nihat behram

entry37 galeri0 video1
    37.
  1. Kendinden sonrakileri toplumcu şiiri ile etkilemiştir.
    Halk şiiri geleneğinden biçimsel olarak yararlanmıştır.

    Hayatımız üstüne şiirler, dövüşe dövüşe yürünecek, hayatı tutuşturan acılar şiirleridir.

    Ayrıca dar ağacında üç fidan önemli anılarıdır.
    0 ...
  2. 36.
  3. Ne demeli şimdi
    Bir çiğdemin toprağı yırtışını seyredişim
    Göğe mi dokunmalı, ucuna mi körpe filizin
    Öyleyse karanlık sokaklarda koştuğumu düşün
    Ay gene bir kadın gibi sarkıyorken denize
    Dirseklerimle böğrüme gömdüğüm titremeyi düşün
    Oradan göğsümü kaplayışını soğuk bir terin
    ilk sözcüğü anlamla birleştiren çocuğu düşün
    Onun kavradıkça derinleşen şarkısını
    Vay perçemle günün huysuzluğu dolaşan kısrak
    Vay acemi öpüşlerden gövdeme boşalan acımtırak haz
    Telaş, kıvranış parıltılı gözlerdeki atılganlık
    Ya görevin ne senin görevin
    Oynaşmak değil mi içimdeki savaşmak duygusuyla
    Ve benim nevresimim kararmışsa kirden, rutubetten
    Sarhoşsam gülümseyişlerden ağlayışlardan
    Ve kaynak sularıyla üstüme yağan aydınlık hulyaları
    Senden gelen ısıyla koruyorsam
    Ne demeli simdi
    Ey serçelerin sabahlarla doluştuğu cıvıltı
    Ey bir romanın olur olmaz yerinde dikkatti çeken hayal
    Kalbimi çevreleyen sevda gözeneyi
    Acıyış, şefkat, umursayış, hırçınlık seli
    Beni düşün öyleyse
    Beni hayretin ve karanlığın eşiğinde
    Beni fitillerde başlayan bir fısıltı
    Anında ilk satırı yazarken bir bildirinin
    Kulaktan kulağa dolaşan haberlerin bağrında
    Beni dar camlarda değil
    Bir bulutun seyrinde düşün
    Burada ortasında sıçraya sıçraya kabaran alevlerim.
    2 ...
  4. 35.
  5. Siyasetine bakmadan yazdığı satırlarda gözün, kalbin, vicdanın gezdirilmesi gereken şairlerden...

    Haydi dedim yüreğim gidelim bu şehirden;
    Bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden!
    "Yorgunum;
    Çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var"
    Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğun tadına;
    Düşmanlarım ulaşamazlar..."

    Nihat Behram
    0 ...
  6. 34.
  7. Babası ataol behramoğlu dur. Ya musevi ya ermeni gibi birşeylerdi.
    0 ...
  8. 33.
  9. sanatçı değildir.

    dikkat: çaylakken 40 karakterden daha kısa entry giremezsiniz. (17)
    0 ...
  10. 32.
  11. acemi öpüşlerden gövdeme boşalan acımtırak haz
    telaş, kıvranış, parıltılı gözlerdeki atılganlık
    ya görevin ne senin görevin
    oynaşmak değil mi içimdeki savaşmak duygusuyla..
    0 ...
  12. 31.
  13. artık yurt'ta yazan ve 20 mart'ta yayınlanan "Darbenin gerçek kaynağı" başlıklı yazısıyla doğru tespitler yapan yazardır:

    Darbenin gerçek güç kaynağı

    Egemenlerin en güçlü darbe silahlarından biri medyadır. Ordunun, emniyetin, gizli istihbarat örgütlerinin gücü medyanın gücü yanında ne ki? Asıl korkutucu güç medyadır. Napoleon’un, “Üç gazete beni yüz sancaktan daha çok korkutur!” sözünde bu anlam gizlidir.

    Ordunun tankı, topu, tüfeği varmış! Silahın en âlâsı medyanın kendisidir. Etki gücü, etki alanı ile atom dahil, silahların hiçbiri onunla yarışamaz. Gücü, en etkili darbe silahı odur. Medya ile yapılmamış ve medya ile yapılanmamış bir darbe var mı? En tazesi ve en yakınımızdaki AKP Sivil Darbesi’dir. Ki yapılma ve yapılanma sürecinde AKP’ye silah olmuştur. Bu anlamıyla da silahlı bir darbedir!

    3. Dünya ülkelerindeki ABD güdümlü sivil ve askeri darbeler saymakla bitmez. Bir o kadarı da hazırlık aşamasındadır. Bunu söylemek için kahin olmaya gerek yok; CIA’nın belgelerine, emekli ABD ve CIA yetkililerinin anılarına bakmak yeter. Bu ülkelerdeki darbelerin hamur teknesi ve oklavası ABD ve CIA’dır. Yerli malı olan sadece tuzu, biberidir. Ambalaj ve servisi medyanın görevidir. Darbenin hazırlık süreci ve yapılanmasında, o ülke medyasında, ABD’de eğitim görmüş yazarların türemesi, ABD çıkarlarıyla çelişen yazarların ayıklanması rastlantı mıdır? Afrika, Asya, Latin Amerika’ya falan bakmak zorsa, Türkiye’ye bakın yeter. Medyada AKP cilacıbaşılığını kimler yapmış; sola saldıranlar kimler? Dün Libya’ya, bugün Suriye’ye karşı ABD savaş düdüğünü kimler üflüyor? Kimlik bilgilerini araştırın, en sivrilerin ABD’de “Ortadoğu siyaset ilişkileri” üstüne eğitimli olduklarını görürsünüz.

    RTE, “Milletimizin iradesiyiz” dese de, seçilecek hükümeti çoğunluğun belirlediği sadece bir palavra. Bırak, kontrolü altındaki ülkeleri, kontrolü dışındaki 3. Dünya ülkelerinde bile halkın iradesine saygının “S” si ABD’nin lügatinde yer almaz. Kendi piyonu medyayı besler de besler. En taze örneği Venezuela. Her girdiği seçimde halkın ezici çoğunluğunca seçilmiş Chavez, ABD’ye ve piyonu liberal zibidilere göre “diktatör” sayılmış, hem de açık ara kazandığı her seçimin hemen ertesinde ABD destekli sivil, asker darbe girişimlerinin hedefi olmuştur. ABD çıkarlarıyla çelişip de askeri ya da sivil darbeye hedef olmamış 3. Dünya ülkesi yoktur. Bunun en çıplak göstergelerinden biri de Türkiye’dir. Ülkemizdeki son ABD darbesi, “seçimle” yapılan “AKP Sivil Darbesi”dir. Darbenin hesapları AKP’nin kurulma öncesine dayalıdır. Ordu, bürokrasi ve siyasette ABD güdümlü cemaat güçlendirilmiş, medyaya cemaatten ve sol döküntüsü liberallerden kadro devşirilmiştir. Bu kadrolar, “Ortadoğu siyaseti” konusunda ABD ‘de eğitim görmüş türeme tiplerle süslenmiştir. Sivil darbeye uygun hale getirilmiş ortamda AKP kurulmuş ve birkaç ay sonra da iktidar olmuştur. Seçim sonuçlarını ABD Sefirinin AKP Genel Merkezi’nde RTE ile birlikte izlemesi, seçimin aynasıdır.

    “Darbe yaptık” mı diyecekti? “Hükümetin demokratik yoldan değiştiği” söylemi de, “Seçim sonucunu dindar halkın oyu belirledi” yorumu gibi palavradır. Dindarlıksa, Erbakan’ın dindarlığı hem yereldi hem içten! Sivil darbe manipülasyonunda medya çok etkin rol oynamıştır. Sanat çevrelerinin ünlülerinden, profesörlere dek soldan devşirme liberallerin TV ekranlarında, gazetelerde birden bire mantar gibi türediği o günleri bir düşünün! Solun bütün değerleri (en fazla da, askeri darbelerin zulmüne karşı mücadele mirası) liberal deformasyonla AKP sivil darbesine ortam için kullanıldı. Bu sivil darbenin namlusu medyadır. Bugün hükümet eden ve hedefi “tek şeflik” olan sivil darbe, polis ve askeriyle sadece emekçiye, öğrenciye, memura değil, yandaş medyasıyla da tüm topluma karşı “orantısız güç” kullanmaktadır. Askeri darbelerde olduğu gibi, yargıdan eğitime en hayati toplumsal kurumlar dinci, gerici ve ABD’ci tek şefliğin denetimindedir. Büyük medyada “demokrasicilik” tek kale maç halinde oynanmaktadır. Sistemin, kendiyle “uyumsuzluk” gösterenleri ayıklaması, ilk dönem destekçilerine dek dayanmıştır. Düşünün ki, AKP’nin seçim ve yapılanma sürecinde medyada kullandığı “suni tatlandırıcı”larına dahi tahammülü yok! Eh, iktidarın medyası, yapısının da aynası!
    0 ...
  14. 30.
  15. 1 ekim'de yayın hayatına başlayacak sol gazetesi'nin yazarlarından olacak, aynı zamanda tkp üyesi, devrimci ozan, şair.
    1 ...
  16. 29.
  17. Grup Yorum Bağımsız Türkiye Konseri'nde okuduğu şiirle yürekleri alevlendiren, yüreğimize umutlar eken güzel adamdır.

    &feature=related
    0 ...
  18. 28.
  19. yarın türkiye komünist partisi üye ve dostlarının ankara'daki "sosyalizm kazacanak!" buluşmasında elbette olacak, komünist şair.
    şöyle bir çağrısı var:
    "Sosyalizm kazanacak" sözüyle "insanlık kazanacak, yaşam sürecek, insana yaraşır bir dünyamız olacak, zulüm ve sömürü son bulacak" gibi sözler benim inancımda aynı anlamı taşırlar. "Sosyalizm kazanacak" diye haykırmak ilkin bu nedenle benim için çok önemlidir. Sonraysa, tabii ki o sözün gereğini yerine getirmek. Yani gerçekleşmesi uğrunda dövüşmek. Özelde yurdumuzun genelde dünyanın içinde debelendiği zifiri karanlıktan kurtulabilmesinin biricik yolu budur: Sosyalizmin kazanması. Şan olsun sosyalizmin kazanması için yüreğinde kavga kıvılcımı taşıyanlara, 29 Ocak etkinliğine güç verenlere selam olsun!
    0 ...
  20. 27.
  21. iki haftada bir çarşamba günlerinde haber sol'da yazan dava adamı. bir tanesini de alıntılayalım hatta.

    seni.... che

    ünlü şilili şair pablo neruda, anılarında, che’yi son kez, bir gece yarısı, havana’da gördüğünü yazıyor. che o günlerde ekonomi ve maliye bakanlığı görevini yürütmektedir. buluşmalarını şöyle anlatıyor: “che çizme ve savaş urbaları giymişti. kemerinde tabancalar vardı. giyimi büronun havasına uymuyordu. pek belirli bir arjantinli şivesiyle, açık havada, ovalarda ve iki çobanpüskülü çalısı arasında konuşmaların adamıydı. kısa cümleleri, bir gülümsemeyle sona eriyordu. bakışları, gözlerim ve banka odasının karanlık penceresi arasında gidip geliyordu. küba’ya bir kuzey amerika saldırısı olasılığını görüşüyorduk... bolivya dağlarında, en son anına kadar, arka çantasında iki şey taşımış hep. aritmetik defterini ve benim büyük türkü şiir kitabımı... şimdi, o tarihten dört yıl sonra, şiirlerimin ona ölümde arkadaşlık ettiğini düşündükçe titriyorum.”

    bu satırların yazılışından bir süre sonra ve che’nin vuruluşundan altı yıl sonra, şili’deki faşist darbe günlerinde, bu kez de neruda yaşamla ölümün kesiştiği noktadan bakıyordu dünyaya. cortazar’ın değimiyle, “bakışları che’ninki gibi, teslim olmadan ölenleri“ anımsatıyordu.

    kübalı şair nicolas guillen, “kumandan che“ şiirini, guevara’nın vurulduğu haberini aldığında yazmıştı. ekim 1967’de: “vuruldun fakat / sönmedi yüreklerimizde yaktığın ışık“

    nicolas guillen, yankısı yüreğine vuran ışıkta parıldayan sözcüklerini, che’nin, yaşamla ölümün kesiştiği noktada, yeryüzüne saçtığı kıvılcımlardan toplamıştı: “her yerdesin / kızılderililerin bakırdan rüyalarında / dalga dalga isyanında karaderilinin / petrol kuyularındaki, tuzlalardaki ömürde / korkunç çaresizliğinde muz bahçelerinin / kesimhanelere yetiştirilen sürülerin yayıldığı pampada / ve şekerde ve tuzda ve kahvede / öldürüp yok etmek istedilerse de seni / dökülen kanda yaşıyorsun / kumandanımızsın / dostumuz“

    söylediği her şey gerçekti. aynı gerçeği, fidel castro şu sözlerle niteliyordu:“tarihte bir kişinin, bir ismin, bir örneğin, bu kadar kısa bir zamanda ve böylesine güçlü bir tutkuyla evrensel bir nitelik kazanması son derece enderdir. ya da hiç görülmemiştir.“

    yunanlı şarkıcı, “kumandan che guevera“ diye başlıyordu şarkısına. meksikalı ressam, direniş simgesi olarak “che’nin ölüme gülümseyişi“ni işliyordu duvara. fransız düşünür sartre,“ben bu adamın, yalnızca bir aydın değil, çağımızın en yetkin insanı olduğu kanısındayım“ diyordu.

    filistinli mücahitten perulu gerillaya, kürdistanlı peşmergeden afrikalı özgürlük savaşçısına dek, asturias’ın deyimiyle, “yeryüzünde kahramanca özveri ruhunun simgesi“ olmuştu. varlığını, ölümle yaşamın kesiştiği noktaya dek taşımadaki insani hünerinden geliyordu bu. öyle ki, ölüm barajında sönmüyor, kıvılcım olarak tekrar yaşama dönüyordu. üstelik yaşlanmıyordu artık. lorca’nın, köpüklerle ışığın öpüşlerini ölümsüz kılan ırmakları; mayakovski’nin, inancın örsünde şekil verdiği öfkesi; marti’nin, çıkarsız halk sevgisiyle büyüttüğü sevinçleri gibi, hep genç kalacak yaşlanmayacaktı. çünkü, politikanın ‘ihtiyatlı gelişme taktikleri‘ ne aldırış etmeyen bir şiir gibi, yaşamını halkın yaşamına kıvılcımlarla yazmıştı. içtenlik, coşku ve cesaretle…

    kuşkusuz ki, diğer erdemlerinin de yanısıra, che’nin varlığına şekil veren erdemleri, sadece bir devrimcinin değil, onuruyla yaşamak isteyen, üretmek ve yaratmak isteyen herkesin taşıması kaçınılmaz olan erdemlerdir. bu duygular yaratan ve üreten insanın bileğitaşlarıdır.

    che vurulduğunda, küba devrim konseyi, 8 ekim’i “kahraman gerilla günü“ olarak ilan ediyor ve “onu ölümsüzleştirmek ve anısını gelecek kuşaklara örnek olarak aktarmak için gerekli olan her şey yapılacaktır“ kararını alıyordu.

    fotoğrafları, direniş simgesi olarak mitinglerde taşınmış, adı baş eğmezliğin simgesi olarak silahlara kazınmış, duygusu halka bağlılığın simgesi olarak şarkılara, şiirlere işlenmiş, anıla geliyor che.

    anılmanın başka türleri de var. ‘dallas şapkası‘ yla, teslim olmanın en iğrenç kılıklarına girip ‘yankee emperyalizmi’nin önünde halk düşmanlığı dansı yapanları da anıyor insanlık. anacak. zorbalığın köpürdüğü günlerde, korku ve çıkar hesaplarıyla karanlık mahzenlere saklananları da. dönekleri, teslim olanları, başeğenleri, satılanları da. beş kuruş karşılığında, zorbaya kapıkulu olup, halkına tuzak kuranları da anacak insanlık. köy korucularını, devlet yardakçılarını, ellerine halkın kanı bulaşmış katilleri de. devrimciliği, burjuvazinin güdümünde, içi boş gevezeliğin sınırlarına kilitleyenleri de; faşizmin ‘gerilaya ölüm‘ borusunu öttürenleri de anacak, fakat nefretle.

    seni ise che, yeryüzünün kıvılcımlarından topluyor insanlık. şarkılarla, şiirlerle…

    “yürüyorsun
    yüreğin, silah ve sözün fırtına ve yediveren gülleri…
    yürüyorsun, yarıçıplak göğsünü gere gere
    durmak yok senin sözlüğünde…
    selam sana guevara.
    0 ...
  22. 26.
  23. bugün tüyap'ta gördüğüm ve arkadaşımın kitabını imzalattığım yazar. kendisi isviçre'de yaşıyormuş kısa bir sohbetimizde söyledi yurt dışında yaşama sebebini türkiye'de kitaplarının yasaklanması olarak söyledi hak vermedimde değil o yüzden konuyu üstelemedim.

    kitabı imzalarken "insanın insanca yaşadığı bir dünya dileğiyle..." olarak imzalamıştır.
    2 ...
  24. 25.
  25. behramoğuları ailesinin en küçüğü.
    abi esaslı şair ataol,
    bir başka abi hükkam, kıranta namık,
    esaslı dost.
    nihat
    belli ki
    boynuz kulağı geçmiş.
    0 ...
  26. 24.
  27. asıl adı mustafa nihat behramoğlu'dur.
    0 ...
  28. 23.
  29. 1995 yılında dyp şişli binası önünde nöbet tutan rüştü erdem isimli polisi, çapraz ateşe alarak öldüren grubun içinde yer alan sibel yalçın'a "selam yoldaş selam sana selam silah elde düşenlere" dizeleriyle başlayan sibel yalçın destanı isimli şiirle selam eden adam.
    0 ...
  30. 22.
  31. (bkz: darağacında üç fidan)
    (bkz: ser verip sır vermeyen yiğit)
    kitaplarının yazarı ayrıca ahmet kaya'nın bazı parçalarının da yazarıdır. Okunması gereken bir yazardır.
    0 ...
  32. 21.
  33. güzel bir sohbet sırasında tanışma imkanı bulduğum gönül insanı, dava adamı.
    (bkz: ozlemin dili olsa)
    0 ...
  34. 20.
  35. ÖZLEMiN KADAR

    Toprağın iştahıyla dallardan
    kuruyan yaprakları topluyor rüzgar
    üşüyen çocukların teniyle kelebekler
    sindi solgun çiçeklerin dibine
    göğün karaşın kıvılcımları kırlangıçlar
    tel tel sıyrılıp bulutlardan
    göçtü uzaklara
    yaz bitti...

    Nasıl isterdim, ah yazgımı değiştirmek
    öpüşür gibi sessizlikle
    su içen bir ceylanın
    halka halka dudaklarından
    çakılların, yosunların köpükteki nazına doğru
    başıboş
    akıp gitmek bir derede...

    Zift ve kemik arasında sıkışıp
    ezilmiş filizin uğultusuyla
    taşıdığım ruhumdan utanarak
    otları dinliyorum
    ne başka sızım olsaydı keşke
    ne başka sözüm artık
    kaçsam, kaçıp gitsem buralardan
    kederi beni daha fazla boğmadan
    uzağında bulandığım kırların...

    Koynumda özleyişin kusursuz ürpertisi
    güvercinlerim
    ve ömrüm sıra huylarıma dolaşan
    çocukluk günlerimdeki telaş
    ah, sadece şiirle yaşasaydım
    giziyle düşteki ışıltının
    dallara kuşlar ve sincaplar kadar yakın
    gülüşleri dolunnay
    öpüşleri sarmaşık
    güzelimi her sabah
    salkım salkım leylaklar
    yağmur ve gonca kokusuyla anarak...

    En yüce yaratıktı oysa
    ateşi ve sevdayı bulurken insan
    yazık ki artık
    bir kelebeğin titreyişleri kadar olsun
    sahici gelmiyor bana
    sorsalar, söyleyemem yeniden
    hangi şehrin renkleri gökyüzünün dengidir
    ya da yolununca gönlündeki sümbülü
    küskün öten bülbülün
    derdini kim üleşir;
    çölden kopan rüzgar bile
    ufkunu böylesine onulmaz
    böylesine arsızca ağılayan insandan
    daha kumsuz daha nar...

    Çaresiz dinecek bu çile bir gün
    tırnak ve nasır gibi ruhumda katılaşan
    bereketsiz bu kalabalıktan
    soluyup alacak beni duldasına doruklar
    durulaya kurulaya büyütmek için
    yeni doğmuş kuzuların sesiyle
    toprağını kayalardan emziren hızıyla yaylaların...

    Güzelim, serçeler mi taşıdı sana
    bahçelerden, çimen çimen
    karadut oyası zülüflerini
    çiğdem tüten gamzeleri omuzlarına
    kırdan mı sardın
    yad ellerden esen yelde sevdalın mı var?

    Unutma: hiçbir şey yakışmıyor kalbime özlemin kadar.
    0 ...
  36. 19.
  37. yağmur yağsa sağnak olsun isterim
    dere köpük köpük aksın,toprak
    nefes alıp göğe baksın

    rüzgar çıksa,ağaçlar ıslıklansın isterim
    kanatları ışıklanıp,kırlangıçlar
    sürüsüne sürü katsın

    yola çıksam,dağlar taşlar sese gelsin isterim
    sürüp gitsin beni yamaçların şarkısı,ömrüm
    bir ucundan bir ucuna yeryüzü tütsün

    aşka düşsem,bağrım orman dilim ırmak olsun isterim
    dallar dalgalarla buluşsun,rüzgarında
    yarim uyusun

    yüksekteysem uçmak isterim
    kanatlanıp boşluğunda uçurumun,ruhum
    derinliği ölümüne tatsın

    alçaktaysam çıkmak isterim
    dişlenip tırnaklanıp, ufkum
    dorukların ayazına ulansın

    taşta bile taşmak isterim
    aşmak durgunluğu,nefesim
    köklenip çiçek açsın

    nihat behram
    0 ...
  38. 18.
  39. Eski TKP/ML'li,yeni TKP'li sol kesimin sevilen bir şairi.
    Edit=THKO'luymuş.
    2 ...
  40. 17.
  41. YiNE DE GÜLÜMSEYEREK

    Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız
    yıldırımlarla ağmış,
    ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış
    kaburgamız,
    dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifir
    uçurumlar,
    yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin
    yaşından
    incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği;
    şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş,
    sesimizde sendeleyen bir keder,
    uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden;
    ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin.

    Ne azgın canavarlar üstüne yürümüşüz bir demet
    çiçek için,
    neyimiz var neyimiz yok vermişiz bir narin dilek için,
    yıllarını taş duvara örmüşüz ömrümüzün bir hırçın
    yürek için;
    şimdi çevremizde yosunlaşmış sessizlik,
    yabanıyız gittiğimiz her şehrin, çiğdemsiz, kükremesiz,
    kimsecikler sezmiyor boynumuzdan didişen örümceğin
    zehrini;
    ziyanı yok, nasıl olsa nabzımızda durulanır yaşamanın
    iksiri.
    Ne güzel sevmişiz, ağzımızda mavi bir tat kekremiş,
    ne sızılar sarmışız yumuşacık öpüşlerin çığlığını kuşanıp,
    şafaklar tutuşkunu şarkılar yuvalanıp ne mintanlar yırtmışız,
    şimdi usulcacık ürpersek kara gece uykumuz kaçacak
    kadar delik
    üstümüz çimensiz tepeler gibi bereketsiz, örtüsüz, serin;
    ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün çayırları ipekten,
    bakışımız lekesiz.

    Ne masalar düzmüşüz kıvrımları gümüş, kakmaları sedeften,
    ne milyonlar yanından başeğmeden geçmişiz, huyumuz
    değişmemiş,
    hayatımız günbegün çarpışarak yaşanılan sırların ürünüdür;
    şimdi kar altında avcumuz, avurdumuz ilaçsız,
    ıssızlaşmış sabahlar, yoksunluk arsızlaşmış,
    kaçışır yolumuzdan gölgesini de alıp o şaklabanlar
    inildesek açlıktan;
    ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün dağı taşı altından.

    Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz.
    ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz,
    bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden;
    şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk,
    nicesi elsıkışların sahtekar çıkmış.

    - Bizi eşkiyalar soymamış abi
    muhabbet yıkmış!

    Nihat Behram
    3 ...
  42. 16.
  43. yılmaz güney'in hapishane yıllarında sanatsal faaliyetlerini pratiğe dökebilen kişi. ayrıca kaliteli bir kişilik olarak söylememizin abartı olmayacağını düşünüyorum.
    2 ...
  44. 15.
  45. Sihriydi tutkuların. Şiir bitti!
    Solunarak süzülen tılsımı kalmadı gönlün..

    Şiir bitti! Kurudu esin çağlayanı umudun
    Dindi suların tendeki çılgın uğultusu
    Öpüşlerden düşlerin filizleri yolundu
    Kimse ağlamıyor özlerken..

    Şiir bitti! Uçukladı dudakları sevginin
    Bakışlar yapayalnız, yalnızlık çırılçıplak
    Gülüşler kuşsuz, kıvılcımsız
    Can bitkin, dil tutsak..

    Şiir bitti! Bulandı yüreğin özgür sesi
    Teslimiyet başıboş
    Yiğitlik evcil
    Onur sessizce köreldi gözevlerinde
    Dişlerin arasında bilendi küfür: paslı, keskin
    Oyuncu arsız, seyirci bezgin
    Ne dövüş soylu ne seviş
    Çığlığı duyulmuyor sevincin..

    Şiir bitti! Söndü içtenliğin güven ateşi
    Sevgilin zehrin kılabilir gizemli anıları
    Dostun katilin olabilir
    Nefret hırçın, şefkat uyuşuk, merak sinsi
    Acının sırdaşı ayrılıklar uluorta kudurgan..

    Şiir bitti! Tozlandı hançeresi sezginin
    Susan da ikiyüzlü konuşan da
    ihanetin sinmediği giz unutuldu
    Yalan doruklarda çığırtkan

    Şiir bitti! Bozuldu ışıktan büyüsü duyguların
    Korkunun da ucuzları türedi coşkunun da
    Erdem sığlaşıp özüne yabancılaştı
    Dal kuru, dalga uysal
    Herkes her şeyin sahtesine alışkın...

    Şiir bitti! Soldu içli sesin beslediği tomurcuk
    Alaycı çalgıcılar dökülüyor şarkılardan
    Hüzün sürgün, aşk yılışık..

    Şiir bitti! Dindi rüzgârı tükenmez gücün
    Ağıtlar yetim, türküler öksüz
    Zalim yaradana pervasız, mazlum ölümüne çaresiz..

    Şiir bitti! Soğudu tezcanlı yüreğin yanardağı
    Ne dövüşün külhanı kaldı ne sevişmenin
    Suskunluk kanıksandı, kabalık azgın
    Ne Dadal'a sadık halk ne Karacaoğlan'a
    Sokakta sabrın tiryakisi ruhsuz bir kalabalık..

    Tek umut ki - yaşam bitti demeye varmıyor dilim -
    O da çocukların sesleri..

    isyan edin isyan edin isyan edin!

    kendisinden dinlemek için; http://haber.sol.org.tr/video/9713.html
    4 ...
  46. 14.
  47. 13.
  48. ibrahim kaypakkaya' nın mezarını kitaplarının telifiyle yaptırmış, kitap yazarken paraya önem vermediğini, yani siyasi konuları ticaret malzemesi yapmadığını herkese göstermiştir.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük