nihat genç ten sözlükçülere veryansın

entry9 galeri0
    ?.
  1. SANAL ÜFÜRÜKLERE TEK TEK CEVAPLAR

    Önce okuyun, hakkımda salladıklarını...
    "ülkücü geçmişini düşünce birikimi açısından avantaja
    dönüştürmekte başarısız kalmış; mor külhani tonunda punk solculuktan,
    yurtsever-miş gibi yapan milli-niyetçi nihilistliğe çabuk geçen,
    geçerken kavramların tümünün içini, kendi bildiği, o an içinden
    geldiği gibi dolduran, içinden gelenin de, getirenin de pişman olduğu,
    karşısında ona ayak yapanın sus pus durduğu;

    "bu topraklar"ın, anadolu'mun yanlış aşığı; konserve sevmez
    muhafazakar, pamuk a kızgın demokrat, herkesle mersin milliyetçisi, o
    gider tersine komünizan, biraz yunus ama gülmeyen ayva, ağlayan nar,
    kızgın fethullah; -ki ona da kızgın aslında- bir ben-i adem;

    dünyanın tüm ikonlarını -ki che'den başlar chavez'e ulaşır- yakasına
    rozetlemiş ama tv de muhabbete gitmek için bindiği dolmuştan inerken,
    diline pelesenk öncesi hepsini düşürdüğü söylenen, ajitatif tekrarın
    propaganda gücünü keşfetmiş otis-abimiz;

    batıya giden bir gemide, belki de doğru olarak, doğuya koşan; ancak
    koşarken kaptanı da miçoyu da ahçıyı da devirdiği için; yönünü
    yitiren, yelkeni yel almaz, aç kalmış kişi; -ki açlıktan ettiği
    küfürlere tapanlar da var-

    medyanın bilgi bombardımanı karşısında çaresiz kalan çok kişi gibi
    önce hippiliğe, oradan da yeni tür bir anarşizme sığınan; dinleyen
    kişiyi önce "doğru ya!" sonra "dur ya!" ardından da "yok ya!?" hür
    düşüncesine boğan; konuşmanın sonunda, bir ton odun çiğnetip, bir gram
    bal tadında sizi bırakıp kaçan;

    milliyetçiliği, devrimciliği, evrimciliği, sevr-imciliği temize
    çekmiş; dünyanın tüm iyi felsefelerinin özetini çıkarmış, dünyanın tüm
    kötülüklerine sanki bilmeden bulaşmış, kendisi dahil herkese kızgın
    adam; bir tek tv'de karşısında oturan ulu lama'ya kızmıyor- du...

    redingotu bir yıkansa, dünyanın momolarına "kirlenmek niye güzel
    olsun?" dedirtecek;

    saçlarını bir yıkasa, bir savursa bir yerlerde devirim -devrim değil
    ha- olacak; hiç sahnelenmeyecek bir oyunun sanal yönetmeninden rol
    çalıp sonra yönetmeni mesleğinden edebilecek, marjinal hayat okulunda
    tek tabanca, samimi tiyatrocu -iyi rol keser, inandırır manasında;

    övsem mi yersem mi bilmediğim, kalıplara sığmayan, kendi kalıbını bir
    zamanlar her sky turk cenginde yeniden döken; komplocu değil-miş gibi
    yapan, şahane "komple" teorisyeni;

    yerel köyün edebi öykücüsü kalmak yerine, fareli köyün pasaklı
    kavalcısı olmayı tercih eden ki çizmeli kedi kıyafeti nedeniyle
    fareleri ters yöne kaçırmasıyla meşhurdur; alınlık epeyi lafa sahip
    ama siz o laflarının bayraktarlığına soyunursanız birden sizi "kral
    çıplak" diye aleme reklam edip dımdızlak ortada bırakabilen sinirbaz
    kişi; günde iki kez şahane doğruları dile getiren zamane saat;

    aslında bir göl balığı ama okyanusa düşmekle şaşkın, küfürbaz
    balıkçının ağından yer sofrasına, ver veriştir dağından der deriştir
    bağına bir adımda zıplayan, kendi çöplüğünde peygamber olunmayacağını
    bilmekle yaralı, bu yüzden sürekli dünya değiştiren, cennetten ve
    cehennemden kovulmuş, arafta yaşamayı bir ilham kaynağı gören, bir
    rahatsız eder/konuşur/yazar kişi;

    karadenizdeki hamsi balıklarıyla fazla haşır neşir olmuşluğunun
    trabzonlular üzerindeki horon etkisi, pangaltıdaki kelebekleri yanlış
    sevgiden ölüme götürmüş diyorlar, biraz abartıyorlar ama biraz
    abartmadan da yaşamın çıplak gerçeğine dokunmak olanaksızdır; ki bunu
    kendisi en iyi bilen ve iyi uygulayanlardandır!

    onu kategoriye sokmak, övmek ya da yermek belasından kendini
    kurtaranlara ise yararı dokunabildiği de söyleniyor. çapı gökyüzünden
    avrasya'ya doğru daralmış da olsa aktarlar hala satıyor bu lezzetli
    keçiboynuzunu.

    (nuhungemisi, 04.04.2010 22:47)"
    Şimdi Cevap Verelim, dinleyin..
    Artık zaman zaman böyle şeyler yapacağım, yukardaki metni
    okudunuz, yeni ınternet neslinin tipik kusmuğu.. Bu 'kusmukları'
    inceleyelim, çünkü bu sallamacı kardeşlerden binlercesi türedi. Bir
    çok 'tuhaf' sözcüğü bolca sıkarak ne yapmak istiyorlar, şunu, dilden,
    edebiyattan, eserden hiç anlamayan 'yandaşlarına', bakın ben bu
    mevzuları iyi bilirim havası verip etrafına caka satmak.
    Bunların en meşhurlarını bilirim, oralarda sallayan nice
    ağbilerini tanırım, otuz yıl kahvede hayatta hiçbir şey yapmayıp
    sadece kağıt oynayarak hayat geçirirler, başaramamışlardır, eserleri
    olmamıştır, yapacakları tek şey kıskançlıkla hasetle ona buna laf
    geçirmek, bira ısmarlayacak birini bulurlarsa Bukowski takılmak. Yani
    kifayetsizliklerinin sonucu mecburi istikamet bunalım depresyon ve bu
    depresyondan kaosvari anarşistvari bir salata çıkartmak, yani, dünyayı
    yedim yuttum havası..
    Laf sallayan laf geçiren laf doğrayan bir insan önce 'laf'
    bilecek, sarayın hareminde dünya dışı yaşayan cariyeler gibi kendi
    aralarında Allah bilir neler sallamışlardır, ama istikballeri
    bellidir, hadım edilmiş hadımağasının bomboş apışarası.. O
    hadımağalarının da bunlar gibi kimlikleri yoktu, sarayın mahrem
    odalarında geceler boyu binlerce cariye içinde dolaşır dururlar, o
    'mahrem' şifreli yerlere ancak 'hadım' edildikten sonra
    girebilmişlerdir.. Çünkü ağbileri genel düsturu yani 'raconu'
    belirlemiştir, kimlerin üstüne salınacaklar kimler pohpohlanılacak
    artık yazılı olmayan bir anayasa haline gelmiştir, cin'ler önce bunu
    öğrenir..
    Bu cins böcekler, bu kül bırakmayan yazılarıyla bir küçük
    esercik, bir tiyatro, bir drama, bir sinema, bir hikaye, bir mizah
    dergisinde birkaç satır ya da bir reklam cümlesi olsun yazacak
    'nitelikte' olmadıkları için bu dördüncü sınıf sanal bitirimhanelerde
    yalancı kabadayılık yaparlar..
    Ankara Çankırı Caddesi'nin köprüye yakın sol tarafında da böyle
    pavyonlar vardı, ayıptır ama gerçektir kör topal kambur gibi özürlü
    kadınların iş tuttuğu dünyanın dibi yerler, oysa bu gençlerin çoğu iyi
    ailelerde büyümüş iyi okullarda okumuş ama ağbilerinin düşük omuzlu
    cümlelerini, topuğuna basılan yumurta topuk ayakkabılı cümlelerini
    taklit edebilmek için şekilden şekile ucubeye dönerler. Oysa Allah'ın
    vurduğu bu insanlık trajedisi kadınlar sabahın dördüne doğru birkaç
    şişe devirmiş Çubuk'un Bala'nın bilmem hangi köylerinden gelmiş artık
    ihtiyarlamış alemcilerini eğlendirmeye çalışırlar. Farklı tarafları
    yoktur, bu kadar eğik bükük cümleler ancak gece üçten sonra çarpılmış
    ağbilerinin gönlünü almak için.. Zavallı gençler kimlere ne hizmetleri
    veriyorlar..
    Anadolu argosunda bir laf vardır, esrarı çeken Trabzonlu,
    Erzurumlu, bir yudum çektiğinde kafasının iyi olduğunu 'sanki
    istanbuldayım' diyerek belirtir, bu kardeş de öyle, bu yazıyı
    yazdığında kendini artık Kafka mı sanıyor yoksa kopartılıp kazılmış
    apışarasını bu fiyakalı cümlelerle mi tamamlamak istiyor..
    Önemli değil, bunları da buraya düşüren aynı şey: kader'dir.. Bir
    baltaya sap olamamak korkusuyla yazılmış Sapların Soykırımı.. Şu
    belediyelerin orman özelliğini kaybetmiş araziler üzerine imar izni
    yasası var, onun gibi bir şey, orman değil, artık bu doğranıp kesilmiş
    çamların üzerine her türlü bina site inşa edilebilir..
    Sorularını anlamaya çalıştım, içinde işte sorulmuş bir soru var
    dediğim yerleri cevaplamaya çalışayım, hayatım Türkiye'de geçti, sağ,
    sol, islamcı her kesimde hayatım oldu, herkesin de böyle olmuştur, bu
    ülkede yaşayan herkes hangi mahallede hangi kurumdaysa bu insan
    kalabalıkları bu tür siyasi eğilimlerle değerlendirilir. Ancak ben bu
    siyasi eğilimleri 25 yaşımdan beri redettim, henüz 25 yaşlarında
    oturup Dün Korkusu'nu yazmaya başladım, yazılması baskısı 5-6 yıl
    sürdü, önce bundan söz edeyim. l988-89 yılına gidin hayır gitmeyin,
    bana Dün Korkusu gibi bir kitap gösterin.. Öyle sallama yok, 12
    Eylül'ü yaşamış herkese soracaksın, bu şiddet ortamını nasıl algıladın
    nasıl yorumladın diye, getirin sağdan soldan yazılmış herşeyi, önümüze
    koyalım.. Size otuz yıl müsaade, oturun böyle bir kitap yazın bakalım.
    Bu kitabı basıldığı otuz yıl öncesinden bugüne hangi edebi eser
    aşabilmiştir, bir söyleyin, bilelim.. Dramatik yapısı tamamen
    paramparça edilmiştir hem umutsuzluk ortamının hem diktatöryel
    baskının korkusuyla oluşturulmuş yeni bir biçim... Giriş çıkış
    yoktur.. Kahramanın iç dünyasında renkler tasvirler olaylar
    gelişigüzel düzende zincirlenmiş, neyse, daha nitelikli bir eser
    biliyorsan söyle, ki, mukayese şansımız olsun, mukayese olursa
    tartmamız ölçmemiz daha ölçekli olur ve sallamadan kurtulmuş oluruz..
    Birkaç yıl sonrasında yazdığım Bu Çağın Soylusu bir hastaneyi
    yine içerden anlatır, yine giriş gelişme sonuç yoktur, ancak
    yaşadığınız topraklarda bir 'kurum' bu kadar içerden çözümlenmemiştir,
    sağcılık, bürokrasi, hantal kurumlar, doktorlar, hemşireler,
    hastabakıcılar ürkütücü ve gerçek suratlarıyla ancak bu kadar sahici
    anlatılabilirdi. Şimdi 'sallıyorsun, üfürüyorsun' hadi Bu Çağın
    Soylusu gibi bir kitap okumuşsan tanımışsan ağbilere söyle,
    biliyorlarsa söylesinler..
    Ve sonra oturup 'Soğuk Sabun'u yazdım ve bu kitap sonrası
    'romancılığı' bırakmaya karar verdim, çünkü Soğuk Sabun'la bu ülkedeki
    entellektüel zekayı test edip ölçtüm, şimdi senin gibi sallayan otuz
    yıl önceki ağbilerinin roman, eser, drama, kurgu zekalarının
    zayıflığını görünce, roman arayışımı sona erdirdim ve bu kitapları
    tarihe bıraktım, bu eserlerin süpersimetrileri bugüne kadar
    anlayabilen çözebilen bir kişi dahi çıkmamışsa, bu 'eleştirmenim' diye
    geçinen acıklı insanların sorunudur..
    Ve anladım ki daha geniş kitlelere çalışmalıyım, deyip,
    hikayelerime başladım, şu anda yaşadığınız topraklarda hikayeleri en
    çok okunan yaşayan yazar benim.. Sen şimdi bu cümleme ne diyorsun? Bir
    hikayesi ikiyüzbin üçyüzbin okunmuş bir yazarı birkaç cümleyle
    bitireceğini sanacak kadar basit nasıl olabilirsin.. Yüzlerce hikaye..
    Bu hikayelerde çok başka şeyler denedim ama senin zekanın ilgilendiği
    yerlerden gideyim, mesela, yaşadığın topraklar da 'sağcılık' hiç bir
    yazar tarafından benim kadar eleştirilmemiştir..
    Bak küçük kardeşim, ben bir 'drama' ustasıyım, içinizde
    hikayeyi metni makaleyi en iyi bilen benim, çünkü en çok okutan en çok
    şaşırtan en çok sürükleyen ve edebiyatı en çok kitlelere yayan ben'im.
    Medyadaki osurukları bırak, gerçeğe bak.. Ben bunları söylesem de
    böyle söylemesem de.. Şimdi mesela yaşayan yazarlar içinde bu
    hikayelerden dahi iyi hikayeler yazmış birisinin adını söyleyeceksin,
    bu senden iyiydi diyeceksin.. Ben de öğreneceğim..
    Çok şey öğreneceksin. Şimdi içinden diyeceksin ki yahu adama
    bak kalkmış kendini medhediyor, bak böcek kardeşim, Yaşar Kemal fena
    bir yazar değildir, ama onu 1969'lu yıllardan beri şöhret eden
    Hürriyet Gazetesi'dir, Orhan Pamuk'u meşhur eden 85'li yılların
    ortasından beri medyanın tümüdür, tuğlaları dahi roman diye yutturdu,
    Yılmaz Güney iyi bir sinemacıdır ama arkasında koca bir sol ideoloji
    vardı ve hakkında onbinlerce yazı yazıldı..
    Bense daha 'sert' 'inanılmaz' birşey denedim, eleştirmeni,
    örgütü, medyayı, holdingi, arkadaş gruplarını, yandaşları, herşeyleri
    redettim, çünkü yazdıklarıma güveniyordum.. Eser'i kimse ayağa
    kaldırmak zorunda değildir, eser kendini gösterir.. Bugün aklınızın
    almadığı 'şöhreti' işte bu yüzlerce hikayenin sanat derinliğine
    borçluyum..
    Ancak kabul edersiniz ki puşt bir dünyada yaşıyoruz, kültür
    kurumlarını medyayı yönetenler tabii ki etraflarını yandaşlarını
    baştacı edecekler, oysa ben ölümüne bir muhalefete girdim, açıp 17 yıl
    aralıksız Leman'da yazdığım yazıları okuyacaksın, o meşhur solcu
    ağbileriniz elli yüz milyar doları bankalardan soyan medyanın
    kucağında oturup sessiz kalırken bir de benim yazdıklarıma bakın, öyle
    ki, bugün dahi hiçbir ınternet sitesinin yayınlamaya cesaret
    edemeyeceği yazılarım, evdedir, hadi göndereyim de bakayım
    yayınlayacak kadar gücünüz var mı?
    Ve senin ağzına abidik gubidik bu lafları öğreten ağbileriniz
    sallayarak üfürerek beni yoksayarak ve beni boğarak yani görmezden
    gelerek beni silmeye çalıştı, boşuna.. Öyle ki, şimdi sütunlarınızda
    övgüler düzdüğünüz ağbilerinizden biri bana katil dedi, yani aleni
    iftira etti, sütunlarınızda bana meczup, deli dediler, siz değil,
    şimdi hayranlıkla kaleme sarılıp övdüğünüz isimler.. Ne oldu? Ve bana
    yasak kondukça ve benim konuşmalarım engellendikçe kahkahalar atacak
    kadar eşsiz bir demokrasi özgürlük sahibi oldunuz?
    Hakkımda cevap verilmediği için üfürülüp üfürülüp
    kanunlaştırılmış onlarca iftira kabilinden laf var, mesela, bu Nihat
    Genç de hep aynı şeyleri söylüyor, insan denen mahluk utanma
    biliyorsa, oturup benim TV''de yaptığım dörtyüz saatin üstünde
    konuşmalarımı dinleyecek, yaşadığınız topraklarda siyaset felsefesi,
    kültür felsefesi, psikoloji, sosyoloji, folklor, tarih, bilim,
    uluslararası siyaset konularında yani çok çeşitli konularda ölçülerimi
    bilerek en çeşitli renkli konuşmaları yapan kişinin adı Nihat
    Genç'tir, senin gibi onbinlerce genç yüzlerce konu başlığını dünyada
    böyle şeylerde mi varmış tartışılıyormuş diye benden öğrendi..
    Bir başka üfürüp üfürüp kanunlaştırdığınızi iftira, Nihat Genç,
    küfür ediyormuş, bir, üçbin sayfaya varan yazılarımda üçyüzsaati aşan
    konuşmalarımda küfürlerimi toplasan iki satır etmez, evet iki satır..
    Bu küfür dediğim de Anadolu folklorünün köy atasözlerinin Nasreddin
    Hoca'nın fıkralarından süzülmüştür, yani kendim uydurmadım.. Ayrıca,
    Irak'ta bir buçuk milyon insan öldürülürken ya da Türkiye
    bankalarından yüz milyar dolar soyulurken ne söyleyecektim, 'ayıp
    oluyor beyler' gibi şirin cümleler mi, ben, canı yanan bir insanım, bu
    toprağın insanların da canı yanıyordu, feryattı, nidaydı, haykırmaydı,
    imdat mı, bağırdık, söyledik..
    Siz, önce, bu topraklarda önce ağbilerinizin sonra meşhur
    yazarlarınızın sonra alayınızın ekranlarda tek satır muhalefet yapmaya
    niye yeltenmediklerini hiç düşündünüz mü? Çünkü bir daha
    konuşturmazlar.. Herkes 'ortaya' konuşur, kabul edilebilir ölçülerle
    konuşur... Kardeşim Türkiye'de deprem oldu otuzbin insan öldü,
    Güneydoğu'da savaş oldu otuz bin insan öldü, Türkiye'de bankalar
    soyuldu, Irak işgal edildi, aydınlar yaka paça içeri atıldı, ne
    yapacaktık, susup oturmalıydık, ağbileriniz gibi yandaş TV'lerde geyik
    çevirseydik. Ya da sana benzer abidik gubidik ne dediği belli olmayan
    cümlelerden sabahlara kadar ekranları doldursaydık ve bu susturulma
    örtülme biçimini 'özgürlük' sanacak böceklere benzeseydik..
    iktidar medyasıyla savcısıyla herkesi bir şekilde işte
    sütunlarınızda saçmalayacak böceklere çevirerek iktidarını zaten
    çoktan kurdu.. Yapabileceğimiz tek şey, erkek gibi meydan okumaktır,
    aleni olmaktır, adımızla bedenimizle zalimin karşısına insani
    çığlıklarla çıkmaktır, çünkü biz böcek değil, insanız.. Sanal
    alemlerin sıcaklığı karanlığı editöryel numaraları herkesi cinleştirir
    böcekleştirir, olabilir sizin seçiminiz, ama biz insan kalmakta
    kararlıyız.. Düşmüş yasaklanmış altta kalan hiç kimse alaya alınamaz
    dalga geçilemez ama işte böyle yılanlar karanlıkta kimi nasıl niye
    ısırdıkları komutunu çözemez, sadece atıl denilir, atılırlar..
    Şüphesiz herkes her şekilde istediği şekilde saçmalama hakkına
    sahiptir ama bu bir mahfilin kifayetsiz kurbağalarının propagandasına
    dönüşürse, iş değişir..Herkesin şakıma söyleme uydurma hakkı var, ama
    yazılı basılı medyada hakkımda tek cümle dahi yasağı varken sanal
    yılansı tezgahlarda ismi üzerinde en çok üfürülen yazarım, bunun nesi
    normal..
    Hadi, üzmeyeyim seni, ağbilerinin yüzlerce TV'si var, bir
    tanesi olsun oturup benim yaptığım konuşmalardan hiç değilse bir
    tanesini başarıyla yapsın, ya da yüzlerce gazetesi dergisi var, hadi
    oturup bir tane hikayemin tadına birazcık yakın lezzette bir yazı
    yazsın, biz de okuyup sevinelim..
    Bakın kitaplarımı okuduğunuzda yazılarımı dinlediğinizde
    göreceksiniz, yaşadığınız toprakta en az tekrar yapan hatta tekrardan
    en çok kaçınan bir yazar olduğum için bu kadar seviliyorum, bunlar
    benim sırrımdır, ancak, yine sorularına karşılık olarak söyleyeyim,
    bundan on yıl önceye git, herkes Avrupa'ya gidiyordu, herkes AB'ciydi,
    açın yazılarımı okuyun sadece ben demeyeceğim ama yüksek sesle Doğu'yu
    haykırdım, Doğu Konferansını kurdum ve Türkiye'nin tüm komşularıyla
    kapılarını açması fikrini yazılarımla ve konuşmalarımla dillendirdim,
    bu düşünceler şimdi iKTiDAR oldu ve içinizde Avrupa'dan söz eden
    kalmadı..
    Bir küçük osuruktan yazıyı niye bu kadar ciddiye alıp karşılık
    yazdım, şundan, bu osuruk yazılardan yüzlercesi var, cevap vermeyince
    bir bok sanıyorlar kendilerini.. Mesela ben eser vermiş bir kimseye
    çok ölçülü cevap vermeye çalışırım, mesela ben, sansüre uğramış
    ambargo uygulanmış, kovulmuş, yok sayılmış bir yazara saygı duyarım..
    Mesela bir insan önce altta kalanların acı çekenlerin hakkı yenenlerin
    gaspa uğrayanların dövülenlerin yanında olmalıdır, başkalarından da
    bunu beklerim ve oturup okuyun beni, hayatım, sağcılık solculuk
    islamcılıkla değil, işte kimse dövülen ona sahip çıkmakla geçmiştir..
    Biraz da kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle babından söylüyorum,
    aynı sütunlarda, iktidarın bize uyguladığı sansüre göbek atıp eğlenen
    bu insanlar kendilerine 'özgürlükçü' diyor, insan evladı bu kadar
    nasıl saçmalar..
    Bir arkadaş güzel bir laf ettiğini sanarak 'ağbi soğuk dur cevap
    verme bunlara' dedi, 48 yaşına kadar soğuk durdum, ancak yalanlar
    iftiralar söylene söylene nerdeyse gerçek bir kanun haline geldi,
    ayrıca, soğuk duralım uğraşmayalım dedik yüzbin satan Türkiye'nin
    efsane dergisi Leman'ı işte bu soğuk duruşumuzla kaybettik..
    Yani yeni yetişen her nesle yeniden öğreteceksin, söyleyeceksin,
    anlatacaksın, yok kendini medediyor, yok kendinden bahsediyor
    suçlamalarının kompleksine sıkışırsan seni o zaman boğarlar, kendine
    güveniyorsan yüzyüze açık açık dobra dobra konuşacak anlatacaksın..
    Bakın onlarca yıl bu kışkırtıcı yazıları ciddiye almadım, sadece
    'bilgi yanlışlarına' dayanamadım, çünkü adam düpedüz yalan bilgi
    veriyor ve sallıyor, ancak şimdi, bu sütunlarda hakkımda uydurulmuş
    üfürülmüş ne varsa, kardeşim bizler aşktan geliyoruz, dayanamayız,
    kelimelerimizi kırbaç gibi sırtlarına indirmek zorundayım, yeri gelir
    dervişizdir ama yeri gelir kantin dırdırlarını sanal alem
    zırıltılarını önümüze laboratuvara getirip dışkıdır boktur püsürüktür
    irindir cerahattir demeden incelemek zorundayız..
    Bizi afallatan aşktır, gerisi hikayedir.. Bizler kimsenin önünde
    eğilmedik, eğilmeyiz.. Modern toplumda gücümüz yettiğince iktidarlara
    zalimlere karşı nasıl durduğumuz cümle alem dünya biliyor artık, ama,
    sanal alemlerde bir takım osuruktan iktidarlar oluşmuş, bu iktidarları
    da Tayyip iktidarı gibi sigaya çekmek boynumuzun borcudur..
    Ben ülkemin güzelliğine derinliğine tarihine lezzetlerine
    ırmaklarına aşık olarak büyüdüm, bu ağbiler gibi hayatım üç-beş
    Beyoğlu barıyla sınırlı kalmadı, bu ülkenin her yaylalasında her
    çiçeğin hakkı var üstümde, bunca eseri ve çabayı boğuntuya getirmek
    yuvarlayıp törpüleyip harcamak isteyen herkese karşı işte burdayım..
    Sizleri ciddiye alacak kadar saflığımı hala koruyorum. Dünyanın en
    tehlikeli mikrobunun 'kibir' olduğunu biliyorum, çocuktur, ciddiye
    alma, sallamış ağbi bırak gibi lafları doğru bulmam, tane tane oturup
    anlatacaksın, sabırla söyleyeceksin, kendini, işini, eserlerini, ne
    biliyorsan dilin döndüğünce en ahmaklara en kandırılmışlara en
    uçmuşlara dahi aşkla dervişlikle usanmadan söyleyeceksin..
    Dalgaları saymakla sonu gelmez ama dalgaları seyretmeye doymam
    ve dalgalar bazen çamurlu sular sel sonrası yılanlar ağaç kütükleri ne
    çok şey getirir, ama en çok boklu dere ağzında oltayla yakaladığım
    kefallere şaşırırdım.. Bu boklu derenin ağzında ne işi var ve boklu
    sularda büyüdüğü halde bu kefallerin eti niçin lezzetlidir..
    Şundan dolayı lezzetlidir, dereden ne gelirse koklar, bakar,
    inceler, yani boktur püsürüktür küçümsemez, sevgilinin gözündeki
    çapağa dalarsak sevgilinin dudaklarına uzanamayız.. Sadece yazılarım
    ve konuşmalarımın hazırlığına çokca çalıştığım için bunlara vakit
    ayıracak zamanım olmuyor.. Hakkımda iftiradır suçlamadır salmadır
    yalandır demeden ne kadar uyduruk üfürük soru varsa, o kadar cevabım
    olacak.. Ve ben işimin fırtınamın sarhoşluğundan bunlara vakit
    ayıramadım, hiçbir karşı rüzgar kanatlarımı yoramadı ve çünkü
    eserlerime konuşmalarıma dair henüz tek ciddi zeka unsuru bir soru
    alamadım, yani bu cehalet yüzünden henüz başlamadım cevaplarıma..
    Her aşk ifşaatla başlar.. Ve bizi yetiştiren aşıklar gözlerini
    kapatsa da aşıktır açsa da..
    iltifat övgü pohpoh gibi şekerlemeler suya hemen karışır, da, tuz
    suya fazla karışmadan gücün yettiğince çıkartacaksın..
    Ciddiye almayıp konuşmadığın herkes zihnindeki hayallere
    paranoyalara sığınır ve kendi canını mutlu kılmak için helaya bile
    gitmeden heryere her şekilde işeyip kusup durur. Ve hayatına yeni
    başlamış 17 20 yaşındaki gençler bu safra artıklarıyla büyüdükçe en
    büyük idolleri Seda Sayan'ın altıncı kocası olabilmek yarışı olur..
    Bu gençler çok tembel, çok, okumadan dinlemeden kahve ağzıyla barda
    sanal alemde kulaklarına çalınmış herşeyi gerçek sanacak kadar aşktan
    ve eserden uzak zavallı çocuklar, onları ancak sıkı ve uzun ve sahici
    eserler okumaya yönlendirerek muhatap edebiliriz, kültürümüze ve
    insanlığa karşı..
    Şu anda gecenin bir yarısı akıllarına gelen küçük duygu ve
    heyecan parçacıklarını büyük bir değirmene taşıyıp o değirmenin
    sahibini zengin yapıyorlar, bu kadar. Oysa o küçücük duygu ve heyecan
    parçacıkları zamanla olgunlaştırabilse ilerde yazılabilecek büyük
    eserlerin ilk kıvılcımları olabilir, ama değirmenci, o kıvılcımlar
    henüz eserleşmeden yani şekillenmeden yani ellerinden değil kalblerine
    sızıp daha orada oluşurken olmadan ham ham gecenin yalnızlığını fırsat
    bilip deşe deşe alıyor ve çocukların aceleci heveslerini
    yenemeyeceğini bilip pazara gelmeden mal, kapıyor yüzlerce küçük güzel
    şeyi henüz olmadan...
    Kalplerde ateş az az öğrene öğrene sabırla yavaş yavaş yanar,
    bunlar, bir kaç bira fondipleyip ya da neyse gaza gelip tüm
    hayatlarını ısıtacak aşk güzelliğini bir küçük kabadayılık
    gösterisiyle yok ediyorlar. işte sanal teknoloji bu gençleri
    dalgaların kayaları yalaya yalaya eriterek törpülenme şansı vermeyerek
    bu sert taşları uçurumundan aşağı fırlatıyor halkın köyün insanların
    ahalinin üstüne, gencecik çocuklar, fiyaka yapayım derken, paramparça
    kimlikleri, kişilikleri.. Ve kimlerin üstüne düştüklerini dahi
    bilmeden..
    Çok konuşacağız çok... Henüz başlamadım..
    2 ...
  2. ?.
  3. gereksiz bulduğum veryansındır. gereksizden kasıt içerik değildir elbet, kasıt burada her ünlünün her yazarın altına eleştiri yapılır. oturup klavyelerinin başlarında kahvelerini yudumlarken "dur lan şuna da sallayayım bunlar sözlük okuyor bak ben de meşhur olurum sonra bana da nuhun bilmem nesi derler" diyecek çok tip vardır. oturup bunlara cevap yazacağı vakti daha değerli kullanabilir o açıdan.
    1 ...
  4. ?.
  5. 'nihat genç'ten sözlükçülere veryansın' değil, 'nihat genç'ten sözlükçülere kapak, sözlükçülere öğüt, tokat, altın, akıl ve fikir'dir.

    anlayana...

    ama şahsım adına şuna eminim ki; bu yazıyı en çok okuması gerekenler, üç satırdan ileri gidemedikleri halde, yine ve yeniden abuk subuk yorumlarla, mevzu bahis rahatsızlığı desteklercesine, 'evet biz geri zekalıyız', 'biz gerçekten de böceğiz' dercesine kendilerini belli edecekler.

    ben bu yazıdan payıma düşeni aldım ve sonuna kadar hak verdim, darısı diğer herkesin başına.
    2 ...
  6. 1.
  7. --spoiler--
    şu anda gecenin bir yarısı akıllarına gelen küçük duygu ve
    heyecan parçacıklarını büyük bir değirmene taşıyıp o değirmenin
    sahibini zengin yapıyorlar
    --spoiler--

    allahıma sana diyo zall. haklı mı yoksa la.****
    1 ...
  8. 2.
  9. 3.
  10. zall a da ayar vermiştir.

    Şu anda gecenin bir yarısı akıllarına gelen küçük duygu ve
    heyecan parçacıklarını büyük bir değirmene taşıyıp o değirmenin
    sahibini zengin yapıyorlar, bu kadar. Oysa o küçücük duygu ve heyecan
    parçacıkları zamanla olgunlaştırabilse ilerde yazılabilecek büyük
    eserlerin ilk kıvılcımları olabilir, ama değirmenci, o kıvılcımlar
    henüz eserleşmeden yani şekillenmeden yani ellerinden değil kalblerine
    sızıp daha orada oluşurken olmadan ham ham gecenin yalnızlığını fırsat
    bilip deşe deşe alıyor ve çocukların aceleci heveslerini
    yenemeyeceğini bilip pazara gelmeden mal, kapıyor yüzlerce küçük güzel
    şeyi henüz olmadan...
    3 ...
  11. 4.
  12. 5.
  13. bir çok kişi eleştirilir,pek çok kişiye küfür edilir,iftira atılır ama nihat genç bir tanedir adam yerine koyup buna cevap verir, helal olsun.
    0 ...
  14. 6.
  15. tamamını okuyup nihat genç'e hak verdiğim yazıdır. kendimi nihat genç yerine koyup düşündüğümde bu eleştirilere ben de dayanamazdım, ben de buna benzer bir yazı yazardım. ancak kendisinin önemli bir hayranı olmama rağmen kendisinin birkaç sözlükçü üzerinden, tüm sözlükçülere giydirmesi yanlış olmuş. ama dediğim gibi onun yerinde olsam ben de aynı hataya düşerdim, bu açıdan çok da haksız sayılmaz.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük