin ve öbürü kadının akrabası olan iki arabulucu gönderiniz. eğer bu arabulucular karı-kocayı barıştırmak isterlerse allah onların arasını bulur. hiç şüphesiz allah herşeyi bilir ve herşeyden haberdardır.
bu iki ayetin ayrıntılı açıklamasına, bu ilâhi buyrukların psikolojik ve sosyal amaçlarının irdelenmesine girişmeden önce şu sayfaların elverdiği oranda ;islâm'ın aile kurumuna yönelik bakış açısına, bu kurumun kuruluşuna ve korunmasına ilişkin 'yöntemine, bu kurumdan neler beklediğine kısaca değinmek gerekir. "kısaca" diyoruz; çünkü bu konuyu ayrıntılı bir şekilde anlatabilmek için uzun ve ayrı bir araştırma yapmak gerekir."
;insan denen şu varlığın yaratıcısı "çift olma" ilkesini bu varlığın yaratılış mayasına katmıştır. tıpkı şu evrendeki tüm yaratıkları gibi. okuyoruz:
"düşünüp ibret alasınız diye her şeyi çifter çifter yarattık." (zariyat suresi, 49)
sonra insan çiftinin bir tek kişiden oluşmasını, aynı insan biriminin ikiparçası biçiminde ortaya çıkmasını diledi. okuyalım:
"ey insanlar, rabbinizden korkunuz. ki o sizi, tek bir kişiden türetti, o tek kişinin eşini de kendi özünden yarattı. " (nisa suresi, 1)
daha sonra bu tek bütünün iki parçasının bir araya gelmesini psikolojik huzur, sinir yatışıklığı, ruh güveni, vücut rahatı sebebi yaptı. yine bu bir araya gelişi, karı-koca için; örtü, korunak ve sığınak oluşturdu. bunların yanısıra bu birleşme insan soyunun üretim tarlası oldu, hayatın sürekliliğini sağladı; sakin, huzurlu, güvenli, mahremiyetli ve korunaklı bir yuvanın gözetimi altında sosyal hayatın kesintisiz gelişmesinin çekirdeğini oluşturdu. bu noktalara değinen ayetleri okuyoruz:
"allah'ın ayetlerinden, varlığının belgelerinden bir de kendi özünüzden sizin için eşler yaratması, bu eşleri sizin için huzur sebebi yapması, karşılıklı sevgi ve merhamet duyguları ile sizleri kaynaştırmasıdır." (rum suresi, 21)
"kadınlar sizin, siz de kadınların örtüsü, elbisesisiniz." (bakara suresi, 187)
"kadınlarınız sizin çocuk üreten tarlalarınızdır. o halde tarlanıza dilediğiniz gibi varınız. kendiniz için ileriye dönük hazırlık yapınız ve allah'tan korkunuz."·(bakara suresi, 223)
"ey müminler, kendinizi ve aile fertlerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz." (tahrim suresi, 6)
"kendileri iman ettikleri gibi soyları da iman ederek kendilerine uymuş olanlara soylarından gelenleri de katarız, onların amellerinin sevabında hiç bir kısıntı yapmayız." (tur suresi, 21)
bilindiği gibi bu dersin daha önceki kısmında gerek allah katındaki ödül ve sevap konusu gerek mülkiyet ve miras hakkına sahip olması noktası ve gerekse bağımsız hukukî kişilik taşıması yönünden 'kadının erkekle eşit olduğunu belirtmiştik. kadının bu onurlandırılmışlığı ve bu kanun önündeki eşitliği aynı özün iki parçasını oluşturan bu iki insan cinsinin yüce allah katındaki eşitliğinden ve yüce allah'ın bir bütün olarak insanı onurlandırmış olmasından kaynaklanır.
aynı insan bütününün iki parçasını bir aile kurumu oluşturmak amacı ile bir araya gelmesinin önemi ve bu kurumun sorumluluğunun büyüklüğü, öncelikle iki nokta üzerinde yoğunlaşır. bu iki nokta şunlardır:
1- aynı insan bütününün her iki yarısına huzûr, güven, örtü ve korunmuşluk sağlamak,
2- uygun üreme ve gelişme faktörlerini devreye sokarak insan toplumunun sürekliliğini teminat altına almak.
;işte bu kurumun bütün ayrıntılı ihtiyaçlarını garantiye bağlayan bütün kesin ve ince içerikli yasal düzenlemeler bu amaçlara yöneliktir.
bu sûre sözünü ettiğimiz düzenlemelerin önemli bir .bölümünü içerir.
bunları önce dördüncü cüzde, arkasından elimizdeki beşinci cüzün ilk sayfalarında incelemiştik. bu yasal düzenlemelerin diğer bir bölümünü bakara suresi içerir ki, bunlara da ikinci cüzde değindik. diğerleri de çeşitli surelere serpiştirilmiştir. özellikle onsekizinci cüzdeki nûr suresinde yirmi birinci ve yirmi ikinci cüzlerdeki ahzab sûresinde ve yirmi sekizinci cüzdeki talâk ve tahrim sûrelerinde bu hükümlerle yoğun biçimde karşılaşırız. bu parça parça hükümler bir araya getirilince bu temel insanî kurumu düzenleyen eksiksiz, geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir aile hukuku meydana çıkar. bu hükümlerin sayıca çokluğu, çeşitliliği, ayrıntılılığı ve geniş kapsamlılığı ;islâm sisteminin bu son derece ağırlıklı kuruma dayalı insan hayatına ne kadar büyük bir önem verdiğini kanıtlar.
şu satırların okuyucusunun bu konuda bu cüzün daha önceki bölümlerinde yazmış olduklarımızı okumuş olmasını temenni ederiz. o sayfalarda şu noktalara parmak basmıştık: ;insan yavrusunun çocukluk dönemi, diğèr canlı yavrularının yavruluk döneminden bir hayli uzundur. ;insan yavrusunun bu dönemde her şeyden önce kendisini, besinini kendi gücü ile sağlayacak yaşa gelinceye dek koruyacak bir yuvaya ihtiyacı vardır. bundan da daha önemlisi, bu yuva insan yavrusunu eğiterek onu sosyal fonksiyonunu yerine getirmeye, insan toplumunun gelişiminde kendine düşen görevi yapmaya, insan toplumunu devraldığından daha ilerlemiş bir düzeyde kendinden sonraki kuşağa teslim etmeye hazırlamaktır. aile kurumunun değerini anlatırken, ;islâm'ın onun fonksiyonlarına yönelik bakış açısını, bu kuruma ilişkin beklentilerini irdelerken; onu uzak-yakın her türlü yıkıcı faktörden nasıl sakındırdığını, her türlü muhtemel tehlikeden nasıl koruduğunu ortaya koyarken de bu noktaları hatırda tutmanın özel bir önemi vardır.
kısaca değindiğimiz bu noktalar ;islâm'ın aile kurumunu hangi gözle gördüğünü, ona niçin önem verdiğini; onun kalıcılığına istikrarına ve iç huzuruna yönelik güvenceleri sağlamak hususunda ne kadar titiz olduğunu açıkça ortaya koyar. az yukarda da bu ilâhi sistemin kadını onurlandırdığını, ona bağımsız bir kişilik kazandırdığını, onu saygın konuma yükselttiğini, ona kendi insiyatifi ile geçmişte örneği olmayan birçok haklar verdiğini, bütün bunları kadını kandırmak için değil; tümü ile insanı onurlandırarak ve böylece insan hayatının düzeyini yükseltmek gibi büyük amaçlarını gerçekleştirmek için yaptığını anlatmıştık. ;işte yukardaki noktalar ile bu anlattıklarımızın ortak ışığı altında, bu kısa ön açıklamadan sonra okuduğumuz son ayeti incelemeye girişebiliriz:
bu ayetin amacı; evlilik kurumunu düzene koymak, bu kurumdaki iş ve görev bölümünü yasal kurallara bağlamak ve böylece aile fertleri arasında çıkabilecek çatışmaları, sürtüşmeleri önlemektir. bunun için tüm aile fertlerini ihtiraslarının, psikolojik reaksiyonlarının ve bencilliklerinin tutsaklığından sıyırarak yüce allah'ın hükmüne bağlamaktır. ;işte temel amacını böylece vurguladığımız bu ayet aile kurumunun yönetim yetkisini erkeğe veriyor, aile reisinin erkek olduğunu belirliyor ve bu tercihini şu sebeplere bağlıyor: yüce allah, erkeği bu yöneticiliğin, bu amirliğin dayanakları bakımından üstün kılmış, onu bu yöneticiliğin yetenek ve maharetleri ile donatmıştır. bunun yanısıra erkek, aile kurumunun maddî ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü tutulmuştur. erkeğe verilen bu yöneticilik yetkisine dayalı olarak, bu yetkinin aile kurumunu bozulmaktan kurtarmaya, onu gelip geçici taşkınlıklara karşı korumaya, ortaya çıkacak bu taşkınlıklara nasıl karşı konacağına ilişkin imtiyazlar da belirleniyor. son olarak da iç önlemler bu konuda başarısız kalınca başvurulabilecek dış önlemlerin neler olduğu açıklanıyor, yuvaya yönelik somut tehlikeye dikkat çekiliyor, bu tehlikenin sadece aynı insan biriminin iki yarısını oluşturan karı-kocayı tehdit etmediği, aynı zamanda bu yuvanın sıcak kucağında gelişen ve son derece korumaya muhtaç olan yavruyu da tehdit ettiği vurgulanıyor. şimdi bu önlemlerin gereklerini ve gerekçelerini görebildiğimiz kadarı ile anlatmaya çalışalım. önce ayetin baş tarafını tekrarlayalım:
"allah'ın erkekleri kadınlardan üstün yaratmış olması ve erkeklerin mâli harcamaları karşılamaları gerekçesi ile erkekler kadınları yönetmeye yetkilidir."
daha önce söylediğimiz gibi aile, insanlık hayatının ilk kurumudur. bir defa hayat yolunun her aşamasını etkileyen bir başlangıç noktası olması açısından "ilk"dir. . bunun yanısıra önem açısından da "ilk"dir. çünkü insan unsurun üretim ve geliştirme alanıdır. ;insan unsuru ise, ;islâm düşüncesine göre, bu evrenin en onurlu unsurudur.
toplumda; hepsi de aileden daha az önemli, daha düşük değerli bir çok kurumlar vardır. mâlî, sinaî, ticarî ve benzeri kurumlar gibi. bu kurumlar, normalde rast gele kimselerin eline teslim edilmez, tersine bu işlere aday olanların en yeterlilerinin ellerine verilirler. bu adaylar da yöneticilik ve işletmecilik yeteneklerinin ötesinde alanlarında uzman olmaları ve bilimsel bir eğitimden geçmiş olmaları şartı aranır.
aileden daha az önemli ve daha düşük değerli sosyal kurumlarda durum böyle olunca şu evrenin paha biçilmez unsuru olan insanı yetiştiren aile kurumunun bu ilkeye haydi haydi uyması gerekir.
;ilâhî sistem bu ilkeyi ve bu ilkenin ışığında kadınla erkeğin görevleri ile uyumlu olan yeteneklerini göz önünde bulundurur. bunun yanısıra kadın ile erkek arasında yükümlülükleri adaletli biçimde bölüştürme ilkesini, her iki tarafa doğuştan getirdikleri yetenekler uyarınca yatkın ve hazırlıklı oldukları sorumlulukları dengeli biçimde dağıtma prensibini