gelecekten yazıyorum sana, olmak istediklerin olmamış gibi bir halin var. zayıfsın terlisin! ucuz kokuyorsun. bir de kızın olmuş aynı sana benziyor. kız çocuğu babasına benzememeli bence. hele senin gibi bir babaya. ya da anne mi desek? çünkü karın daha çok erkek senden. gördüm ki yükselmişsin çok. ama nafile. ağzının kokusu 1000 km öteden geliyor. sen misin üstün şimdi?
biz mi? bıraktığın yerden daha ilerideyiz.kısmen mutlu epey huzurluyuz. sağlık en önemlisi.. kokmadığımız kesin! yükselmek dersen zirve çok yalnız... ama binlerce gömlek var bedenlerimizde hepsi temiz...
konulu mektubum hiç yollanmadı. okunmadı tam olarak yazılmadı da!
ne olur yüzüme bakarak gercekten yürekten istediğini söylesen? bir hic uğruna harcadığım onca sey, yokluğuna, hayatımdaki boşluğuna yetebildi mi de, benden daha cok acı cekmemi istiyorsun. bir hoscakal diyemeden unuttum seni, yanılmısım dedim iyilikleri kötülükleri bir kenara iterek, ben buraya neden geldim ki dedim o an sırtını dönüp giderken sen ben oraya neden geldiğimi bile anımsamıyordum, o derece hızlı bir hafıza kaybıydın. cok hızlı bir şekilde yasadıgımdan utandım, yolun ortasında dizleri üstünde yalnızdım, aglıyordum, hıckırıyordum. napıyorum dedim, demez olaydım, hatırladım, isyan ettim. yagmur damlaları hafifce yüzümü oksuyordu. kalktım, pesinden kostum, yoruldum, nefes nefeseydim. cılgınlar gibi seni arıyordum sokaklarda. pantolonumun pacaları ıslandı kosarken, üzerimdeki kıyafetler dar gelmeye basladı. yakamı gevsettim derin nefesler alırken hıckırıyordum hala. üzerimde hicbir şey yoktu artık, metamorfoz gecirdim adeta bir kelebek gibi yırtıp attım üzerimdeki tüm kıyafetleri, parcalanmıs gururumu önemsemedim hic, gereksizdi. üsüyordum, titriyordum be arıyordum bos umutlarla...
insanlar başkalarını tanımadan, onların duygu ve ruh halini bilmeden nasıl kolay değer biçiyorlar. Bütün suçu nasıl da kolaylıkla diğerlerinin omuzlarına bırakıyorlar. insan beyni kendini bazı konularda haklı çıkarmakta ustadır, insan inanmak istediğine inanır.
Benim beynim de beni çok istediğim o şeyin olmayacağına inandırmıştı işte. Nasıl olabilirdi ki? Onun sevgilisi varken benim ona yaklaşmam ne kadar doğruydu? Sevgi bu muydu, bencillik miydi, ya o kıza ne olacaktı, ya o bana gelince aynı şeyi bana da yapsaydı?
Zaten çekingen kişiliğim onun yanında buz kesiliyordu. Kalbim öyle atıyordu ki hareket edemiyordum, nefes alamıyordum, bakamıyordum, konuşamıyordum, konuşsam da sesimin tonunu hissedemiyordum. Yılda üç beş defa gördüğüm biriyle, hem bu hislerle nasıl samimi olabilirdim?
Keşke vaktinde bakışmasaydık da yıllarca biriktirdiğim boyumu aşan sevda şimdi içimde parçalanmasaydı. iki yıl bilmemişti, iki yıl daha bilmesindi. Ben hiç bilsin istememiştim ki. Ama kendimi alamadım ki.
Bak bir anı anlatayım, ben daha küçükken, sevgili nedir bimezken bana orospu dediklerini duydum. Neymiş, çok gülüyormuşum. Ben bu yüzden kendi kendime söz vermiştim kimseye inanmamaya, kendimi savunmaya. Bu yüzden kime ilgi duysam gösteremedim. Erkekler içinse bu kadar basitti bir kadına küfretmek. Kadının gözü onca yıl kimseyi görmemiş olsun, hayalinde, rüyalarında onunla yaşamış olsun, küfretmek için bir bahane yeterdi. Ne de olsa sevgilisi olduğu halde başkalarına bakan erkeklere biz bir şey diyemiyorduk, desek de ne farkederdi ki.
Kolay yolu mu seçtim? Ukalalık mı yaptım? Benim için onu sevgilisinden ayırmak kendi kendime şizofren gibi yaşamaktan daha kolydı muhakkak. Bana her baktığında "Allah'ım lütfen olmayacak şeyler hakkında beni ümitlendirme" diye dua edip ağlıyordum. Bir gün rüyamda ona sarılıyorum, ertesi gün rüyamda evlendiğini görüyorum. Dudaklarım uçukluyordu, yemeden içmeden kesilmiştim.
Ben bunlarla bocalarken dışarıdan ilgi manyağı, herkes peşinden koşsun isteyen, yapay, zavallı biri gibi duruyormuşum meğer. O da bunları anlatmak için ufak bir fırsat bekliyormuş belli ki. Bütün hissettiği tiksintiymiş artık. insanlar değişiyormuş, tabii. Bir ben değişemiyorum zaten. Bir türlü büyüyemiyorum. Bana bunları söyleyebilecek kadar nefret ettiyse zaten hiçbir şey hissetmemiş ki. Küçücük bir hevesmiş. Biliyor musun, iyi ki gelmemiş. Bense aptalım biraz, hala toz konduramıyorum benimle hep alay ettiğini, benimle oynadığını, beni yedeklediğini düşünsem de, bu lafları duysam da. Onunla birlikte kendime düşman oluyorum, benliğimde o kadar yer kaplayan sevgim ve ben onun gözlerinde ufalmış, ucubeleşmiştik ve ben de onları öldürmek istiyorum artık. içimi nasıl temizleyeceğimi bilemiyorum, ama artık haddimi biliyorum.
"Platin düşlerimin kapak resmi, adına dikili anıttır sayfalarımın sırtı, sayfalarımın beş noktası... Ağıt niyetine bir neyzen elinden sızdırmalı bizi ki duyalım sağırlığımızı; nerden parçalanırsa oradan başlasın bölücülüğümüz.
Kaşla göz arasında süblimleşen vakitsiz büyümüşlüğüm. Çocukluğum zaten kuşatmada... Şoklanmış toyluğum keskin piramit sürülerine dönüşmeden bana çok yüzlü ergen maskeler ver Nemrut ve aysberg arasından. Çünkü ben sana çatısız bir ömrün tam ortasından sesleniyorum. Diline dilimle dokunuyorum. Panzehir sunsun için...
Sanma temize çekerim kendimi hiyerogliflerimden, hala aynı yüzyıl karmaşasıyım. Silmiyorum parmak izlerimi çarmıhtaki zaman dilimlerinden. Adına susuyorum. Sus!uyuyorum...
Darağaçlarına, ipotek mırıltılarına fon olmak var şimdi sere serpe... hecelerin yanlışından bölünme çizgiler dolu diz kapaklarımda. Ne adın saklanıyor ne de son harfin çitlerimi tamamlıyor.
Bir susuzluk molasında yapay ayaklanmalar türettim pencere diplerine. Sığdıramadım seni valizlere, oluk oluk aktın kalemimden, sahici gibiydin. Tek hecelik bir söyleşi kılığında basit bir abartıydın önceleri. Hep öykü başlığı kadar istilaydın kemiklerime. Bilemedim heceler Sahra sı olup masalımda sadeleşeceğini."
nevrotik sayıklamalar karışmış senden kalan nevrozluğa,
nevrotik sayıklamalar karışmış senden kalan içi budalalık dolu fıçılara,
nevrotik sayıklamalar karışmış senden kalan içi çarpık tuvallere,
nevrotik sayıklamalar karışmış senden kalan nevrotik krizlere,
nevrotik sayıklamalar karışmış senden kalan nevrotik düşlere,
nevrotik sayıklamalar karışmış senden kalan hissizlik dolusu benliklere...
nevrotik sayıklamalardayım yine,
kustuğun kanı bir gün kendin içeceksin,
kırmızı şarap tadında gibi algılayacaksın
içtiğin nefret taneciklerinin kırmızı kanını...
nevrotik sayıklamalardayım yine,
köpekbalıklarının diş izlerinden meydana gelmiş
yaralar silsilesinde acı acı can çekişen sen,
kanayan yaralarının kirli kanında biçare boğulacaksın...
nevrotik sayıklamalardayım yine,
sersemlik misali bir kır gezintisine çıkacaksın,
dolunay gecesinin dönüşünde etrafını saracak
siyah sırtlanların siyah kokusu ve sende bıraktıkları siyah izler...
Bir adımdan acizdi kopuk dilli mürekkebin. Nasıl oldu da mevsimlik bir vicdan nöbetiyle dilleniverdin? "gecemi işgale yeltenen yabancı" deyip yaşlar mumyaladın kör kuyularımda. Bu meşaleler hortlama ayinleri için soluksuz beklemekte. Dedim ya ne kasım ne de eylüldü. Gramerinden düşen zarf sürüleri tutmadı yüzüme. Tüm ifadelerim o gün dondu. Kalakaldım Nemrut ve aysberg arasında kaşifsiz platolarda. Söylesene gün hangi geceye inerdi; koparayım yüzümü içinden. Bu sinsi tebessüm oyunları kokuştu dişlerimin arasında...
Soruların, seri cinayetler halinde katledilirken, korkarım tökezletecek seni beceriksiz ıskalamalarımızın dil sürçmeleri. Doğrulamayacaksın. Aynı anda tüm renklerin düşecek omuzlarından. Yine "sur'lu katil"mi diyeceksin dilin ağıtlara parçalanırken? Yoksa ceset kokusu sinişmiş ellerini beyazlara mı saklayacaksın? Tasması kopuverse tüm kavramların kimin sicilinde yazar trajedinin sabıkalısı? Bulabilecek misin? içinde numune bıraktığın kopuk bacaklarla güzleri asla seçemeyeceksin. Aniden çocukluğumu geçirip sırtıma, nedenlerini mazgala düşürüversem kahkahanı ve hüznünü onlarsız kudurtabilecek misin? Bilmem kaç derece dondurursun damarlarında barınamayan asırlara gebe kanını...
Bir intihar eylemi sonuna ilişik ünlem yığınları kadar benimle kesişir içinin çelişkileri... başrolleri parçalanmış figüranlar kadar çelişkisin. Sanki hayata silkinip katledişlere kurban biçeceksin panayırlarda.
bügun daha farkındayım açık gözlerimin...
demin doktorda söyledi bugün kol saatimin duruşunun 31. günü...
yatagımda baglı uyusuk bir vaziyetteyim bağırmaya çalışıyorum iğnenin her zerkedilişinde damarlarıma tüm suskunluklarımla beraber.
kafese hapsedilen serçeler neden ölüm orucu tutarlar.
özgürlük dediğimiz acaba bir kız ismimi.
etrafımdaki kalabalık benim yalnızlığım mı?
ellerim yataga bağlı iken nasıl yemek yenir.
ben yatağımda bağlı iken neden dışardan koşuşturma sesleri geliyor...
acı çekmelerimiz midir, sokataki kedilerin çöpleri karıştırması.
kollarım neden mosmor. acaba hayat mı renkleniyor.
peki o zaman nedir bu siyah beyaz rüyaların manası.
aynalar iç organlarımızı gösteren şeylermi?
avuç içlerimdeki bu dikiş izleri acaba neyi anlatıyor pencereye konan güvercinlere.
yan odadan gelen şarkılar neden gözlerimi kamaştırıyor bu kadar...
hep beyaz önlüklu cellatlarmı çalacak kapımı.
yine o beyaz önlüklü celladın anlatığı hıdırellez bayramları mıdır benim ölümüm?
yalnız değilim galiba bu dünyada.
küfretmek bir tek dışarda mı illegal.
uzun bir zamanı ifade ediyor olsa gerek üzerimden süzülüp giden ışık.
martılar ellerinde ne taşır vapurların arkasından uçarken...
adamın birini digerine arkadaşım derken duydum.
acaba ne demek ah bir bilebilsem.
arkadaşlık güzel bir çiçek midir.
acaba bülbüllerin kanı ilemi boyanmıştır.
insan denen şey nasıl bir nesne.
duyuyorum evet! duymak ne anlama geliyor.
bugün kol saatimin duruşunun 31. günü ben yavaş yavaş karanığa gömülüyorum.
içgüdüsel olan seçimlerle, bilinçli seçimleri ayırt etmek gibi sezgisel bir duyarlılığa sahip olabilen ender insanlar vardır, kıskandığım, evet itiraf ediyorum ne kadar arınmış sansam da kendimi kıskandıklarım var. sevgiliyi, arkadaşı, anneyi, babayı değil de ruh durumlarını. yastığa kafayı koyduğu anda uyuyabilenler, dibe vurmadan tırmanabilenler, bazı yaşanmışlıkları oyuncağından sıkılmış çocuk gibi bir kenara fırlatıp olmamış, yaşanmamış sayabilenler. Düşüncelerin yarış atı gibi koşturmasına gerek yok, yataktasın uyu artık, düşünecek çok zamanın var, sakın kalkıp yakma o sigarayı, dibe vurman gerekmiyor işte bırak acı ele geçirmesin onun bari hakkını verme, gidiyor işte be deli, zorlaştırma, münasebetsiz bir ayrıntı olma hayatında. Ölümü hiç anlayamadım, şiirler kitaplar okudum, anlayamadım, anlaşılması gerekmiyor işte, anlamadan da yaşayabilirim. bilmek en yaşamsal ihtiyacım ve en çok acıtanı belki de. Pembe yalanları dahi sevmiyorsun salak, pembe işte, pamuk gibi, anlama kendiliğinden. Kendine oyun oynamaya kalktığın anda yakalanıyorsun. beş yaşındayken gizli oda olduğuna inandırmıştın kendini de duvarda düğme bulacağım, bisiklete kavuşacağım diyerek evin tüm duvarlarına dokunmuştun hani, sen işte hala aynı çocuksun, olmayacak hayaller kuran, tek oyuncağının o gizli odada olabileceğine inanan beş yaşında bir çocuk, senden ne beklenirdi ki zaten. hala kıskanıyorsun işte, hala üçgüdüselle güdüseli harmanlıyorsun ortaya da limonu az salata çıkıyor, yavan kalıyorsun. off çok sıcak
** 1adını delirdim yedi kez.
plastik çiçekler suladım geri zekâmla.
yüklemsiz yolculuklar itiydim tasmalanmış sözlerin. 2adını delirdim yedi kez.
gözüne kaç fırtına kaçtı böylesi bir sevişmede?
asit sarısı bir gabardin gemi geçiyor bak kaptanın içinden.
huysuzlanıyorum bu sarhoş orospuların suçlarını yutmaktan. 3adını delirdim yedi kez.
kodum da oturmadı bu kamuflajlı yüz sana.
lezbiyen victoria öldü dominant bir kadının altında.
hâlâ neyi beklersin bu kârhane kapısında?
duymuyor musun? 4adını delirdim yedi kez .
zil zurna sayıklama sevdasındayım bu gece oh!
beni konuşturacak bir sus'un yok mu usunda? 5adını delirdim yedi kez.
bekâret kemerin mi delirdi?
kızlığına dikiş atmışlar bak.
saf adamlar deneyecek seni şimdi inanarak saflığına...
ecelini uçkurunda taşıyana denk gelme bu gece! 6adını delirdim yedi kez .
hani sen azrâili kokusundan tanırsın ya!
kokumu yalatmam herkese dur!
unutma geçmişi
acıkmıştı kadife orospular;
o yüzden
adını 7
-eziyet başlar gökyüzü biter vakit vakittir kuşlar kuş
uzaktan dokunmak gibi bir kızın parmak uçlarında yükselmesi
rüya görüp uyandım kabus görüp uyandım uçurtma görüp uyandım
böyle başladı uyanışım
yanınızda sokağınızda evinizde durup durup işkillendim- *
sonra
eziyet bitti gece bitti ve başladı kuşlar kuş
uzaktan moro-romantik bir şiire benziyordu
ve kırmızı başlıklı kız
ha uyudum ha uyumadım
çay bahçelerinde durup durup sigara aspirin iyi
geliyordu ve turgut uyar şimdi bre siktir be dost
hani ölü gibisin hangi ölünün parmağında alyans var ki
hakan bey diyor bunu aş erene en yakın olan var mı
evet evet bu altın alyans mevzuu kadar
tabii mevzuu bahis değil inan
senden çok tiksiniyorum.
şair rahatsızlığıdır. sanata kesin bir biçim atfedilemediği gibi, içinde yer alan şiire de kesin kıstaslar konulamıyor, nevroz doğuyor.
varlığın, beni bulan, yaşatan diğer yanım,
yokluğun, yalnızlığım
yalnızlığım;
beni tamamlayan öbür yarım
yoksun ya şimdi, artık yalnızlığım da yarım.
aslında hiçbir halta benzemeyen şu şiirimsiyi 240 saniyede yazabilmişsem; şiir, sanat, estetik bu olmamalı, ama oluyor. süper olmuş diyenler dahi çıkacaktır, şaştığım da o.
**
tarih gücü yüksek bir soykırım peydahladım d'ölümden.
masal sokuğu bir irin yuvası bu vals.
benimle dans susar mısınız?
benimle ölür müsünüz ayaküstü?
uyurdüzer gördüm insaları.
sayıklama odalarında, randevu defterinde buluştuk kaç orospuyla!?
sakalımda yanılgı durdunuz biraz.
yalnızlığım kalabalık geçti
taksim
ya da
hicaz...
bugün saatimin duruşunun 30. günü gözlerim açık.
serum şişesinin içindeki kırmızı lepistes balığı bana merhaba diyor. etraftan acaip sesler ürkütüyor içimdeki karanlığı.şırıngalardan uykular zerkediyorlar hayallerime. hayatımın nasıl insaların ilgisinde olduğu umarsızlığı ile bakıyorum etrafa nerdeyim ben böyle nasıl bir görüntüm var benim. göbekli insanlar gelip gidip gülüyorlar. hayat nasıl bir zaman dilimi. tramisu tadında günler olmuş mudur benim zamanımda. güller açıyor avuç içlerimde. sahi gül ağaçları gülümseye biliyor mu? gülümsemeyen gül ağaçları neye yararki bu pili bitmiş saatim için... lepistes balıkları gülümsüyor serum şişelerinden bana bakıp. hayat dediğimiz başkalarının gülümsemeleri ile aşağılık bir hal alırmı ki?ayağa kalkabilmek başarının anahtarı mıdır? acaip ışıklar süzülüyor üstüme kamaştırıyor gözlerimi. yanaklarımda bir ıslaklık var ağlamak nasıl bir şey ki yatağa bağlı hayaller için...
**
gamzebahçelerinde dolaştım eğri bir hüzünle.
uzakların yakın saldırılarından korkarak ve kusarak.
ceddim cevap anahtarı kimliğimin.
dişi kırık bir cinsiyettir oysa ki
ve aşk bir korkaklıktır.
kahramanlık değil!
anneler pazara gidince kim bilebilir
evde yalnız çocukları?
saat, telefon, kapı...
saati gör!, telefona bak!, kapıyı aç!
gel demek istiyorum huysuz itler gibi gel!
fahiş bedel ödenmesi şart ise öderim ben.
neden seni seçtiler? neden sen seçildin ahhh! kahretsin.
sen maksat taciri!
ben omurgaları kokarken kıyamet sularında boğulan dip balığı!
şimdi içine düştüğümüz bir kuyudayım bir frenk askeri gibi.
yersiz yurtsuz fahişe der gibi...
evet evet şu bildiğin hani işkadını derler ya hani...
önce kuyudan su çek? sonra gözlerine sürme!
kara kara yapmayı nasıl da iyi biliyorsun...işte bunu seviyorsun......iste bunu seviyorum.......
ya nasılsın ya iyi misin?
karnındaki masum da mı iyi?
ağlama yahu ne var ağlanacak şimdi?
doğru ya değil mi insan hiç kocasından başkasıyla......
insan değil mi insan içinde
özür dilemedim diye...sırf özür dilemedim diye gittin öyle mi?
ya da
ya da
ya da var ya sen....................ve senin namussuz yatak arkadaşın....
hani şu doya doya hassiktir! çektiğim.......sennnnnnnnnnnn....
s e n b i r...s e n b i r...
s e n bs e n b i r...s e n b i r... s e n b i r...s e n b i r...
i r...s e n b i r... s e n b i r...s e n b i r...
s e n b i r...s e n b i r...s e n b i r...s e n
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u
o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u o r o s p u