--spoiler--
love me like your best friends did.
--spoiler--
nasıl bir dilektir lana'cığım. dünya marjinalleşiyor. ahaha sözleri güzel, güzel dinleyin!
hold me in your arms,
love me like your best friends did,
promise, i won't hurt you kid,
hold me really tight until the stars look big,
never let me go.
all the world is ours,
like they say in scarface kid,
you can push your drugs and i can make it big,
singing cbgb's have a real good gig,
hey you never know.
cause baby we were born to live fast and die young,
born to be bad, have fun,
honey, you and me can be one,
just believe, come on.
if you love me hardcore, then don't walk away,
it's a game boy,
i don't wanna play,
i just wanna be yours,
like i always say,
never let me go.
boy, we're in a world war,
let's go all the way,
put your foot to the floor,
really walk away,
tell me that you need me more and more everyday,
never let me go, just stay.
we gonna go far,
i can already taste it kid,
la's gonna look real good,
drive me in your car until the sky gets big,
never let me go.
send me to the stars,
tell me when i get there kid,
i can be your nancy,
you can be my sid,
get into some trouble like our parents did,
hey, they'll never know,
cause baby we were born to be bad,
move on,
built to go fast,
stay strong,
honey, you and me and no one,
just believe,
come on.
if you love me hardcore, then don't walk away,
it's a game boy,
i don't wanna play,
i just wanna be yours,
like i always say,
never let me go.
boy, we're in a world war,
let's go all the way,
put your foot to the floor,
really walk away,
tell me that you need me more and more everyday,
never let me go, just stay.
i remember when i saw you for the first time,
you were laughing,
sparking like a new dime,
i came over,
"hello, can you be mine?"
can you be mine,
can you be mine?
if you love me hardcore, then don't walk away,
it's a game boy,
i don't wanna play,
i just wanna be yours,
like i always say,
never let me go.
baby it's a sweet life,
sing it like a song,
it's a short trip,
only getting one who can count on my love more than anyone,
never let me go.
if you love me hardcore, then don't walk away,
it's a game boy,
i don't wanna play,
i just wanna be yours,
like i always say,
never let me go.
boy, we're in a world war,
let's go all the way,
put your foot to the floor,
really walk away,
tell me that you need me more and more everyday,
never let me go, just stay.
o eleman ne kadar salaktı lan, yıllarca bişeyler paylaştığı sevgilisi ikinizi ayırdım deyince hemen diğerinden yana geçti.
mal, daha önce aklın nerdeydi,
o kız yıllarca acı çekti.. demezler mi insana...
harika bir filmdi. 3 farklı anda ağlattı beni. aslında annem olur olmaz yerlerde film motivasyonumun içine etmeseydi daha rahat ağlar, içimi daha rahat boşaltırdım ama geçti işte. bir de o ruth denen kız var tabi. kızın sureti kadraja yaklaştığı anda içimi bir nefret duygusu sardı yemin ediyorum. o nasıl itici, bencil, dost düşmanı bir karakterdir ya? Film tanıtımında da "yediği, içtiği ayrı gitmeyen 3 dost" diyor.
aslında filmi the island filminin duygusal ve en sade hali diyebiliriz. izleyenler anlayacaktır.. aslında çok daha güzel olabilirdi film, eksik birşey var ve biraz ağır işliyor. ama oyunculukları gerçekten çok beğendim diyebilirim. senaryosu da güzeldi.
dostluk, aşk, çocukluk, kıskançlık, bunlarla ilintili içimize attığımız ve bir daha dışarı çıkartamadığımız duygular üzerine olağandışı bir hikaye-film. kalp nasıl ağırlaşır ve kırılgan diye düşündüğümüz ruhumuz bunca ağırlığı nasıl taşırın hikayesi.. renkleri, mekanları, oyuncuları, her karesi çok özel, boğazınızda düğümlenen anların çokluğuyla, perdeye kilitlendiğiniz bir zaman dilimi. ama hepsinin üzerinde ve belki de film bittikten sonra da uzun süre içinizde kalan, kafanızda evirip çevirip nereye koyacağınızı bilemediğiniz, acımasızlık, hayat çok acımasız.
ansızın birileri gelip karaciğerinizi, böbreğinizi ve en son kalbinizi yerinden söküp almayacaktır, ama film "hayat acımaz"ın sizdeki yansımasını, yani aslında çok iyi bildiğiniz bir insanlık durumunu kulağınıza tekrar fısıldayacak. duymazdan geldiğiniz bu ses, kimbilir, bu sefer daha anlamlı gelecek
Hiçbir araştırma yapmadan sadece adını beğenerek rastgele açtığım bir filmin beni bu kadar etkilemesini açıkçası beklemiyordum. film genel olarak durağan gitse de konunun işleniş biçimi mükemmele yakındır.
--spoiler--
özellikle tommy'nin arabadan inerek kendini kaybettiği ve lucy'nin onu sakinleştirmeye çalıştığı sahne filme gerçekten damgasını vuruyor.
--spoiler--
yapı kredi yayınlarından ilk 1001 de olduğu için almıştım yarısından fazlasını okudum ama hep aynı şey etrafında dönüyormuş gibi bir daha okumalıyım sanırım ayrıca ölmeden önce okunması gereken kitaplarda 1. sırada.
yürek yakan distopya.
hakikaten canımı acıttı, daha ilk sahnelerden ağlamaya başladım ve filmin sonuna kadar sakinleşemedim. üzerinden 24 saat geçmek üzere, hâlâ etkisinden kurtulabilmiş de değilim.
keşke'ler faydasız. hayatınıza, hayallerinize sahip çıkın.
başlarda gayet renkli olan film, lucy'nin itirafından sonra birden kararıyor ve izleyiciyi de etkiliyor elbette bu her yönüyle. karakterlerin dış dünyadan soyutlandıkları için aşırı saf olması sık sık vurgulanıyor ve belki de bu yüzden çitin ardındaki top gibi hep uzak kalıyor bazı ihtimaller.
--spoiler--
en çok etkilendiğim sahnelerden biri ruth'un son naklinde bir çöp poşeti kadar değersiz bir şekilde ondan istenilen alındıktan sonra öylece ortada bırakılmasıydı.
bir diğeri ise madam dedikleri ruhsuz kadının kapı eşiğinde kathy'nin yüzüne dokunarak "you poor creatures(zavallı yaratıklar)" demesiydi.
--spoiler--
film esnasında çokça içlensem de ağlatmayı başaramadı beni ayrıca.
son olarak filmde sık sık duyduğumuz hoş şarkı filmle aynı adı ve rachel portman imzasını taşıyor:
film konusu itibariyle the island filmiyle çok büyük benzerlikler gösteriyor. klonlanmış insanlardan edinilen organ bağışları olsun; klon insanların normal insanlardan tecrit edilmiş ve kendileri için sınırlandırılmış bölgelerden çıkamıyor oluşları olsun, akıllara hep the island filmini getirdi. ama never let me go'nun hem kurgu, hem dram, hem de oyunculuklar bakımınından fersah fersah ilerde olduğunu söyleyebiliriz. carey mulligan'ın sade ama akıcı oyunculuğu; andrew garfield'ın titrek tommy karakterine resmen hayat vermesi; normalde güzel olduğunu düşünüdüğüm keira knightley'nin, resmen çirkin olduğunu düşünüdürecek kadar kötü karakterine bürünmesi; aynı zamanda küçük oyuncuların da başarıları filmi alıp götürmeye yetiyor zaten.
son sahnesinde de, böyle filmlerde mutlu sonlara alışmış olan bizleri hüngür hüngür ağlatmıştır. ağlamadım diyen ya yalan söylüyordur ya da resmen duygusuzun tekidir. net.
neyse efenim uzun lafın kısası, 2 saatinizi ayırıp izleyin bu filmi. hele de dram filmlerinden hoşlanıyorsanız; ya da ne bileyim ağlamaya falan ihtiyacınız varsa, bayılacaksınız.
not: bu arada dikkat çekmek isteğim ufak bir oyuncu var bu filmde. tommy karakterinin küçüklüğünü canlandıran, 1996 doğumlu ingiliz charlie rowe. bu çocuk ileride yeteri kadar yapımda rol alırsa, genç kızların yeni sevgilisi olmaya aday kesinlikle.*
beni üzen filmleri diğerlerinden ayrı seviyorum. ben bu filmi çok sevdim, ama sadece konusu için değil. film, ölmek üzere olan bir sonbaharın bu dramatik atmosferini insanın yüreğini yıpratarak yansıtıyor ekrana. ben daha önce böyle bir atmosferi hiçbir filmde görmemiştim. filmin her yerinden melankoli akıyor. olağandışı bir solgunluk var bu filmde. bu ve buna benzer filmler benim için bulunmaz bir nimettir. bunu izledikten sonra buna benzer başka filmler aradım ama hiç bulamadım.
bu filmi izleyeli aylar oldu, ama hala 2-3 günde bir filmin son sahnesini açıp izliyorum ve her izlediğimde aynı şeyleri hissediyorum.
bunun gibi filmler tavsiye edebilecek arkadaşlar mutlaka mesaj atsın bana.
looking up from underneath,
fractured moonlight on the sea.
reflections still look the same to me,
as before i went under.
and it's peaceful in the deep,
cathedral where you can not breathe,
no need to pray, no need to speak
now i am under.
oh, and it's breaking over me,
a thousand miles down to the sea bed,
i found the place to rest my head.
never let me go, never let me go.
never let me go, never let me go.
and the arms of the ocean are carrying me,
and all this devotion was rushing out of me,
and the crashes are heaven for a sinner like me,
but the arms of the ocean delivered me.
though the pressure's hard to take,
it's the only way i can escape,
it seems a heavy choice to make,
now i am under.
and it's breaking over me,
a thousand miles down to the sea bed,
i found the place to rest my head.
never let me go, never let me go.
never let me go, never let me go.
and the arms of the ocean are carrying me,
and all this devotion was rushing out of me,
and the crushes are heaven for a sinner like me,
but the arms of the ocean delivered me.
and it's over,
and i'm goin' under,
but i'm not givin' up!
i'm just givin' in.
woooah!
slipping underneath.
woooah!
so cold, but so sweet.
in the arms of the ocean, so sweet and so cold,
and all this devotion i never knew went on,
and the crashes are heaven for a sinner released,
but the arms of the ocean delivered me.
never let me go, never let me go.
never let me go, never let me go.
delivered me.
never let me go, never let me go.
never let me go, never let me go.
delivered me.
never let me go, never let me go.
never let me go, never let me go.
never let me go, never let me go.
never let me go, never let me go.
and it's over,
and i'm goin' under,
but i'm not givin' up!
i'm just givin' in.
woooah,
slipping underneath.
woooah,
so cold, but so sweet
sözlükteki yazılanlara kanıp izleyeyim dediğim fakat ağlamayı geçin duygu cümbüşü bile yaşayamadığım film hayır hiçbir filmde duygulanmasam odunum derim ama filmde bir donukluk vardı.
söylemeden geçemeyeceğim filmi değilde carey mulligan'ı izledim etkisi olabilir.
çok büyük beklentilerle gidip hayal kırıklığına uğradığım film. evet konu orjinal işleyiş güzel. ama hep eksik kalan bir şey vardı. hııı neydi o eksik şey derseniz cevap veremem orası ayrı. hayatın ne kadar acımasız olduğunu bi kere daha gözümüze soktuğu için minnettar olmalıyım sanırım. yine de güzeldi diyebilir miyim ? sanırım evet.
uzun süredir beklettiğim,ve az evvel izlediğim ağır dram film.etkileyici ve tüm durağanlığına rağmen sıkmayan çünkü; aralarda bol bol düşünmenize sebebiyet veren,empati kurmaya çalışsanızda başaramadığınız izlenmesi gereken filmdir.
araştırmalarım sonucu aşırı merak ettiğim bir filmdi. beklentim çok büyük oldu. ama abartılacak bir film değil. güzeldi, sevmedim demiyorum. kısaca ben ettim siz etmeyin beklentileriniz normal seviyede olsun.