babamın bana ta küçüklükten sevdirdiği , arabada vs dinlettiği, iyi ki de sevdirdiği, dinlettirdiği, türkü kültürünü aşıladığı rahmetli üstad. 2005 senesiydi galiba, türkülerini, hayatını, aşık olduğu leylasını, babasını vs neredeyse her şeyini anlatan geniş bir belgeselini izlemiştik ailece. konser görüntülerinde arabadan inen neşet ertaş'a, candan samimi bir üslup ve heyecanla, sana ben kurban olurum, ben sana kurban olurum diye haykıran bir dayı vardı. hem güldürmüş hem de çok hoşuma gitmişti. bu coğrafyada bu samimiyeti sağlayacak başka birinin daha geleceğini düşünmüyorum. nur içinde yat, neşet ertaş.
küçüklüğümde dinlediğim cem karacalarla barış mançolarla büyüdüm, plaklarını kasetlerini dinlerdik. konserine gitme fırsatım olmuştu, canlı dinlemiştim, halktan gelen, anadolu'nun sesi seni unutmayacağız, mekanın cennet olsun.
çıkageldi bir gözleri sürmeli, dediği yerde bir gözleri sürmeli geliyor adeta. anlık bir mutluluk geliyor sesten. gözlerinin güldüğünü hissediyor insan. değişik hisler yaşatıyor. tebrikler. teşekkürler.
türkülere bu kadar geç girmesinin sebebi, bir gün bir arkadaşının neşet bağlama çalarken çok karizmatik duruyon he demesiymiş sayın yazarlar. kesin bilgi yayalım.
neyse iki türkü bırakacağım ertaş'tan. peş peşe dinlenmesi tavsiye olunur.
benim için bir sevdanın tohum olarak kalbime girmesinin sonra orada sürüp de gocuman olmasının hikayesidir bu iki türkü.
neşet ertaş-gönül dağı :https://www.youtube.com/watch?v=OsLwLOft_5c
kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
gönülden gönüle gider yar oy
yol gizli gizli sinemi yaralar yol gizli gizli
işte sonra gel gizli gizli vs.
ikici türkü neşet ertaş-sen benimsin ben seninim : https://www.youtube.com/watch?v=2QRTRE-vTmU
Kalpten kalbe bir yol vardir
Gözünen görünmez sirdir
Ikimizin kalbi birdir
Sen benimsin ben seninim
vefatının 6.yıl dönümünde saygı sevgi ve rahmetle andığım bu coğrafyaya gelmiş geçmiş bana göre en iyi halk müziği sanatçısıdır. kendisinin yeri bende ayrıdır. iç anadolulu bir aileden gelmemin de bunda payı var tabii. babam, ben küçükken hep arabasında neşet ertaş'ın türkülerini dinlerdi, çaldırırdı. yaşım genç sayılır, kimileri dudak büker, kimileri bilmez bile. ama ben neşet ertaş'ın o yürekten sızan türkülerini, ezgilerini, yalan dünyasını, zahidesini, gönül dağını ve yeri geldiğinde oyun havalarını hissederek dinlerim. aşık oldum, ağladım, güldüm. yeri geldi isyan ettim. yeri geldi kalktım oynadım. yeri geldi türkülerinde veya bir röportajında geçen sözlerini duydum, gördüm. ama hep mutlaka ve mutlaka neşet ertaş'ın ezgilerinden bir şey buldum kendimde. neşet ertaş gibisi bir daha gelmeyecek. bu hem iyi hem kötü bir şey. ama biz hep iyisinden bakacağız. kendi şivesiyle, goğnümüzden geldiğince hatırlayacağız onu. ruhu şad olsun.
—spoiler—
“Evet. Madem “şu, şu” dendi, ben Abdal’ım, neslim de Abdal. Yani şu Laz, şu Kürt, şu Çerkez, Tatar ise, beni zaten –ben söylemeden– karşımdaki söylüyor: “Abdallar” diyor, ben de “Evet, Abdal’ım” diyorum, “benim adımı sen koydun.” Ben diyorum ki, insan ve insanoğlu var. Bunlara ayrı ayrı isim takmak suçtur. Bu bir ayrımcılıktır, doğru değildir. Kim söylediyse suç işlemiştir. Bir aşağılık, bir yukarılık… Bu ayrımcılığın sonu kavgadır, kavganın kârı var mı?
Birbirine düşman olan Fransa, Almanya, öteki beriki gelmişler bir araya, insanca anlaşmışlar, sınırlarını açmışlar birbirlerine, ne güzel. Bütün dünya eninde sonunda birleşecek.”
—spoiler—