mustafa sandal'ı yadırgadığım filmdir. her an çıkıp oynayıp ''aşka yürek gerek anlasana'' diye şarkı çığıracak falan diye bekledim o derece. ne alaka lan mustafa sandal?
bu kadar parça olaylardan film senaryosu yazan başka bi yönetmen* yoktur dünya üzerinde galiba.
şöyle ki;
--spoiler--
başlarda bi cemaat yazıyosun tamam içlerine bir de polis sızdırıyosun tamam da aga bu kadar eksik olabilir mi anlatım adeta gösterip elletmiyosun.
sonra filistine para yardımı için ülkücülere gidiyosun orda ülkücü yemini izlettiriyosun konuyla hiç bir ilgisi yokken!
sonra aksiyon dolu bi operasyon izliyosun sonuç alamadan hiç bi delil çıkaradan 16 terörist ölü ele geçirilmekle kalıyo devamı yine yok!
ardından birden bi adama yönelip new york'a gidiyosun hacıyı fbi dan teslim almak için. fbi binasında gereksiz olarak abd'nin ırak'a girmesindeki amaç tartışılıyo burda da bi eski gündem dokundurması yapılıyo.
türkiye'ye götürmek için teslim aldıktan sonra mahkum aracında saldırıya uğruyosun kimliği belirsiz kişiler tarafından *
neyse olur böyle şeyler amerikan filmlerinde diyosun devamında izini türk usulü takip edip buluyosun hacıyı ellerin kolların çözüldüğü halde fbi'a yakalatmak yerine kuş gibi dinliyosun.
hacının kızı evlilik için evden çıkarken birden amerikan romantik film tarzına geçip eşiyle birlikte koşturuyosun bak burda pes dedim gerçekten türk sinemasında bir ilkti!! aksiyon devam ettiği halde anlamsız bi şekilde kilisedeki evlilik töreni başında sonuna kadar gereksiz olarak yer alıyor, aynı zamanda hacı 3g ile izlerken gözyaşlarını tutamıyo ama ben nedense çok güldüm o sahnede, acaba ben mi taş kalbim diyerek etrafıma baktım ama duygulanan kimseyi göremedim hayır.
sonra avukatlık bürosunu basan polis timini atlatmak için yine çatıya kaçışı izledim çok yabancısı değildim sinemamızdan. ve birden fırat karakterinin tam teçhizatlı operasyon timini atlatmak için kapının arkasına engel koymasını izledim ve bakakaldım çok heyecanlıydı*
ardından türkiye'ye uçtu ve ben ülkemi görmenin rahatlığıyla kalktım koltuğumdan evet bitiremedim filmi.
--spoiler--
iki buçuk saatte bile üç beş film izlemiş kadar oldum o kadar iddialıydı yani konu neydi dersem aman canım konuya ne gerek var azıcık ondan azıcık bundan işte bir başka mahsun kırmızıgül filmi macerası böyle sonlandı.
izleyin tabiki türk sinemasının popülist filmlerinden, borumu bi popçu bi de arabeskçi var filmde gidilmez mi a.q!
öncelikle ağır spoiler içerir bu yazı, izlememiş ama izlemeyi düşünenler okumasın.
izlemeyi düşünenler keriz yerine koyulmaya çalışıldıklarını bilerek izlesin.
beyaz melek ve güneşi gördüm üzerine son bir kez mahsuna şans vermek niyetiyle gidip izledim ve çok açık söylüyorum ki rezalet bir film.
--spoiler--
1- bitlis te bir operasyona 34 plakalı arabayla giden özel tim hakikaten özel midir?
2- hücre evine bakın, evin önüne arabayı çekip, kuşlar kafeste operasyon başlasın diyerek mi yapılıyor?
3- özel tim polisleri evin içinde her kapıyı bodoslama açar mı? açarsa tıpkı bu filmdeki gibi mermi manyağı olur mu?
4- operasyon anında el kol hareketleriyle anlaşan tim elemanlarının hareketleri bu filmdeki komik el kol hareketleriyle bağlantılımıdır?
5- özel tim denen grubun elemanları tek el ateş etmeden sapır sapır vurulabilir mi?
6- operasyon sonunda 6 ölü 2 yaralı vermiş bir özel tim, emniyet müdür ve iç işleri bakanı görevde kalabilir mi?
7- interpol ün aradığı azılı bir suçlu amerikada yakandıktan sonra, elemanı alıp gelmesi için kaç kişilik ekip gönderilir ve bu ekiptekilerin sahip olması gereken minimum özellikler nelerdir?
8- fbı müdürünün ofisinde zorlama ırak muhabbeti şaka mıdır yoksa bu film kendini çok mu ciddiye almaktadır?
9- amerikalı fbı müdürünün ikide bir sandal a laf koyması ve karşılığında sandal ın cevap veremeyip kalakalması rastlantı mıdır?
10- terör konuşması esnasında sehpa üzerinde duran kuran-ı kerim e dönen kamera ile, bitliste üzerinde okul üniforması olan ve elinde din kültürü ve ahlak bilgisi kitabı okuyan çocuk rastlantı mıdır?
11- interpol tutuklusu sadece iki polislemi nakledilir amerika da?
12- fbı elinden adam kaçırmak bu kadar basit midir?
13- peşinde fbı ın olduğu bir adam new york gibi bi yerde kafasına göre takılabilir mi?
14- harlem e gidip silahlı bir grup zenci mustafa sandal standarlarında bir polis tarafından tokatlanabilr mi?
15- interpol tutuklusunu fbı ın elinden tereyağından kıl çeker gibi alan bir şebek, aldığı bu adamı amerika dışına çıkarmak için neden bu kadar çok zorlanır?
16- amerika da fbı tarafından kuşatılmış bir binada çatıya çıkarak kurtulmak fikri ne kadar realisttir. ( burda sırf new yor fonuna karşı çatıdaki güya etkileyici sahneyi çekebilmek adına kendine sahne hazırlamış. çok ucuz bir numara)
17- fbı operasyonunda nypd helikopteri kullanılır mı? ( bunu güneşi gördümde rus helikopterini tsk helikopteri yaparak ta sıvamıştı)
18- soyisimin değiştirmiş birisi emniyet teşkilatının gözünden nasıl kaçablir?
19- interpol, türk polisi ve fbı ı kandırmak bu kadar basit midir?
20- türk istihbaratının başındakiler mal mıdır?
21- türkiye de özellikle istanbulda ki çekimlerde neden sürekli cübbeli, çarşaflı insanlar fonda çoğunluktadır?
--spoiler--
izleyince göreceksiniz ki bir bu kadar daha soru kafanızı kurcalayacak. new york reklamımı izledim yoksa, türkiye yi karalama propagandası mı bilmiyorum. karar sizin.
edit : filmde aklımda kalan tek şey, finalde hacı nın annesi rolündeki yaşlı kadının oyunculuğuydu.
türkiye standartlarının üstünde bir film olacaktır.
hikayesiyle, kurgusuyla, çekimleriyle ama yine de yurdum insanı beğenmeyecek, "filanca filme göndermede bulunulmuştur, falanca filmde aynı sahnenin benzeri vardı" türünden eleştirilerini sıralayacaklar, "verdiğim 15 liraya yazık" veya "verdiğim 10 lirayı haram ediyorum" gibi yorumları da eklemeyi unutmayacaklardır.
ayrıca bu filmin arkasından da o eleştirilerin dibine vuran insanlar şubat 2011'de vizyona girecek recep ivedik 4'e cayır cayır gişe rekoru kırdıracaklardır.
haluk bilginer'dir öncelikle. oyunculuk zirvelerinden biridir.
içerik fena değildi. sonunda bir eksiklik hissediyorsun, hani yıllardır görmediğin arkadaşınla kısa bir görüşme yapmış hissiyatına kapılıyorsun. çünkü senaryo akışında çok boş bırakılan alanlar var. örneğin ilk bölümde ağlayarak sohbet veren hoca, onların ülkü ocaklarından yardım talep etmesi havada kalıyor. yalnızca orada fırat karakteri olduğunu görüyorsun.
filme ön yargılarla gitmedim dersem yalan olur. fragmanını izlemek beni itti bu atmosfere. türk sinemasında hep karşımıza çıkan "sosyal mesaj" zorlaması fragmana sıkıştırılmış gibiydi. bu olgu filmin temasını oluşturan fikrin üzerine baharat tadında serpiştirilirse başarılı olabilir. ancak bizim gibi ideolojik yaklaşmayı seven, hatta renkleri bu boyadan akıtan insanlara itici geliyor. çünkü bir "karşı" oluşturuyor bu durum. misal usta filmi. akışında güzelce giderken usta karakterinin eşinin ailesinde bir yemek sahnesi vardır. orada filmle bağlantısı olmayan ve "cemaatlerin kadrolaşması" gibi bir argümandan hareketle oluşturulmuş diyaloglar geçmektedir. bu akıntının önüne konulan bir taştır aslında senaryo açısından. filmimize geri dönecek olursak; fragmanda geçen ülkü yemini, zikir sahneleri, mevlevi derviş sahnesi, hatta imamın ağlama sahnesi beni bu düşünceye itmişti. bu noktada kıstas olarak aldığım "usta" filmindeki o sahne kadar başarısız olmasa da misal; polis koleji mezuniyet sahnesi havadan inmiş gibiydi. içerisinde filmin temasına göz kırpan tek söz "din ayrımı olmadan insanları koruyacaksınız"dı belki.
teknik açıdan ilk kıstası mahsun kırmızıgül'ün diğer filmleriyle kıyaslarsak başarılıdır. ancak istenen o açı ve sahne geçişleri başarısızdır. örneğin ilk kısımdaki aksiyon sahneleri gözleri çok yormuştur ki aksiyon sahnelerini yapışarak izleyen bir seyirciyim. kıyaslamak abesle iştigal olsa da iki gün önce bilgisayardan tekrar inception izleyen biri olarak diyebilirim ki şu teknik meseleleri aşmamız gerekiyor. bu farkı en kısa sürede kapatmamız gerekiyor.
filmde gol atılamayan çok asist vardı aslında. ilk aklıma gelenler; hacı'ya eşinin sorduğu neler oluyor bölümünde karakterin beslendiği bir mevlana'dan kıssa anlatılabilirdi, sonra fırat karakteri amerika'ya girdiğinde bişeyler söyleyebilirdi. bunlar da aksiyon-dram çıkmazında araya gitti.
bilerek mi yapıldı bilmiyorum; türk-amerikan yapısı birbirine girdi bir ara. fbi yetkilisi sorgulama sırasında kart bırakıyor, ince bir görüntü ama namaz kılınan yerlere pata küte giriyor. bizim polisler hacı karakterinin yakınının işlettiği lokantanın köşesinde kafasını kenardan çıkararak çıkmasını bekliyor. en azından arabada bekleyen ajan klişesi kullanılabilirdi. bir de kilise evliliğinde görüntülü konuşma oluyor, telefonların tümü takipte olmasına rağmen, fbi yetkilisi araç takip ederek aradıkları kişiye ulaşmaya çalışıyor.
filmde bir de dublaj olayı vardı. mahsun fransız kalıyor olaylara, biz türk kalıyoruz.* burada altyazı kullanılsa veya mahsun da katılsaydı konuşmalara daha çekici olabilirdi. fazla üstünde durmasak ta olabilir.
şu da var; sonlara doğru yakalanan "deccal" karakteri de yarım bırakılmış gibiydi. en azından elemanın abd bağlantısı arada gösterilebilirdi, filmi oraya taşımışsınız zaten değinmeden geçmelerini de son "sürpriz" meselesini abartmalarına bağlıyorum. polislerin bu yapıya soktuğu polisin katledildiği video'da okunan yazı da garipti. mesele "laik sistemi yıkmak" gibi sunuldu, el-kaide'nin bu videolarında hedef genelde amerika-israil olur. ki burada amerika'nın "kendi yönlendirdikleri tehdit, kendi yönlendirdikleri halk, kendi yönlendirdikleri terörist" zemini oluşturulabilirdi. tercih ettikleri şey de sinema'ya yakışmayan "nabza göre şerbet" kaçtı biraz.
senaryonun son bölümündeki "sürpriz" için son bölümler oraya odaklı işliyor.
bir de herkesin aklına fethullah gülen gelmiştir sanırım. ilk karakterin ağlayarak sohbet yapması çağrışım olarak benzeşiyor, fakat cemaat'in toplu yaptığı şey zikir değil tesbihattır. orada yapılan halka zikri rufai tarikatının yaptığı zikre yakındı. "hacı" karakterinin ise mesajları yakındı. bitlis'li olması ve amerika'da yaşaması, said nursi'den alıntı yapması, hepimiz aynı allah'a inanıyoruz diyerek dinler arası diyaloğa gönderme yapması ve bitlis'e dönüklerinde fırat karakterinin neden buraya gelmedin sorusuna "suları bulandırmamak istedim" demesi akla ister istemez getiriyor. bilinçli olarak mı yapıldı bilmiyoruz.
son sahnede ses sisteminin de azizliğiyle pek çok şeyi kaçırdık ama güzel bitti;