manhattan kisminde fiyatlarin ucuk oldugu sehirdir ama illa manhattan'da oturmaniz gerekmiyor.
metro fiyatindan sikayetci iseniz haftalik veya aylik sinirsiz pass alma seceneginiz var. haftalik 30 dolar gibi bir fiyata istediginiz gibi kullanabilirsiniz metroyu.
sahsen ben disari ciksam suyumu hep cvs'ten alirim. orada ufak su 1 dolar cunku. onunuze gelen ilk yere bakarak ufak su 2 dolar genellemesi yapmayin lutfen.
buyuk marketlerde portuguese roll dedigimiz ekmeklerin 6 tanesi 3 dolara satiliyor. normal bir ekmegin 8 dolar oldugunu hicbiryerde gormedim ben. bazi yok patatesli yok bilmemneli diyet ekmekleri falan var. anca onlar olabilir yani 8 dolar.
türkiye'den gidip yer yurt bilmeyenlerin rahatlıkla dolaşabileceği en iyi abd şehri gibi duruyor. inanılmaz bir metro ağı var. ekonomik takılacaklar için çok uygun.
Not1: deli gibi eylül başında eşimle bir hafta kalacak yer aradığım şehir. ilgili yazar kardeşlerimize duyurulur.
Not2: Artık not1'i dikkate almayınız :(
1150$'a manhattan'da bir hafta otelde konakladık.
Büyük elma denir. Elma eskiden tum neyvelere denendir. Bu yuzden cennet elmasi nedir bilinmez. Isirilmis bir elma burda olma nedenimiz. Apple. Gizli slogan koymus araya fikrimce. Bu da demek oluyor ki new york gunah sehri.
ilk isminin new amsterdam olduğu daha sonra hollanda kolonilerinin yıkılarak ingilizlerin eline geçmesiyle new york ismini almış ticaret ve ekonominin dünya merkezi ( zira emperyalizmden daha havalı bu söz di mi) abd şehri.
karmaşadan başka bir şey olmayan bir şehir. evrende olmaması gereken tüm yaşam şekli orada. amerika'ya kadar gidiyorsanız biraz daha batıya los angeles'a uçun.
Bugün dünyanin en pahali arazisi sayilan New York'un ünlü Manhattan adasini 1624 yilinda Peter Munite adli bir tüccar tarafindan kizilderililerden 24 dolar degerindeki incik boncuk karsiliginda satin alınmıştır.Toplam 58 km2 olan Manhattan'a ilk
olarak Hollandali göçmenlerin yerleşmiştir ve bölgeye New Amsterdam adi verilmiş fakat Bölgeye 1664 yilinda yerlesen Ingilizlerin New York adini verilmiştir.
kalbimizi bir bıçak gibi çizmiş şehir. öyle ki siz ne kadar unutmak isteseniz de; o her filmde, her reklamda, her takvimde size yine kendisini hatırlatır.
New york'lu kimseye kapısını açmaz, evi kale gibidir. "Elini verirse kolunu kaptırmak" korkusuyla kimse kimseye yardım etmez.
New York'ta arabasını park eden kişi, ertesi gün geldiğinde camlarını kırılmış bulmamak için dua eder. Arabasını asla radyosuyla bırakmaz, çünkü hemen camını kırıp çalarlar.
Yolda birisi yaklaşır da konuşmaya, bir şey sormaya kalkarsa, görmemezlikten ve duymamazlıktan gelir geçer çokları. Kırkikinci Caddeyle sekiz ve dokuzuncu Avenüler ve Times Square, x-rated filmler oynatan sinemalar, uyuşturucu madde ya da kendilerini satanlar, dünyanın sonunun geldiğini cırrak cırrak ilan edip "tövbe edin!" diye öğüt verenler, "en iyi çıplak show burda, gel!" diye kapıda dikilenler, 25 cent'e küçük bölmeli kutularda seyredilen seks filmlerinin görüleceği yerlerdir.
sanıldığı kadar aydınlık değil bu metropol. neon ışıklarıyla oluşturdukları bu ışıltı aslında giderek büyüyen bir karanlığı örtmek, gizlemek için. neden biliyor musun, burda her 6 kişiden biri açlık çekiyor. bu da 1.3 milyon insana karşılık geliyor.
daha önce de yazmıştım, new york dünyanın en büyük fare deliğidir diye. amerikan rüyası, entelektüellerin, bohemlerin, uç arayışların şehri... vaaaoo. adına yüzlerce film yapılan şehir. bütün bu parlak imajın, bütün bu ışıltılı bokların ardında 1.3 milyon insan açlıkla, yoksullukla pençeleşiyor. bütün bu ihtişamın yanında, arka sokağında, ötesinde, berisinde, elit piçlerin görmezden gelmeyi gerektirecek kadar yakınında. raporlara göre new york'un yaklaşık sekizde biri açlık sınırında yaşıyor. şöyle düşün, erzurum'da yaşayanlar kadar, manisa'da, samsun'da yaşayanlar kadar insan karnını doyurma savaşı veriyor. bunların 400 bini çocuk. yani new york'un içinde edirne'de yaşayan kadar çocuk da açlık sınırında. bunların önemli bir kısmı da anlı şanlı brooklyn'de. kentin çeşitli yerlerine kurulan aşevleri olmasa belki de açlıktan kitlesel ölümler yaşanacak. zenginliğin, ihtişamın yanı başında, modern çağ metropollerinin sembolünde, dünyanın en ünlü şehrinde, ışıltıyı görünür kılan karanlığın içinde yaşanıyor bunlar.
modern gelişme mantığındaki mantık hatasının kurbanları bu insanlar. bütün gelişmiş şehirlerde, bütün metropollerde böyle açlık gettoları büyüyor günden güne. kapıları en modern güvenlik sistemleriyle sımsıkı kilitlenen gökdelenlerin arka sokaklarında soğuktan donmaya bırakılan insanlar var. zenginlik önce vicdanları, sonra gözleri körleştiriyor. görmezden gelme çağı, bilmezden gelme medeniyetidir bunun adı.
caught in a hustle'da şöyle bir söz geçiyor;
"buralarda zencilerin seni para için öldürecek olmaları ne kadar komik,
ama asla silahı havaya kaldırıp "sonunda özgürlük!" diye haykırmayacaklar,
soğuk savaş bitti ama dünya soğumaya devam ediyor."
şehirler şehridir. central park'a bir girdiniz mi yorulmadan çıkamazsınız, o kadar büyüktür. gökdelenler sağ olsun hiç rüzgar esmez, okyanusun da etkisiyle yazın havası oldukça nemlidir, baygınlık geçirtir. bir şişe su (bildiğin buradaki yarım litrelik şişeler gibi) 2 dolardır. (3,5 TL) pahalıdır ama değer, bir gidip görmek gerekir.
