Bir türküsünü yazdırıp izmalaması için kendisine sunmuştum. Kalemi eline alıp yavaş yavaş kötü bir yazıyla yazdı, imzaladı ve sonra yüzüme bakıp "okuma yazmayı kendim öğrendim, kusuruma bakma biraz kötü" dedi. işte o zaman daha çok sevdim onu. allah şifa versin büyük üstad.
bozkırın tezenesi...
cahildim dünyanın rengine kandım
hayale aldandım boşuna yandım
seni ilelebet benimsin sandım
ölürüm sevdiğim zehirim sensin
evvelim sen oldun ahirim sensin
sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
gönülüm inanmıyor ayrıldığına
gözyaşım sen oldun kahirim sensin
evvelim sen oldun ahirim sensin
garibim can yıkıp gönül kırmadım
senden ayrı ben bir mekan kurmadım
daha bir gönüle ikrar vermedim
batınım sen oldun zahirim sensin
evvelim sen oldun ahirim sensin
Bu sözleri yazan bir insan evladı olamaz dedirtecek kadar hisli, bir o kadar da mütevazi bir insan...
türk halk müziğinin kilometre taşlarındandır. bu sıralar nil karaibrahimgil'in bir röportajı yüzünden gündemdedir. bu konu hakkında kendisine sorulan soruyu büyük bir olgunlukla karşılamıştır.
muhtemelen muhabirin sorusu şöyledir;
-nil karaibrahimgil sizi tanımadığını söyledi ne diyeceksiniz?
-tanımak zorunda değil, gözlerinden öperim.
yürü be bozkırın tezenesi. işte bu mütevaziliğiniz için büyüksünüz.
bu sözlükte onun adının geçtiği 1001 başlık açabilirim. konuşmalarındaki nüanslar üzerine 10001, türküleri üzerine 10000001 tane. müzisyen desen olmuyor, sanatçı desen hiç olmuyor. en kısa ''sanat'' demek sanırım ona hakkını en çok veren tanım olsa gerek. ayrı bir sanat dalı neşet ertaş. saz çalış tekniği geleneksel, türküleri evrensel. derlemeleri, gerilerden bugünlere getirdikleri, bizim de yarınlara aktaracaklarımız; ''devasa bir miras''. ne şanslıyım lan sözlük böylesine bir nur-u hikmet ile aynı yüzyıl içerisinde yaşadım, aynı gezegenin adamı oldum.
saz çalışı evrensel dedik. evet, atasından dedesinden öğrendiği gibi çalar sazı. ama bu çalış tarzını herzaman geliştirmiştir. çalarken özgün olmuştur hep. nüansları korumuş, kalıplar içerisinde kalmamıştır. tezenesini serbest sallamıştır. geleneksel saz çalış biçimine boyut kazandırmış ''tavır'' tanımı içerisine sokmuştur. usta; zeybek çalamaz mı, konya tavrı atamaz mı, karadeniz tavrını icra edemez mi? eder tabii. kralını icra eder hem de, lakin kendi geleneksel tarzı içerisinde eder. yani yine kırşehir yöresinin tezene kokularını alırsınız. onun için de saz icrası mevzusunda ''o taraklarda bezi'' hiç olmamıştır. geleneksel çalış biçimine sadık kalmak hep tercihi olmuştur.
besteleri ise geleneksel ezgilerin dışına taşmış, kırşehirde durduğu gibi durmamıştır. şaşılacak bir durum mudur derseniz evet derim. ata/dede ezgileri ile harmanlanmış bünyeden o ezgileri yaratması hiç kolay değildir. işte bu da ustanın başlı başına ''sanat'' olmasına sebebiyet vermiştir. nota bilmesi de en büyük şansı olmuştur her zaman. (neşet ertaş'ın nota bilmediğini sananlar artık öğrenmiş oldular heralde böylece.) ''nota-duygular-geleneksel zenginlik'' onun bu kadar büyük olmasında etken olan birkaç maddelerden.
ben ise onun bu dünyaya gönderilme sebebini; alçakgönüllülük olgusunun biz kibirli varlıkların lügatına sokması olarak gördüm. usta diyorki; ''efendim, benim türkülerim hazır, albüm çıkarmamak için bir sebebim yok. yalnız bu albümü çıkaracak firma bundan kar etmeli ki albümü yapsın. ha bunu benim hatırım içun yapacak firmalar var sağolsunlar. ama benim yinede bunu onlardan istemeye hakkım yok.'' korsanın bile kalbini kırmıyor var mı böyle birşey arkadaşım? insan fikrini bu kadar şık sunar ancak.
konserlerinde azaltmaya gidiyor imiş ve bunun sebebini yaşı olarak gösteriyor. artık ses ve görüntü kayıtları daha değerli olacak benim için.
eli öpülesi, ders niteliğinde okunası, hayat felsefesi olarak edinilesidir neşet ertaş.
insanın ruhunu uzaklara götüren, tellere her vurduğunda yüreği sızlatan bir efsane geldi geçti... eşi benzeri bulunmayacak, yeri asla dolmayacak bir ozansın sen.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1625236/+
insanın derdi ne kadar büyük olursa, gülüşü o kadar sıcak olurmuş, o dert güzelleştirirmiş onun yüreğini. öyle derler, bizim buralarda. o derdin büyüklüğü neye göre ölçülür biçilir bilmem ben. fakat birinin gülüşünün sıcaklığını hissettim mi, anlıyorum ki derdi çok. güzelleşmiş derdiyle.