tam 10 yıldır buradayım. 16 yaşında kayıt olmuşum siteye.
uyku tutmadı bir şeyler yazmak istedim.
eski mesajları okudum şimdi. bir kız arkadaş edinmiştim buradan 2011 senesinde. o istanbul'daydı ben başka şehirde. hemen kaynaşmıştık. mezun olmuş liseden, bir sene daha hazırlanıyordu sınava. ben ise lise son sınıftaydım. tabi o zamanlar her olayda tribe girdiğim için ben de mezunum demiştim.
hemen hergün konuşuyorduk. facebook yeniydi o zamanlar, zamanla konuşmalar oraya kaydı. fotoğraflardan filan beğenmiştik birbirimizi. hız kesmeden devam ediyoruz. araşıyoruz filan. evleniyoruz, çocuklara isim buluyoruz. babası vermiyor ben kaçırıyorum. hemen de kaçıyor bana iki gözümün çiçeği, gönlümü hep hoş tutuyor.
çalışıyordu söylediğine göre, harçlığını çıkartıyordu. imreniyordum da ona. benden olgundu. çok hoşuma gidiyordu. ben de ağır takılıyordum ki altta kalmayayım. o yaşlar harbiden çok zor.
sonra sınavlar açıklandı. güya aynı yeri kazanacaktık da buluşacaktık, kavuşacaktık. o edirne'yi kazandı ben gaziantep'i. anasını sikeyim sanki mahsun kırmızıgül filmi. yani ülkede birbirine daha uzak iki vilayet yok. bu kadar amatörlük olur mu? oldu işte. kopuverdik evimin kadınıyla.
kopuverdik diyorum ama kopamıyoruz. hergün telefonda saatlerce konuşuyoruz, yazışıyoruz. gülüyoruz, gülüşüyoruz, anlatıyoruz, özlüyoruz. ulan nasıl olacak bu işler bilmiyoruz da. kavuşmamız imkansız. hayır bari bir kez nur cemalini görebilsem, öpebilsem tatlı yanacıklarını...
yurtta kalıyorum ikinci senem olmuş. basketbolda bok gibi olmama rağmen yurt takımına girmişim. bilen vardır şehirlerarası turnuvaları var kyk'nın. bir önceki sene eskişehir'de yapılmış, tüm şehirlerin takımları gelmiş harika ortammış vs. anlatıyorlar takımda olanlar. peki bu sene nerede olacak dedim. cevap; edirne...
geliyorum gönlümün sultanı! seni almağa geliyorum. bu haberi duyan ben, majesteleri michael jordan'ın özel antrenmanını uyguluyorum. kafada oyun yazıp oyun bozuyorum. boyum yetişse posterlik smaç filan vuracağım yani o şekle geldim 2 haftada. neyse hocam gün geldi çattı ve biz edirne topraklarına ayak bastık.
sabah indik öğleye kadar uyudum. öğlen yemek ve takımların karşılama zımbırtısı için kaldırdılar. aklım ne topta ne takımda. ilk kez göreceğim bu akşam çocuklarımın anasını. kareli gömlek içine baskılı gri tişörtümü giyip uzattığım saçlarımı arkadan topladım. aile reisinden uzak, tam bir sikiş makinesiydim. sahi ben niye öyleydim.
akşam arkadaşımla çıktık. o da bir arkadaşıyla geleceği için tek gitmedim. efes'in bir sokağı vardı "hayat bu sokakta" mı öyle bir şey. zaten bi tane caddesi var edirne'nin. neyse orada buluşacaktık, gittik. aradım bunu. aa lan baktım karşımda bana doğru geliyor. saniyenin milyarda biriyle süzdüm yetişmeden, baktım, normal güzel lan kız. ben acaba fena oltaya mı geliriz diye düşünüyordum arada bir ama yoo hiç de öyle değildi. boyu da kısa bir şey böyle minyon. koştu boynuma sarıldı manita. allah allah nasıl oldu yav bu olay. ısındım bende hemen. tuttum elinden öyle gittik bir yere oturduk.
konuştuk, güldük, eğlendik tüm akşam. her şeyiyle çok hoşuma gitmişti. uymuştuk sanki. tamamdı yani belki kaçırma işini biraz abartmış olabilirdik ama babası insan gibi isteyipte verirse pembe panjurlu bir evimiz, içinde hunharca dans eden bebelerimiz olabilirdi. ben okeydim en azından. o da tamam derdi bence.
onun da benim de gitme vaktimiz geldi. doyamamıştık ama yarın tekrar buluşabilecek olmamız teselli ediyordu bizi. yanağına bir buse kondurdum, ayrıldık. arkadaşımla takımdakilerin yanına geçtik. onlar da bir yerde içiyorlarmış 10 erkek aq. neyse vardık birer bira da biz içtik filan bindik servise dönüyoruz.
camdan dışarıya bakıyorum, hayallere dalıyorum. çok mutluyum. geçtiğimiz evlere, arabalara, insanlara bakıyorum. bakıyorum ama görmüyorum. ta ki çok tanıdık bir simâyı yanında bir erkekle el ele farkedene kadar!
amını avradını sikiyim yandım allah diye bağırdım! herkes noluyor aq demeden arabayı durdur dedim şoföre. durduk. ama geçtik tabi orospu çocuklarını. geri gidelim dedim. niye ne oluyor filan soruyorlar. ya sormayın işte avradını siktiklerim sadece dediğimi yapın! ağlıycam amk. karımı sikiyorlar!
söyleyemiyorum da ibnelere daha yeni geldik dakika bir gol bir ne ara kız arkadaş yaptın da ne ara aldatılıyorsun diyecekler. ben bunları ikna edene kadar 15 dakika geçti zaten. onları gördüğüm yerde durduk tekrar. indim aşağıya, kimse yok. ulan var ya, yıkıldım be. bindim arabaya. sür dedim abi, kredi ve yurtlar kurumu'na sür!
hastayı yatağında sikeceksin diye bir söz vardır, o hesap oldu bizimkisi de. buluştuğumuz gün yanındaki arkadaşının telefonu vardı bende. ona sordum. doğrudur, olabilir dedi. inkar da etmiyor orospular. kızın kendisine de "anlamlı" bir mesaj çektim 895 karakter. işte bir iki maç, bir kaç turnike derken ayrıldık edirne'den. yol boyunca edirne'de sikilmenin acısını yaşadım. sabaha karşı 4 gibi gaziantep'in soğuğunda yurda indiğimizde ise bir dönemi kapatmış bulunuyordum.
kendisiyle bir daha kontak kurmadık hiç. sosyal medya vs. o da ben de kullanmıyoruz, bulamadım onu. ama babası vefat etmiş galiba bir kaç sene önce. annesinin facebook'undaki paylaşımlardan anladım. anasını stalkladığımın kızı...
kilitli instagram hesabına erişebildiğimde, yıllar sonra bir cesaret fotoğraflarına bakmaya yeltendiğimde ağzımdan bu sözcük dökülüverdi; bitirmiş...
kendini bitirmiş. neredeyse yaşlanmış. belki sigaraya bile başlamıştır. saçma sapan arkadaşlarıyla saçma sapan ve samimiyetsiz ilişkiler kurmaktan öte gidememiş hala. güzel değildi zaten ama büsbütün çirkinleşmiş. bu düşünceler beni kötü biri yapar mı?
dört elle sarıldığı okul hayatı şimdi kariyerine dönüşmüşken, bir şeylerin eksikliğini çektiği besbelli. eğer bu eksik şey gerçek sevgi ise bundan memnun olduğumu söylemeliyim. çünkü gerçek sevgiyle bir kez karşılaştığını şahsen biliyorum. ve nasıl yüzüne gözüne bulaştırdığını, nasıl şımardığını. nasıl çok sıradan bir şeymiş gibi önemsemediğini. bu yüzden bunu mumla aramasını sanırım bir yanım isteyebilir. diğer yanım çok daha farklı.
iyi şeyler dilemedim hiç onun için. çünkü ben ancak bizim için dilerdim böyle dilekleri. biz ortada kalmayınca dileklerim de boşa çıkmış oldu. kötülüğünü istediğimden değil elbet, sadece o kadar iyi birisi değilim.
kırka yakın şiir yazdım arkasından. yirmiye yakını ezberimde. hala biri ne zaman sevgiden bahsetse aklıma o geliyor. güzel hisler geliyor yaşadığım. hala onu sevdiğimden değil elbet, sadece o kadar duygusuz birisi değilim.
geride bırakamadığım her insanın ruhu sanki sırtımda. böyle hissediyorum. yaşamak bu demek galiba. onca şey biriktirirsin ve hiçbirini yanına almadan gidersin. biriktirmeyi sever insan. çünkü ne kadar çok biriktirirse o kadar çok kaybeder. ve kaybettiklerinin büyüklüğüyle övünür.
ondan pek farklı değilim. hiçbirinizden değilim. insanın tek bir ayakkabısı olduğunda sürekli onu giymek zorunda kalıyor. eskise de, kötü koksa da. bir şeyin az olması onu daha önemli yapıyor. çoğu seçenler tarafından seçilenler! insan önemsiz olmamalı.
yatmadan önce okunan tweet, geçerken dokunulan elektrik direğiyim ben. bazen güzel bir manzara, bazen hoş bir koku, bazen ilgi çekici bir fikir. dikkat çekiciyim ancak kimseye ait değilim.
bir kitapta okumuştum, "kötü bir tablo asarım diye yıllarca tablo asmadım bu boş duvara" diyordu. babamın yeni evlendiğinde şemsiye ihtiyacı olmuş bir gün. gördüğün ilk yerden bir tane edin demişler. o da "hayır. ben kalitesiz şemsiyeye para vermem. onların 12 telli olanları var, onlardan alırım" demiş. 27 yaşındayım, babamın hiç şemsiyesi olmadı.
doğru ve özlü birisi olursam doğru ve özlü şeyleri elde ederim diye düşünüyorum. ancak seneler geçtikçe tereddütlerim çoğalıyor. yine de elden başkası gelmiyor. böyle olmuşum bir kere, kaçamıyorum. fakat şunu biliyorum; mahallenin en yakışıklı erkeği her zaman mahallenin en güzel kızıyla birlikte olamıyor. ya da en zekimiz en zengin olanımız değil. çok çalışmak eşittir çok başarı demektir diyemiyoruz. işte bu gerçekle her karşılaştığımda biraz daha altıma sıçıyorum. mecazi olarak...
yaratılış olarak mahalli, küçük ama kendine ait ortamlarda rahat edebileceğim şekilde tasarlanmışım. ancak dünyaya gönderilmeden, son anda bir şey eklenmiş naçiz bedenime; ego. bu anasını siktiğimin egosu beni ne köyde mutlu ediyor ne kasabada. ne fakirlerle oturabiliyorum ne de zenginlerle. memurlarla taşak geçerken, esnaflara cühela muamelesi yapıyorum. efendi gençlere mal, aşırı ve kuralsız gençlere allahtan iflah olmalarını niyaz ediyorum. inanılmaz aradayım. araftayım. ve tekim amına koyayım.
denk gelmek mi yoksa dengi arayıp bulmak mı gerekir bilmem. ama insan boşa akmamalı. geç de kalmamak gerek. bazı şeyler tastamam olmayabilir. ama eksik de olsa olsun. semtin sümüklü karısı yarın hayalini bile kurmadığınız adamla evlenip 2 tane de aslanlar gibi çocuk yapıp instagramda paylaştığında, taksim barlarında yüzünü bile hatırlamadığınız adamlara tuvalette çektiğiniz saksoların ne kadar anlamsız olduğunu anlayacaksınız. (kızılderili atasözü)
tutucu, mağrur, ketum, akıllı, sezgileri açık, karizmatik ve bazen despot. kendimi bu kelimelerle tanımlayabilirim.
benlik oluşturmak zor. bir ömür istiyor. bazen olmuyor, hepten karışıyor. istenen kıvam yakalanamıyor. ne idüğü belirsiz milyonlarca insan geziyor sokakta. işte bunlar formülünü tutturamayan, tarifi bir türlü istediği gibi yapamayan insanlar. bir şeyler eksik, bazı şeyler fazla. sonuç: lezzetsiz.
bir şeyi alırken bünyeye tamamen kopyala yapıştır yapmak çok talihsiz bir olay. kopyalanan şeyin evveliyatı ve akıbeti bizim varoluşumuzla tamamen zıt olabilir. ancak buna rağmen, her şeye rağmen o bilgiyi bünyeye katmamız da gerekiyor olabilir. öyleyse onu önce analiz etmeli, süzgeçten geçirmeli ve bize en uygun hale, saflığa getirdikten sonra kabul etmeliyiz. böylece o şey homojenize olacak ve üstümüzde yama gibi sırıtmayacaktır. bu insana müthiş bir özgüven katar. aksi halde eğreti durur ve yararından fazla zararı olur. yük olur insanın üzerinde.
adam nietzche okumuş boyuna alıntı yapıyor... yahu birader, ayaklı kitap mısın sen, ne bana iki saat aforizma parçalıyorsun yerli yersiz? tamam inandım okuduğuna. ama bakıyorum sende ne nietzchelik bir tavır, ne bir hareket, ne bir davranış var. sen sadece ezberden havalı cümleleri çakıp çakıp gidiyorsun. oldu mu yani bu şekilde? fight club'ı izleyip "biz tanrının istenmeyen çocuklarıyız" filan... tek cümlelik isyanlar!
"ben bunu ilerde kullanırım" diye alınan bilgiyi şeye benzetiyorum ben; hani çocukken arkadaşın bilgisayarında kurulu olan gta vice city kısayolunu kopyalar kendi bilgisayarımıza yapıştırırdık da çalışmazdı... öyle işte.