nilgün marmara

entry341 galeri24
    1.
  1. 1958'de istanbul'da doğdu. 13 Ekim 1987'de evinin balkonundan atlayarak intihar etti.
    Kadıköy Maarif Koleji'nden mezun oldu. Yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamladı.
    29 yaşında, istanbul'da yeryüzünü bıraktı, "yaşama karşı ölüm" dedi. Sylvia Plath sevgisi, genç yaşında intihar eden Nilgün Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. Plath üzerine incelemeler yaptı. Bu şairin, bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı, genç şairi etkiledi. Şiirlerinde çoğunlukla birinci tekil kişinin düşle gerçek arasında gidip gelen kırılgan izleklerini kullandı.
    Not: alintidir ama link ölmüş.
    8 ...
  2. 2.
  3. "erken vazgeçişlerim vardı benim
    seninse
    erken tükenişlerin

    ve gece
    uygun değildi
    beklemeye

    yine de bekledim...

    avcumda unutulmuş binlerce gölge
    yeraltında
    öldürülmeyi bekledim
    günışığı vururken gözüme
    ölmeyecektim

    katilim yoktu,
    katilim çok..."

    Evinin balkonundan kendini atarken bağırmamış bile...
    30 ...
  4. 3.
  5. ölümünden sonra çeşitli yazılarının, çiziktirmelerinin toplandığı kırmızı kahverengi defterdiye bir kitabı yayımlanmıştır.
    3 ...
  6. 4.
  7. Kırılganlığı, naifliği ile bu dünyaya daha fazla bakmak istemediğinden usulca aramızdan giden şair kişidir.
    Eserleri:
    Daktiloya çekilmiş şiirler
    metinler
    kırmızı kahverengi defter
    5 ...
  8. 5.
  9. "geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye, koşarak, düşe kalka yuvarlanarak, sürünerek...nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostların yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını geliyorlar! uyuyan arzunun düşün imgelemenin anlağın belleğin leş kokularını duymaya geliyorlar. ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıklarında seviniyorlar canlıyız diye."

    henüz 29 yaşında "hayatın ne tarafından dönülse kardır diye düşünerek" hayatına son vermiş hüzün yüzlü değeri sonradan anlaşılan kadın şair, ölü evini yukardaki yazısı ile anlatmıştır.
    6 ...
  10. 6.
  11. moda burnunda durmuşuz
    nilgünsüz marmaraya dalmışız
    ayşe gitmiş başka adama
    gene cep kanyağına kalmışız...

    (bkz: izzet yasar)
    11 ...
  12. 7.
  13. yoksamak kurutan kısır umutları, geleneksel tanrıları, sürülerin çorak gerçekliğini ve kanatlanarak yaşamak kendi dağılımında...
    5 ...
  14. 8.
  15. Tomorrow Will be Another Day

    Belki ona gideriz yarın,
    Belleksiz sevgiliye,
    Poplin elli korkak çocuğa,
    Duyarlığı, unutkanlığının kanı
    anaya-
    Ona belki gideriz yarın,
    Gören gözlü kör güzele,
    Çılgın gülüşlü bebeğe,
    Yüreği, sızlanan ruhunun göğü
    yavrucağa-
    Yarın gideriz belki ona,
    Unutuşun türküsü, bekleyiş
    tortusunda,
    Esnek kokulu çiçeğe,
    Kaynak bakışlı Venüs'e-

    Nilgün Marmara
    4 ...
  16. 9.
  17. Zaman, Yer, Sonra

    Ayla örtünüyoruz çağlardır, buğulu camlar ve farklanmış yüzümüzle. Başkaları uygarlıktan söz ediyor, bilmeden her geriye dönüşün belki ulaşılmaz bir ileriye adım olduğunu. Tohumdan korkuyoruz, yeryüzünün ilgisizliği hafif kılıyor bedenlerimizi, bakışımız göğe yönelirken yürekler serin tutuluyor. Sonra her çınlamayla endişe güğümleri omzuma biniyor; toprağın değişmezliği, yapıların kalıcılığı, anaların istemi kadar tehdit edici yükler. Örümcek ağında gizlenen eski yazılar kinin kuşkusunu kusuyor. Yeniden hatırlanıyor bir zamanın beyaz evleri, dudakların uyarısıyla sonu ertelenen aşkın iyicil kucağı açılıyor, öte dünyanın gerçek konutlarında.
    Çerçeveleri yalnızlıklarımızdan oluşan, kapıları acılardan örülmüş, toz, taş, geçmiş ve şimdiyi saklayan güzellik! Hiç bitmesin diyoruz dingin tavrımız, bir kez seçilmiş uğraşı yaşamdan ayırmamakla. Arınalım, arınalım artık yolsuzluklarından şu densiz yeryüzünün kalık çirkefinden; sevgi yazısıyla!

    Nilgün Marmara
    2 ...
  18. 10.
  19. Pembe Sevgili

    Ey, öyleydi o!
    kedilik kafesinde yaşardı
    kötülük denli gerçekti
    dünyaya karşı güler, gülerdi.

    pembe sevgili
    deliliğin oyuncak odasındaydı.
    sanat denli kurmaca gözyaşlarıyla
    ağlar, ağlar dünyaya karşı.

    Nilgün Marmara
    3 ...
  20. 11.
  21. Düşü ne biliyorum

    Kimdi o kedi, zamanın
    eşyayı örseleyen korkusunda
    eğerek kuşları yemlerine,
    bana ve suçlarıma dolanan?

    Gök kaçınca üzerimizden ve
    yıldız dengi çözüldüğünde
    neydi yaklaşan
    yanan yatağından aslanlar geçirmiş
    ve gömütünün kapağı hep açık olana?

    Yedi tül ardında yazgı uşağı,
    görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
    ve bağlanmıştır körler
    örümcek salyası kablolarla birbirine
    sevişirken,
    iskeletin sevincini aklın yangınına
    döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

    Yine de, zaman kedisi
    pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
    çekerken beni kendi göğüne,
    bir kahkaha bölüyor dokusunu

    düşler marketinin,

    uyanıyorum küstah sözcüklerle:
    Ey, iki adımlık yerküre
    senin bütün arka bahçelerini
    gördüm ben!

    Nilgün Marmara
    4 ...
  22. 12.
  23. Bana Doğru Gelen Kim?

    'BANA DOĞRU GELEN KiM? 'YA DA
    ŞiMDiKi ZAMANDA
    BiR MOBiL, BiRiNCi TEKiL ŞAHIS

    Dökülmüş bedenim kimyasına pirincin, yokedilerek kalsiyumun büyüsü yazgım belirlenmiş.
    Her an, hoş geldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan duygularımla. Sarkıyorum
    tavandan (bir tavan varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak) renklerini bilmeme
    karşın - lal rengi, çivit mavisi ve sarı - ve onların yalanlamalarını - tutku, dinginlik ve ölüm -
    kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi - bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol.
    Yönlerin bulanıklığında bir sorumluluk bu! Uluma geri tepiliyor böylece, bana doğru gelene
    karşı! Bir iskeletler zinciri tutuyor beni havada, uzay konusunda bir unutkanlık yüklemeye ve
    devindiğim cılız önlemleri yıkmaya çalışarak. Soğukkanlı bir çaba! Ben, kusursuz bir porte
    olmayı yeğlerdim, oysa. işte şuracıkta, özlüyorum sol anahtarımı ve notalarımı. Umursamam,
    nereye dağılırlarsa dağılsınlar, daha sonra...

    Şimdilik, hava akımının istencine boyun eğmişim, sinekler ırzına geçerken uzantılarımın,
    sürdürüyorum dansımı bu dikey tabut içre, günden geceye, geceden güne, ben tümünü ezip
    geçinceye ve 'Bana doğru giden kim? ' in yatay bilgisine ulaşıncaya dek!

    Nilgün Marmara
    6 ...
  24. 13.
  25. http://www.siirgen.org/si...nilgun_marmara/index.html

    Ne zamandır ertelediğim her acı,
    Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
    -bu şiir -
    Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
    Dost kalmak zorunda bana ve
    sizlere!
    4 ...
  26. 14.
  27. YAPITLARI
    Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988)
    Metinler (1990)
    Kırmızı Kahverengi Defter (ö.s. 1993)

    ŞiiRLERi
    Bana Doğru Gelen Kim
    Cam Kelepçeye Evet
    Canım Sıkıntı Sınırı
    Çok Güzel
    Düşü Ne Biliyorum
    Gökkuşağından Darağacı
    Kan Atlası
    Kuğu Ezgisi
    Kuşum ve Ben
    Tomorrow Will Be Another Day
    Toz-Dem
    3 ...
  28. 15.
  29. Hayatı

    1958 yılında istanbul'da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji'nde bitirip, yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı.

    Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath'ın bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı genç şairi etkiledi. Nilgün Marmara, şiirlerinde çoğunlukla, 1. tekil kişinin düşle gerçek arasında gidip gelen, kırılgan izleklerini kullandı.

    Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Küçük iskender, Lale Müldür, Orhan Alkaya, Cezmi Ersöz, Ece Ayhan, Gülseli inal ve Serdar Aydın gibi şairleri derinden etkiledi.

    Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987'de henüz 29 yaşındayken "yaşama karşı ölüm" dedi ve intihar etti.
    4 ...
  30. 16.
  31. Ece Ayhan'ın Şairin Ölümü Üzerine Yazdığı Yazılardan Bir Bölüm

    Nilgün Marmara Üstüne Sekiz Soru iki Görüş

    "1. Nilgün Marmara, "korkunç kokular saçan, renk cümbüşü içinde, çekiciliği kavranamaz çiçekliyolların, sürekli kuşkucu yolcusu" mudur sizce? Nereye, nasıl ve kimle gittiği belli olmayan bir yolcu mu?

    "2. Nilgün Marmara'da, yaşamla ölüm arasındaki o yerin, o noktanın bakışımı, günle gece arasındaki, dialogla monolog arasındaki o yer, o nokta mıdır?

    "3. Nilgün Marmara'nın şiirinde, dış dünyayla bir ilk karşılaşma, tanışma heyecanı ve bir o kadar da yorgunluğu olduğunu söyleyebilir miyiz?

    "4. Tekrarın getirdiği sonluluk ile oluşumunu tamamlamayan an'lardan oluşan (oluşamayan) sonsuzluk arasındaki çekişmenin Nilgün Marmara'nın şiirinde bir karşılığı var mı?

    "5. Nilgün Marmara'nın şiirinin dinamiğini oluşturan ruh durumu (ya da ruh durumları) ile yazı arasındaki ilişki sizce nedir?

    "6. Nilgün Marmara'nın özel hayatına, şiirle olan ilişkisine dair anılar ya da birtakım dialoglar hatırlıyor musunuz?

    "7. Nilgün Marmara'nın şiirinde, Türk ve Dünya şiiriyle-şairleriyle birtakım etkileşimler sezdiniz mi?

    "8. Şair-şiir ve "intihar duygusu" üçgeni içinde sizin için ilk elde beliren çağrışımlar neler olabilir?

    "Bütün soruları birleştiriyorum. Karşılıkları da öyle olacaktır: (Her anlamıyla, evet) Güzelim Nilgün Marmara'nın, geçici bir heves de olsa, teleoğlanların yakınına düşmesi herhalde hiç hoş bir şey değildir. Ama çok şükür, 128 Nilgün Marmara bizim gönlümüz gerçekliğinde orada, o mezarlıkta yatmıyor!

    "Ve Ege denizlerinin derin yerlerle sığ yerler arasındaki tuhaf bir mavilikte olan gözleriyle Nilgün Marmara, yıllar öncesinin Miss Lou'su gibi: "Bana lütfen çiçek göndermeyin" diyor "Benim kendi çiçeklerim var!"

    "Haklılığın inadıyla apaçık yazıyorum ki, Nilgün Marmara uçsuz bucaksız sivil şairlerden biridir. Belki de en önde geleni. Sözgelimi, kendi kuşağı rahatça onun adıyla anılabilir.

    "Nilgün Marmara'nın şiirleri, yabancı etki aranıyorsa, en çok Dylan Thomas çizgisi vardır denebilir. Anglo-Sakson şiiri! ('Milkwood'un Dylan Thomas'da ne anlama geldiğini bulursanız, bir ip ucu yakalamış olursunuz.)

    "Nilgün Marmara'nın Kızıltoprak'ta, denize ters yönde, bir çığlık bile atmadan kendini 6. kattan aşağı bırakması üzerine ben ne söyliyebilirim ki. Kağan Önal, Perihan Marmara ve arkadaşları Gülseli inal, Mastafa Irgat, Emel Şahinkaya, Seyhan Erozçelik, Cezmi Ersöz, Ahmet Soysal., konuşabilirler bakın.

    "Cihat Burak, pahasının sonucu için, kaç kez sormuştur bana "Ama niye?" Cemal Süreya hiçbir şey sormamıştı. Nejat Bayramoğlu ise "Bizim hiçbirimizin yapamadığı şeyi yaptı kız" demişti. işte ancak bunları, bunları diyorum. Bu kadar. "

    Ece Ayhan

    *
    6 ...
  32. 17.
  33. aldirma 128 demek isterdim tanisabilseydim.. "hayatin bir yerinden" dönmesine engel olmak istermiydim orasini bilmiyorum.. dönmeseydi nilgün mutlu olur muydu, böylesi daha mi huzurlu kildi onu, bunu da bilmiyorum.. ama yinede, ısrarla o güzel yüzüne karşı, hafif bir tebessümle ve ısrarla "aldırma" demek isterdim.. "her çocugun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardir" demis ece ayhan. nilgün'ün kalbinde ki çocuk çok çabuk ihtiyarlamis, o kadar ki ölümü özler olmus daha yolun basinda.. plath'in yolundan giderken bilinçli bir son hamleyi öyle magrur bir sekilde kabullenmis ki nilgün, ardindan göz yasi dökmek ona ihanetmis gibi geliyor şimdi..

    "ey iki adımlık yerküre, senin bütün arka bahçelerini gördüm ben..!"
    6 ...
  34. 18.
  35. 1958 istanbul dogumlu şair.
    29 yaşında beyoğlu' nda evinin balkonundan kendini aşağıya bırakarak intihar etti.
    benzer bir hikayesi olan plath gibi onunda günlüğü ölümünden sonra yayınlandı.
    (bkz: kırmızı kahferengi defter)

    "benle benim aramdaki farkı görebiliyor musun?"
    1 ...
  36. 19.
  37. büyümek

    Çocukluk gökdeleninden
    ağır bir çökme töreni ile
    alt-üst-bir yüzeye iniyor
    ağlarken kapanıyor toprağa
    bütün yüksekliği açık düşlerin

    büyüyor...
    4 ...
  38. 20.
  39. 'hayatın neresinden dönülse kardır' demiş ve intihar etmiştir. cebinden çıkan notta bu yazıldır. gögü tanıkları atlarken ve yere düşerken en ufsk bir ses bile çıkarmadığını söylerler.
    2 ...
  40. 21.
  41. cemal süreya onun için "bu dünyayı başka bir dünyanın bekleme odası gibi görüyordu" demiştir.
    3 ...
  42. 22.
  43. küçük iskender ve cezmi ersöz ün kahramanıdır nilgün marmara.
    ey iki adımlık yerküre
    senin bütün arka bahçelerini
    gördüm ben

    ise kayda değerdir.
    7 ...
  44. 23.
  45. ''bütün yalnızlıklarınızın ilenci
    korusun çoğulluklarınızı
    cinnet koyun erdemin adını
    maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
    hepiniz mezarısınız kendinizin...''

    asıl adı zelda nilgün marmaradır.

    Nilgun MARMARA "Kugularin ölüm öncesi ezgileri siirleri''ni birakarak 13 ekim 1987 de bekleme salonunu teketti. Ne beklenmeyen ne de garip bir varolustu bu. Zaten 29 yilini, hayatini, siirlerini ve rüyalarini ölümün kiyilarinda yasadi. ''Yerlesik yabanciginin acisini'' hissetti daima.

    Tutunamadi Zelda. Anlayamadi, anlamlandiramadi, alisamadi, varolamadi, katlanamadi. Ugrasti yazmaya calisti. Sayfalara kustu 29 yillik kisa yolculugunun gunluklerini...

    Kayip bir yolculugun hiç anlamsiz, trajik dizeleri kaldi geriye. Hissedebilenlerin hiçte yabanci olmadiklari kelimelerle dolu siirler, metinler ve bir de kirmizi-kahverengi bir defter... yitiris, tiksinti, kaybolus, kopus, ölüm!

    "Azimsanamayacak kadar ölmüsüm / Azimsanamayacak denli ölüyüm... Geliyorlar, bu evde dogan yeni bir ölümü görmeye; kosarak, düse kalka yuvarlanarak, sürünerek... Nasil olursa olsun; görmek için bu eski dostlarinin yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kivilcimlarini geliyorlar. Ölüm sessizligi, toz ve küf kokan evden ayrildiktan sonra seviniyorlar canliyiz diye."

    Hiçbir anlami yok hakkinda konusmanin yada cozmeye calismanin.
    Icine dustugu bu yasami sahiplenemeyen bir kucuk kizin varolus cigliklariyla tunellerde yiten yasaminin dingin melodileri sadece....

    ''Ve simdi yollarinda yasamin
    çiglik tünelleri kazimak
    ve susmak'i
    yazmak
    kalmistir
    isaretleyenlere..."
    8 ...
  46. 24.
  47. "ölümü sevdiği için mi öldürdü kendini
    başkasının ölümünü sevmediği için mi?"
    *
    4 ...
  48. 25.
  49. CANIM SIKINTI SINIRI

    Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine
    bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.
    Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri
    alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.
    Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım
    yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe
    zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutla tanrının
    yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.
    Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler
    yığılıyor, işte yetkin eşitlik...her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden
    satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana
    dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük