bugün

...
insaf edelim yahu sosyete kim biz kimiz
şehvet ile kalkmıştır elde gezer sikimiz

tamamı için bkz:(#797807)
eyy bana kendini büyük tanıtan, halime bakta davarlığından utan!..

diyebilen üstad
basit zihinlerin, isyanının allah'a olduğunu sandıkları usta.

"tüm adiler mekteb-i sultaniyyede
ah bir müdür olsam, topunu bir saniyede... "
bir rivayete göre yine çok sarhoş olduğu bir gece rastladığı gece bekçisine sorar:
-evladım neyzen tevfik in evini arıyorum.
-ama ama, neyzen tevfik sizsiniz.
-sana neyzen tevfik'i soran kim bre deyyus, evini sordum evini.

demiştir.
Dudağında yangın varmış dediler,
Ta ezelden yayan koşarak geldim.
Alev yanaklara sarmış dediler,
Sevda seli oldum taşarak geldim.

Kapılmışım aşk oduna bir kere,
Katlanırım her bir cefaya, cevre
Uğraya uğraya devirden devre
Bütün kainatı aşarak geldim.

Yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü,
Ben gönlümü sana verdim götürü.
Sana meftun olduğumdan ötürü
Sarhoş oldum Neyzen, coşarak geldim.
"bu tevfik de zor isim .mına koyayım." demiştir kesin diye düşünürüm bazı bazı sinsice.
türkçeyi son derece iyi kullanan, lafı gediğine koyan, allahsız kitapsız sefil bir insan.
şiir kitabı azab-i mukaddes teki şiirlerinin çoğunu tıp fakültesi hastahanesi (haydarpaşa) veya bakırköy tımarhanesinde nde yazmış üstad. ben de şu dörtlüğüne hayranımdır;

kuru laflar ile endişemi ihlal etme,
kulak asmaz davula dinleyen elbette kösü.
bu mudur ahsen-i takvim ile medheylediğin,
bu mu insan diye halkettiğin eşek sürüsü.

fatih, 1943
hakkinda uretilen efsanelerden biri de soyledir, klasik olarak densize haddini bildirme iceriklidir:

"1950'lerin başında bir gece beyoğlu meyhanelerinden birine, elinde bir ney muhafazası taşıyan, 25-30 yaşlarında,iyi giyimli bir genç girer.
şöyle bir etrafı kolaçan ettikten sonra,boş bulduğu bir masaya ilişip,havalı bir el hareketi ile garsonu çağırır;

-şişşşt,bakar mısın buraya.

garson seyirtir hemen masaya doğru;

-buyrun beyim?

-bir fahrettin kerim bana.biraz buz,az da badem.

fahrettin kerim,o zamanların istanbul valisinin adı ile anılan minik rakı şişesi.

büyüklerim bilir, hani "mini mini valimiz,ne olacak halimiz" sözleriyle anılan.

-başüstüne beyim.

sipariş gelmeden daha,mekanın sahibi gelir masaya;

-delikanlı,bakar mısınız?

delikanlı afili bir bakış atar;

-buyurun?

-o masadan kalkmanızı rica edecektim,şu arkadaki masaya alsak sizi.

-ne münasebet efendim,boştu masa ben geldiğimde.

-üstadın masasıdır bu,buraya gelen herkes bilir,kimse oturmaz!

-ne üstadı imiş bu?

patronun gözü masadaki neye ilişir ve gözüyle işaret eder;

-üstad neyzen tevfik,tanıyor olmalısınız.

-ben benden başka üstad tanımam, benim üstad diyeceğim adam bu aleti benden iyi üflemeli...

patron sinirlenmeye başlar,iki de fedai hareketlenir masaya doğru.

tam o sırada,az önce meyhaneye girip tartışanların haberi olmadan duruma şahit olan neyzen tevfik el eder patrona"bırak kalsın" anlamında.ne de olsa son demleridir artık hayatının,durulmuştur artık gençlik ateşi.yavaşça ilişir arkadaki boş masaya,bir fahrettin kerim de o söyler,az da badem.
delikanlı ikinci şişeyi de bitirdikten sonra,neyi çıkartır muhafazasından,dudaklarına götürür.

patron artık dayanamaz acele seyirtir masaya;

-delikanlı ayıp yahu,üstadın yanında..herşeyin bir edebi,usulü var yahu!

arka masadan kısık bir ses duyulur;

-şşşşt bırak efendi,tamamdır.

patron üstada hürmetten,geri geri çekilir karanlığa doğru,delikanlı başlar bir taksim üflemeye.herkes bırakır çatalı,bıçağı,kadehi;kulak kesilir.ustadır delikanlı hakikaten. ustadır da,çok tizden girmiştir,hem caka satma merakı,hem de içkinin tesiri ile.tıkanır kalır..

tam fısıltılar başlamışken,ilahî bir ney sesi duyulur üstadın masasından,delikanlının çıkamadığı perdeden almış,devam etmektedir.şaşırır delikanlı,hem zordur o perdeye çıkmak,hem de alıcı gözle baktığı halde,ney görememiştir üstadın elinde o ana kadar.

arkasına döner...bakar...gördüğü yeter ona..
alelacele,kıpkırmızı bir suratla.. çeker gider.

üstadın elinde ney değil,boş bir fahrettin kerim şişesi vardır,ona üflemektedir ney yerine."
1940'ların başında fatih'te taşmektep okulunun önündeki kaldırım köşesinde bütün gün oturup ney üfleyen, arada dudaklarını neyinden kaldırıp gelen geçene laf atan akıllı deli. hatta o zaman fatih'in en güzel kadınlarından olan ve çok şık giyinen rahmetli rubabe kurdoğlu hanımefendinin ardından
"aaah ah..
sokamadım şu hayatı tarzı biçime
sıçayım böyle hayatın içine" demiştir.
feleğin uğradımsa vartasına
sıçayım ağzının ta ortasına
bunu yazsın cihanda hartasına
kıtaat u biharını sikeyim!

neyzen tevfik
ıslahına imkan yok, beyhude üzülme hiç
salgın halinde kumar evde poker ve briç
hayat sirkeden ucuz, düşünme şampanya iç.
memleket her baloda kazanır bir sürü piç
bayan aşığı ile büyükada koyunda
bay almış metresini gezer hünkarsuyunda
orospuluk alçaklık var hepsinin soyunda
haya namus kalmamış rezalet diz boyunda
çiftler kenetli gibi sarılmışlar sımsıkı
dans eden kadın erkek konuşur sıkı fıkı
ikisi de duş ister, buna derler asrî dans
hiçbir külfet istemez, ne pay ne de avans
olgunluğa sermaye sarf edilen emektir
insan için nezaket doğruyu söylemektir
asriliğin mânâsı edeb, irfan demektir.
bizimkine gelince, düpedüz bok yemektir.
edepte terbiyede çok noksandır bilgimiz
namus ve iffet ile hiç kalmamış ilgimiz
insaf edelim yahu sosyete kim biz kimiz
şehvet ile kalkmıştır elde gezer sikimiz
göbekler perçin olmuş, hava geçmez aradan
sikilmeyecek kadın yok, sen haber ver paradan
düşüncemiz yok bizim gam ve kederden başka
kim siker valideyi köhne pederden başka
sıçan yok ağzımıza hükm-ü kaderden başka
avcı bilir avını her kuşa saldırmaz
kurnaz çoban sürüden kurda kuzu kaptırmaz
insanoğlu tuhaftır her söze pek aldırmaz
ibne dersin kızar da sikersin aldırmaz.
"...umumi harbe kadar 1868 okka rakı içtim.ondan sonrasını da hesap etmedim.rakıdan başka üç dört ton esrar içtim, bir o kadar da afyon yuttum.bu üç azametli hükümdar kafamda saltanat kurdular, senelerce kımıldamadılar.bu üç büyük kuvvetin sayesinde her renge girdim, her boyaya boyandım."

yedigün 13/9/1933 "neyzen tevfik'i dinlerken"
"3-4 ton esrar bir o kadar da afyon içtim" şeklinde efsanesi olan kişidir.

bu kişi 66 yıl yaşamış...hesaplayalım;

66 x 365 = 24.090 gün eder. kullandığını beyan ettiği uyuşturucu; 3-4 ton esrar bir o kadar da afyon yani toplam 7 ton civarı diyelim 7 x 1000 = 7.000 kg = 7.000.000 gr uyuşturucu.

bölelim bu miktarı gün sayısına; 7.000.000 / 24.090 = 290.577 gr uyuşturucu eder. kilograma çevirelim bu sayıyı ------> yaklaşık 290 kg eder. günde üç öğün yemek yese, her öğünde de 1 ekmek yese, 290 kg / 3 ekmek = 96 kg. uyuşturucu/ekmek gibi bir değer çıkar ki, bu kadar uyuşturucuyu her öğün değil kendisi sülalesi gelse kullanamaz.

sonuç; ya bu beyan şehir efsanesidir, yada üstat ney üflediğinden daha fazla yalancıdır.

edit: sözlükte bu başlık altında 1879'da doğduğu da iddia edilmiş, 1889'da da doğduğu iddia edilmiş...hesaplamada 1889 baz alınmıştır. yine sözlükte bu başlık altında 1953 de öldüğü de iddia edilmiş, 1955'de öldüğü de iddia edilmiş...
1868-1953 yılları arasında 85 yıl yaşamıştır. yabana atılmaması gereken bir kişiliği vardır.
kendisinin neyle neler yapabildiğini bilmek onu tanıyan herkesin bileceği bir iştir. fakat bir olay daha vardır ki kendisi ney'i değil boş rakı şişesini de üfler.. bu saatten sonra zaten, ne kadar içti diye çarpım yapmak falan pek bir saçma olsa gerek.

keşke burada olsaydı da kendisi söyleseydi.

ayrıca : genel olarak enstrumanların hepsine çalmak denmektedir. flüt üfleriz demeyiz mesela zurna üfleriz vs. değil mi ?
aslen bafranın kolay beldesindendir. o yüzden asıl adı neyzen kolay'lıdır.
bir doktor içkinin zararlari konulu konferansini vermektedir. Bir ara:
-Rakinin her kadehi,hayatimizi bir saat kisaltir,der.
Dinleyiciler arasinda olan Neyzen yerinden firlayip bagirir:
-Eyvah,yandik!
-Hayrola?
-Hesap ettim,meger ben öleli tam kirk yil olmus!!!
neyzen tevfik Son hizla giden taksinin soförüne seslenir:
-Aman oglum,n'olur biraz yavasla.
-Merak etme baba, biz bu taksiyle gelin tasiyoruz.
-Desene biz de düzülecekler arasindayiz!!!
Değerli üstad birgün anadan ürüyan galata köprüsünde yürümektedir. zabitler yakalayıp "sapık mısın be adam bu ne hal?" diye sorarlar. Şarap fıçısından çıkıp sokağa fırlayan Neyzen:
-Görmüyor musunuz ben şarap giydim üzerime!
bir cebinde sarmısaklı yoğurt bir cebinde kızartma elinde rakı şişesiyle gezen zekasına hayran olduğum üstad. diyojen'in varisi.
meczub-i ilahidir kendisi. hiçliği, neyzenliği, sarhoşluğu anlatmayla anlaşılmaz.
Atatürk'ün dil kongresinde; Cafet Kırımlıya kürsüde siyaset yapmasına kızmış olması ve azarlamasına binayen Neyzen tevfik'in yazdığı dörtlüktür;

fabrika yaptı sümerbank bez için,
çok muazzam bir eser bu laf değil,
dil işinde ehli dil tezden dedi:
sıçtı cafer bez getirsin başvekil

Bide şöle bişi var;
Önüne geçilemez oldu bu asrı gidişin,
Ne tadı kaldı nede tuzu bu işin,
Öyleyse skişin Cumhuriyet çocukları skişin
göbekler perçin olmuş
hava geçmez aradan
bozulmayacak kız mı var
sen haber ver paradan

bide şöle bişi;

tanrı senin hamrunu necaset ile yoğurmuş
anan seni sıçarken yanlışlıkla doğurmuş
Asrin yeni bir umdesi var, hak kapanindir.
Söz haykiranin, mantik ise sarlatanandir.
Geçmez ele bir pâye,kavuk sallamayinca,
Kürs-i liyakat pezevenk, pust olanindir!