bugün

"Göklü günlerin bireşimi bu,
Yatay bir zamanın okşaması.
Sanki tel irkilmektedir şence
ve yakınca
Kahkaha çiçeklerini çocuklaştırmaya
ve bugünler için."
Bilsem ki orada kendisiyle evleneceğim, şimdi kafama sıkardım.
Nilgün marmara'dan gelsin:
Keşke benim de karşımda her zorluğa rağmen dimdik duran ve beni sevebilen biri olsaydı .insan tek başına dağ olamıyor.
"Böyle düşüş görmemıştım ölgün ve kırık çakılmış kalmıştım / gelecek zamanlı düşler çatıyordum kapladı­ğım şuncacık yerde / bu ölçümsüz gökyüzünde.."

(Aralık 79)
Nilgün Marmara deyince aklıma şu naif dizesi gelir;
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna."
Yazdığı şeylerde her an gidebilme ihtimalinin olduğunu söylemiş aslında.

Belki de kimsesi anlamamıştır. Bundandır yalnızlıklarla bezenmiş yazıları. Kendisi de yazmış gerçi, "çok yalnızım, mutsuzum. göründüğüm gibi değilim aslında, karanlıklarda kaybolmuşum." bu sözlerine rağmen kimsenin anlamaması onun suçu değildi.
Eşi bile bir şeylerden habersizken, kendisi etrafındakilere rağmen bu kadar güzel ve özel yazarken, ölümünü bile nahif bir şekilde anlatıp yazmışken bu berbat hayat onu hak etmiyordu. Etmezdi de.
Dediği gibi, hayatın neresinden dönülse kârdır.
Saygı duyduğum bir intiharla ölen yazar, şair, edebiyatçı.

Öyle ki etkilendiği söylenen sırça fanus'u okudum, gerçekten karamsarlığa sürükleyen bir kitap.

Ancak nilgün ve sylvia kadar cesur değiliz.
Çok hassas kalpli bi kadinmis tuylerim diken diken oldu entryleri gorunce..
Bu gece de depreşti sevdam.

Bir dolu derdim yokmuş gibi, bir de ciddi ciddi psikolojimi ekstra harap ediyorum.
bu şairin ölümü zaman zaman aklıma gelir. hayatını bitirdiği an cinnet geçirdiyse şanslı....
eşinin ona son derece yabancı ve duyarsız olması ve ölümünden sonra bunu kanıtlayan bir kaç sözü ile hatırımda.
"Göksüz bir gecenin ayrışması bu,
Altsız ve üstsüz bir temponun tokadı.
Sanki bir kıyıdan al bir taş fırlatılmıştır
telin yıkımına doğru
ve dev goncaların
boğaz tıkamalarına.

Göklü günlerin bireşimi bu,
Yatay bir zamanın okşaması.
Sanki tel irkilmektedir şence
ve yakınca
Kahkaha çiçeklerini çocuklaştırmaya
ve bugünler için."
Durma artık burada uysal aşık!
Aydınlık milinin yatağında.
Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı,
Anlayamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde
ağırbaşlılığının.
Veda geliyor şimdi, öğretmek için
sergilenmeyi, uçuşan geriye dönen
vakitte.

Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını
yüzün, kavisin beyaz yanağıyla?

Bu aklıkta, minarem mavi benim.
Işığım denize kayıyor, bir sayıklama
izleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz
insanlığa!
Her gece daktiloya çekilmiş şiirlerden karışık okuyorum. Her şiirini beğendiğim tek şair. Ki ben düşününce pek de şiir okumam.

Nasıl sadece 29 sene yaşamış olabilir. Bana sorsalar 40 yaşında derdim, veya 35. Ama otuzu hiç görmedi. Ben de gittiğimde umarım kendisiyle bir çay içebilirim.
kırmak ve öz uçuşuna yönelmek,
Yıkanmadan zaman aralıklarıyla,
bölünen aşkını vermemek
bütünü seçmiş olana; dündü.

Dinle susturduğun geceyi.
Silmek ve bilmek artık
Görevin tutmamak arzuyu senin olmayan
dokunmalar ve umarsız bakışınla,
Çünkü zaman ben'im, yaralıyım.

görsel
Çok ciddi şekilde duygularımı bastırıyorum kendisine karşı. Yaşamıyor sonuçta. Geceleri hep aklımda. Yaşamayan birine, bir tek onda böyle bir şey hissetmişimdir.

Ben de öldüğümde benimle orada görüşeceğine inanıyorum.
Oy benim canım...

görsel

Yalnızlık

çok yalnızım, mutsuzum
göründüğüm gibi değilim aslında
karanlıklarda kaybolmuşum
bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır
aradıkça batıyorum karanlık kuyulara
kimse duymuyor çığlıklarımı
duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor
bense insanların bu ilgisizligi karşısında ilgiye susamışım
ümidimi yitirmişim
biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim
arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye
veda edeceğim

"en yakın yabancı sendin,
daha sürülmemişken ışığın biberi
yaramıza,
yaslanırken boşlukta duran bir merdivene
henüz.

güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız,
ilkyaz derken -kışı gözden kaçıran
yüzlerce eller yukarı, saygı duruşlarımız
en güçsüz kollarla-
çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik
çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu...

yabancıların en yakınıydın sen!

"ey iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!"

Sevgilim,

Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün çabuk unutursun. Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın çünkü suç yok yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! Her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. Beni bağışlayın! Bunu en çok annemden babamdan ablamdan ve Kağan, senden diliyorum. Dostlarımdan da!

Nilgün Marmara Önal

Seni hep sevdim Kağan!

Hoşça kalın!

P.S.1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!

P.S.2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.

3. Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.

4. Kağan arzu edersen ileride, daktiloya çekilmiş olan şiirleri bastırabilirsin.

SON MEKTUP
13 Ekim 1987 Salı

" Oysa Nilgün’ün tedavi olması gerekiyordu ama o doktordan kaçıyordu. Doktor, geldiğinde evde olması gerekirken evde değildi. Doktor beklemişti. Gelince de konuştular... Doktor bana 'işiniz çok zor! Tedavi olması lazım ama çok zeki ve kültürlü. Yani en zor vakalardan...' demişti. Çünkü iyileşmesi için entelektüel faaliyetlerde bulunmaması gerekiyordu. ilacı dayayacaklar ve uyuşacaktı. "

Eşi Kağan Önal

"Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış, Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik, hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır, bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha. Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor."

Cemal Süreya

görsel
Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte, diyen ve söze dökemediğimiz derdimizi tercüme eden yazar.

Kaderiyle kavgası olan mutlu olmuyor ne yazık, akışa bırakan kabullenmişlerden olsak keşke.
güzel gecelerde hep aklıma düşer.

bugün de kandil..

herkesin herkese muhakkak yabancı olduğunu düşündüm az önce sonra nilgün marmaranın "yabancıların en yakınıydın sen" sözü geldi aklıma. evet. bu gece de "ben size alışamam" dediği yerdeyim.
görsel

Umarım yollarına kuşlar konmuştur nilgün Marmara.
"Ve gece, uygun değildi beklemeye. Yine de bekledim.."
görsel

Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna Nilgün Marmara.
işim gereği okuduklarım hariç doğru düzgün bir kitabını alıp okumadım, fırsatım olmadı ama orada burada okuduğum satırları beğeniyorum. Unutmayayım da bir ara okuyayım. Zaten intihar etmiş olması çok ilgimi çekiyor.
Ara ara ansızın aklıma gelen şair. Tek başıma uzun uzun yürürken birden aklıma gelir mesela.

29 yaşında intihar ederek vefat ettiğini düşünürüm. Oysa sözleri, şiirleri, duruşu.. hayatımda hiç yirmili yaşlarda böyle birini görmedim. Otuzlu yaşlarda da görmedim aslında. Nilgün marmara'nın hiçbir zaman otuz yaşına varamadığını kabullenemiyorum.

Ve bir alıntı:

"Biz niye kendi zamanlarımızı yaşayamıyoruz? Niye hep başka zamanlar ve hep başka kendimiz? Ne bu ertelenen?"
"hepimizin yerine balkondan düşeni hatırla
şiir bazen öyle de çarpabilir hayata."

haydar ergülen
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...