bursa'da bir mezarlıkta, bir mezarın altında üstünde toprak...
hayır orada olamazsın.
'neredesin aşkım?'
uçmuşsundur kesin.
toprak olan beden.
sevdiğim ise ruhundu.
ruhunda 22'sinde uçtu gitti herhalde.
o zaman her gece yatağımda ağlarken yanımda hissettiğim ne?
neredesin?
--spoiler--
ben aglarsam aglayip gülersem gülen
bütün dertlerim anlayip gönlümü bilen
sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen
gönlüm hep seni ariyor neredesin sen
--spoiler--
türk gencine adam gibi aşık olmayı öğreten neşet ertaş üstadımızın yürek dağlayan nağmelerinden.
sobanın üstünde kaynayan çay suyunun sesi yeniden duyuldu. içerisi çok sıcaktı. balkonun plastik kapısını kimseye sormadan (bu benim için çok büyük bir karardı.) araladım. sırtıma gelen rüzgarın sesiyle rahatladım. önceleri duyduğum şeyin kulak yanılması olduğunu düşünüp duymazlıktan geldim. fakat sonraları vardı o ses: bağlama sesi... işte o an televizyondaki soytarıya yirmi dakikadır durmaksızın güldüğümün ne kadar zırva olduğunu fark ettim.
sobanın üzerindeki çaydanlıktan yeni bir su damlası sobanın üzerine düştü ve bir 'coss' sesi çıkardı. ses dışarıdaki sarhoşların birinin radyosundan geliyordu. balkona çıktığımda adamın üzerindeki takım elbiseyi ve gevşetilmiş kravatını gördüm. yüzlerce kez hayatın anlamını bulduğunu sanmış(!) ben, vücudumu bir şeyin sardığını fark ettim: hayali bir şeyin. o ana kadar yaşadığım her şeyin boş olduğuna en az yüz kere karar vermiş ben, hayatta gelebileceğim en son noktanın üniversite bitirmek olacağını sanan ben hayatın anlamsızlığını anladım aslında.
t: tanımların en kötüsüyle, hayatın anlamı sanılan türkü.
neşet ertaştan dinlenilmemesi gereken türkü. dinlemeyin olum, toparlayamazsınız sonra kendinizi. saatlerinizi alır götürür, tüm ömrünüzü baştan düşündürtür.