Tüm bu sorular kafamda çalkalanırken ağır adımlarla ilerliyorum . üzerimdeki kaban ayağımdaki botlar tek tesellimdi artık...
nereye gittiğimi düşünmeden ilerliyorum. tek dostum güneş soluk yüzüyle beni bir nebze olsun ısıtmaya çalışıyor. ufukta bir karartı beliriyor. ne olduğunu kestiremiyorum. yaklaştıkça hayattan soğuyorum , " lütfen o düşündüğüm şey olmasın " diye yalvarıyorum allah' a.
gitgide belirginleşiyor hareketsiz yere uzanmış "düşündüğüm şey". kabulleniyorum yavaş yavaş artık o bir insan cesediydi. yanına gittim dizlerimin üstüne çöküp bir ihtimal belki yaşıyordur diye nabzını kontrol ettim. ama kahrolası kalbi çoktan durmuş , kendini ölümün huzurlu kollarına bırakmıştı bile. bir kaç karış mesafede bir yaka kartı duruyordu.
elime aldım.
Kar, bembeyaz ve masum . en azından evimin pencerisinden sıcacık çayımı yudumlarken...
şimdi yine bembeyaz yine masum ama artık kasvetli de. rüzgar " ben de buradayım" dercesine esiyor. parmak uçlarım hissizleşmeye başlıyor. kafamı yerden kaldırma vakti. hemen yanımdaki ağacın narin dalını tutup çekiyorum kendimi. nihayet ayaktayım. etraf olabildiğince sessiz. "kimse yok mu?" diye bağırıyorum fütursuzca . kurtlar karşılık verircesine uluyorlar. çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir bedevi gibi seraplar halisülasyonlar görüyorum. sonra ceplerimi yoklamak aklıma geliyor. cebimden çıkanlar gerçekten sevindiriyor(!) beni.
kullanılmış peçete, biraz bozuk para ve vesikalık bir fotoğraf . bir kadın , nedense kendime çok yakın hissediyorum. ve bu kadın kafamda şimşekler çakmasına sebep oluyor. adımı bile bilmiyorum! ne işim var burada? neresi lan burası?