nezaketen aç kalma konusunda annemin altın günlerinin üstüne örnek tanımam. günler öncesinden mutfakta tüm aile bireylerinin fazla mesai yapması sonucunda ortaya çıkan mükellef menüyü, kendini pek bir kibar asil zanneden gün ahalisi didikleyip bırakır. yalandan ucundan kıyısından bişeyler tırtıklanır. sonra o caaanım hazırlıklar çöpe. hayır madem yemeyeceksin baştan söyle de bari hepsini kendimiz yiyelim israf edip günaha girmeyelim. **
çocukken az yemek yiyenleri daha asil sanıp az yemek yerdim, misafirlikte açlıktan ölsemde gel sofraya dendiğinde ya ben aç değilim teşekkür ederim derdim. böyle bi saçmalık nezaketen aç kalmak.
çocukken nezaketten sayılan aptallıktan aç kalmaktır. insan dayısının evinde aç kalır mı? ı ıh nazik olduğu için yemez başkasının evinde. dayın ulan o senin, öp bakayım elini.
+ gelsene canım mis gibi şinitsel. koyalım mı sana da bir tabak?
- (nasıl olsa tekrar söylerler.) yok yok teşekkürler.
+ tamam canım sen bilirsin.
- (anaaa söylemediler lan. hay ben nezaketime...)
gibi gibi...
traji ve tarifi komiktir. hâl böyleyken; nazikliği götünden anlayan bir halkın açlık sınırıydı, ottu, boktu meselelerinden bahsetmesi pek tuhaf veya üzücü değil aksine doğaldır.
çok samimi olmadığı birisinin evinde yemeğe davet edilmiştir bu adam. masaya/sofraya onlarca kez davet edildiği halde, bütün o ısrarlara rağmen gelmez. ağzından litrelerce salya akar da.. ı ıh! aç kalır, nezaketen..!
veya davet edildiği bir kokteyl ve özel bir gecede sunulan yemek veya aperatifleri tüketmez. açlıktan ağzı kokar da nezaketinden ödün vermez. ı ıh! aç kalır, nezaketen..!