gözümüze sokulmayan espriler vardı. kahkaha attırmaktan çok daha önemliydi bunlar. zaten diyaloglara değil karaktere güldük. rıza'nın yüz ifadelerine, konuşma şekline ve tavırlarına.
türk filmlerinde, son zamanlarda oynanmış en iyi karakterdi rıza.
güldüğüm için pişman olduğum sahne bile vardı daha ne olsun!
rıza'nın meyhane de "size bir türkü söyliyim mi he?" dedikten sonra acılı yüz ifadesini takınıp türküyü söylemeye başlaması...
sanırım zenginlere güzel gelen filmdir. bir fakirin hayatı olarak, belgesel tadında severek izleyebilirler ve onlara yeni gelebilecek çok şey bulurlar. ama zaten gecekondu da yaşayan ya da gecekondu da oturmasa bile o hayatları iyi bilen biri için yeni bir şey sunmayan, sıradan, sıkıcı bir filmdir.
ntv'de neşeli hayat özel programında izlediğime göre; nuri bilge ceylan'ın birkaç sahnesinde ağladığını açıkladığı, öve öve bitiremediği filmdir. ayrıca; aynı canlı yayına fatih terim ve ajda pekkan'da telefonla bağlanmış, filmi çok beğendiklerini açıklamışlardır. ama sanıyorum ki nuri bilge ceylan bir film için verilebilecek en sağlam referanstır. **
küçük ama önemli hayatları anlatmış. zira o komik cıvıl cıvıl elbiselerin içindeki insanların hayatlarını ben daha önce düşünmemiştim bile geçirmedim türlü kıyafetlerin içine para kazanmak için giren insanların özel hayatlarının nasıl olduğunu. avmlerde orda burda çok sıklıkla karşıma çıktılar ama o anlık görüntüleriyle kaldılar gözümün önünde. o elbisenin içinde utanıyorlar mı sıkılıyorlar mı sıcaktan bunalıyorlar mı kafa yormamıştım. yılmaz erdoğan müthiş bir hikaye ile anlatmış onları bunun için tebrik ediyorum kendisini. kendisi de çok güzel oynamış ama diğer bkm oyuncuları için aynısını söyleyemeyeceğim. vasatın üstüne çıkabilen birtek büşra pekin vardı. belki diğerleri bu kadar acemi durduğu için yılmazın oyunculuğu bu kadar üst düzey geldi bilmiyorum. ama bazı sahnelerde hayranlıkla izlemedim değil. komedi değil hiç kahkaha atmadan bitirebilirsiniz filmi ama iki vize bir de projemin olduğu hafta öncesi harcadığım zamana ve verdiğim paraya acımadım karşılığını aldım. bazı bazı çok güzel sözler de geçiyordu.
--spoiler--
-içince herşey halloluyor mu?
-hiçbir şey hallolmayınca içiliyor.
ayrıca bjk maçındaki terliğin moon walk'una bayıldım.*
--spoiler--
yani diyeceğim odur ki güzel bir hikaye izlemek istiyorsanız ve yılmaz erdoğanı seviyorsanız gidin. gülüp eğlenecez diyorsanız bir daha düşünün.
yılmaz erdoğan ın oyunculuğunu konuşturduğu, mutfak oyuncularıyla renklenen güzel bir film. en güzel sahnesi kar yağmaya başladığı sahnedir ve film bittiğinde küçük şeylerle mutlu olmanın ne kadar güzel olduğu hissine kapılır insan. he ayrıca eser e verlen hamburger rolu çok yerinde olmuştur.
son zamanlarda izlediğim en güzel film. neşeli hayatı izlerken kendinizi filme öyle bir kaptırırsınız ki filmden çıkınca gerçek hayata adapte olamazsınız. ee ne de olsa neşeli hayattan çıkıyorsunuz o kadarcık da olsun değil mi ?
cast'tan kaybeden film. eğer cast seçiminde bkm mutfak dışında oyuncular kullanılsa idi bu film daha çok etkileyebilirdi insanları. her hafta hatta bazen haftada iki kez ekranlarımızda olan oyuncular bir sinema filminde fazla sırıtıyor, fazla tanıdık geliyor, rolleri üzerlerine oturmuyor.
hani gavurun noel temalı, iyilik mesajları ile yüklü filmleri var ya ahan da öyle bir film işte. seyrederken sıkılmayacaksınız ama asla bir vizontele beklemeyin.
Yılmaz Erdoğan'ın; Yılmaz Güney'in ajitasyonsuz, abartısız, vurgusuz ama bir o kadar etkili filmlerini andıran, ona doğru akan, türk sineması adına umut vaadeden son filmi. Sıradan yaşamların, sıradan gözlemi, belgesel gibi. ve bu sıradanlık, sıradışı yapıyor. Abartılara, gözün içine sokmalara, ajitasyonlara, kapkalın esprilere alışık izleyiciler için hayal kırıklığı yaratabilecek film.
vizontele,organize işler gibi yılmaz erdoğan filmlerinden sonra daha çok beklentiyle gidilen ancak çokta abartılı bir güzeliği bulanamayan, sadece bkm oyuncularını sinemada da gördük en azından dedirten film.
bu filmden etkilenecek birileri varsa, emek sarfetmeden, zengin doğmuşlar ve hayatında hayatta kalabilmek ve eşini, arkadaşını mutlu edebilmek için hiç bir çaba sarfetmemiş, insan olma evrimini tamamlayamamış'lardır. yoksa, bizim(!) her zaman karşılaşabileceğimiz durumlardır filmde anlatılan. mutlu olabilmek için çabalamanın, para kazanmanın zorluğunun, kabul görülmek için hayatı tutabildiğin en üst seviyede idame ettirmek zorundalığının farkındayım. bu film bana, kemal sunal ın komedi-dram filmlerini anımsattı biraz. güzel.
Sanılanın aksine emek sarfetmeden, zengin doğanların değil, mutlu olabilmek için çaba sarfetmeyenlerin değil, yaşadığı hayatın ajitasyonsuz, boyasız peyaz perdeye aktarıldığını görenlerin de rahatça etkilenebileceği bir filmdir. Yılmaz Güney'in umut, yada yol filmleri, bu düzlüğün, her zaman karşılaşılabilirliğin doruk noktaları olmalarına rağmen türk sinemasının yüzakıdırlar. Durum öykücülüğü gibi bir şey. pek çok kez boyalı, süslü öykülerden daha etkilidirler. bu durum, Yılmaz Erdoğan biraz para kazandıktan sonra, belki hayalinde olan, gişe derdi duymayacağı, ve belki de yılmaz güney sinemasından feyz alan kaliteli filmlere doğru akmakta olduğunu düşündürtmektedir.
neden bu kadar abartıldıgını anlayamadıgım filmdir. Evet güzeldir, izlenesidir, fekat abartmayalım lütfen.. ne bu turk sineması film görsün anasını satim tripleri falan.. neyse..
zaman geçirmek için gidilebilecek bir film.
aynı dönemde ezel akay gibi bir üstadın 7 kocalı hürmüz gibi destansı bir filmi girmişken gidilebilme ihtimali, sevgilinin ya da arkadaşın "7 kocalı hürmüz'ü beraber izleyeceğiz bensiz gidersen öldürürüm" tehditlerinin sonrasında doğar.
hollywood'un insanları alıştırdığı hep daha fazlasını yapma, daha yüksek efektler kullanma, daha fazla şiddet-erotizm, daha fazla komedi, daha fazla kesme-biçme kullanma, daha fazla sosyal mesaj verme düşüncelerinin artık duvara tosladığı, bu "daha fazla"'ların zamanla pornografiye döndüğünün ve sonunun olmadığının, daha fazla bişeyler kullanırken sinema kavramının unutulduğu bir dönemde ortaya çıkmış kemal sunal 2.0 filmi. film gayet güzel bir film. ama hiç bir gariplik yok. komedi yok, dram yok, vay be nasıl yapmışlar helal olsun diyecek hiç bişey yok. ama çok iyi bir film.
yılmaz erdoğan'ın kemal sunal'ın neden başarılı olduğunu anladığını gösteren bir film. nasıl ki kemal sunal'ın mahallesi vardır, borcu vardır, zor durumdadır. ama kötülere haddini bildirir, filmin sonun problemi çözer ve kendi dünyasının kahramanı olur. film hep kemal sunal'ın değeri bilinmeyen kahraman olmasına doğru ilerler. filmin sonuna kemal sunal başarır kendisini ve çevresindekileri mutlu eder, alkışlanır. bunu da başarılı şekilde yapar. izleyen insanlar da kemal sunal'ın kahraman olmasına giden süreci izlerler. yani giriş-gelişme sonucu vardır filmin. bu filmde de kahramanımız başaramıyor, başaramıyor ama filmin sonunda planlananlar hep iyi şekilde oluyor.
insanların sosyal mesajlardan, zoraki gülüşlerden sıkıldığı bir dönemde ortaya çıkan sıradan güzel bir film. ama bunun dışındaki filmler sıradan olmadığı için de asıl bu film sıradan olmamış oluyor. izlenmesi gereken naif yavaş bir film. aslında cem yılmaz da hokkabaz filminde bu naifliği yakalamak istemişti. ancak yılmaz erdoğan daha fazla yaklamış durumda.
film hakkında aklımda tek kalan noel baba kıyafetinin içinde gördüğüm yılmaz erdoğanın ne kadar parantez bacaklı olduğudur. gençliğinde çokmu futbol oynamıştır sanırım.
(bkz: futbolcuların parantez bacaklı olması)