1950li yıllarda ortaya çıkan beat kuşağı ile beraber 1960ların deneysel ruhunu yeniden canlandırmayı ve görünür kılmayı hedefleyen neo-beat, son istanbul buluşmasını 16 ağustos'ta taksimde gerçekleştirdi.
neo-beat 16 ağustos taksim buluşmasında bir araya geldiği katılımcılarla istanbul merkezli deneysel bir edebiyat-müzik-sinema çevresi kurmayı amaçlıyor.
bianete konuşan ekip, istanbuldaki ilk genel buluşmalarını 7 Haziran 2014te kadıköyde gerçekleştirdi. aynı zamanda yolda projesinin başlangıç tarihi olan kadıköy buluşması ve 16 ağustos taksim buluşması türkiyede beat deneyiminin en yoğun yaşandığı topraklarda; yani allen ginsbergün ulumanın dipnotunda andığı kutsal istanbulda gerçekleştirilmesi grup için çok önemli.
istanbul her zaman beatin en parlak olduğu şehirlerden birisiydi. howlda ginsbergün bu şehri onurlandırması boşuna değildir. bizim için istanbul, avrupanın paris, madrid, roma gibi şehirlerine kıyasla beate daha yakın görünüyor. hatta onu new york citynin hemen ardına yerleştiriyoruz.
neo-beat
sözcük olarak Neo-Beat ise grup tarafından ilk defa mart 2013te kızılayda bir barın bodrum katında telaffuz edildi. beat kuşağı adını doğrudan kullanmalarının mümkün olamayacağını söyleyen ekip neo-beat sözcüğüne de özel bir anlam yüklemiyor. neo-beatin, dadaistlerin dada sözcüğünü keşfedişi gibi kendi kendini var eden bir sözcükten fazlası olmadığını belirtiyorlar.
anonimleşme hedefi
grubun nihai amacı kendileri de dahil olmak üzere her şeyi geride bırakabilecek kadar anonimleşmek. bunun yanı sıra kavramlar, hedefler ve gelenekler bizi ayırır; yollar ise birleştirir demeyi de ihmal etmiyor neo-beat.
statik olmayan bir grup formu
geçmişi 2011 yılına kadar dayanan neo-beat, özellikle hacettepe, gazi, odtü ve ankara üniversitelerinden öğrencilerin bir araya gelmesiyle oluştu.
fanzin ve kısa film çalışmaları yapan neo-beat, belirgin bir tüzüğü, organları ve hiyerarşik yapılanmayı, kısacası sınırlamalar meydana getiren her türlü yapıyı reddediyor, hatta ortada klasik anlayışla oluşturulmuş bir topluluğun bile var olmadığını ifade ediyorlar.
beat deneyimi yeniden tanımlansın
neo-beat, statik bir grup formu oluşturmadığı gibi, kavramsal olarak neo-beatin de statik bir anlamı olmadığını ifade eden ekip üretim sürecine dahil olan herkesin anlamı şekillendireceğini söylüyor. grup, bu üretim sürecinde alt kültürlere ait tüm yaratılara; fanzinlere, sinema-fotoğrafçılık atölyelerine, okuma gruplarına ve yola çıkan herkese destek olacaklarını ve grubun her koşulda dışarıdan katılıma ve müdahaleye açık olduğunu vurguluyor.
umulan odur ki, yıllar geçtikçe insanlar bu üretim sürecinde silinip giderken, sonsuz hayat coşkusunun yansıdığı kalıntılar bu sayede bir araya getirilmiş olsun. ve yüzlerce insanda, şehirde, öyküde beat deneyimi yeniden tanımlansın.
beat festivallerde var oluyor
merkezine zen felsefesini, cinsel devrimi, psychedelic müziği ve otostop yolculuklarını oturtan neo-beat, beatin kendini en çok festivallerde ve orada doğan komünal yaşantıda kendini var ettiğine inanıyor.
zeytinli rock fest 2015'deki hector çığlığıyla büyük yankı uyandırmıştır. konuyla ilgili detaylı açıklama ise şu şekilde:
odtü efsanesi
odtü’de oldukça popüler bir program olan “dc++” hector efsanesinin ortaya çıkışında başlangıç noktasını oluşturur. bu ağ üzerinden çok sayıda porno içeriği paylaşımı yapan “hector” nickli öğrenci kahraman ilan edilir ve kampüsteki öğrenci yurtlarında(8. yurt başta olmak üzere) elektrik kesintisi gibi durumlarda hector’un ismi haykırılır. başka bir rivayete göre ise bu geleneğin yayılmasında “truva” filmi de etkili olmuştur(achilles-hector düello sahnesi).
neo-beat ve ankara
ortaya çıkışı büyük oranda 2008-2009 döneminde zirve noktasını yaşayan ankara’daki underground kültürün birikimine dayanan neo-beat, 21 mart 2013’te ilk kez telaffuz edilmesinin öncesinde birçok evreden geçmiştir. hacettepe ünv, odtü, gazi ünv. ve ankara ünv.lerindeki sınır deneyime açık bazı öğrenci topluluklarının bir araya gelmesiyle ortak bir üretim alanı oluşturulmuş, sonrasında kadıköy’deki beat çevreleriyle gerçekleşen birleşme neo-beat’in teoride ve pratikte altyapısını meydana getirmiştir. dolayısıyla ankara’dan fazlasıyla etkilenen neo-beat’in literatüründe odtü efsanelerinin özel bir yeri vardır. çünkü birçok arkadaşımız doğrudan hector efsanesinin odtü’de yayılmasında sürecin içinde olmuştur.
zeytinli fest ve neo-beat
2014 zeytinli fest, neo-beat’in kitlesel anlamda dışarıya açıldığı ilk etkinlik olarak kabul edilebilir. öncesinde büyük oranda yeraltında olmayı seçen ve dışarıya açık bir etkinlik ya da toplanma çağrısı yapmayan neo-beat bu festivalle kitlelerle buluşmuş ve neo-beat’i son bir yılda dönüştüren birçok isim bu festivalle sürece dahil olmuştur. 2014 yılındaki festivalde yaşadığımız en büyük problemlerden birisi de şarj sorunu nedeniyle iletişim problemi olmuştur. alanda internet üzerinden neo-beat’le tanışıp festivale gelen birçok kişiyle bu nedenle bir araya gelmek mümkün olmamıştır. iletişim büyük oranda telepatiyle sağlanmıştır.
Benzer problemleri yaşamama adına, 2015 Zeytinli Fest için alandaki bütün Neo-Beatleri bir araya getirecek bir şifre üzerinde değerlendirmeler yapılmış ve Ankara kökenli literatüre atfen bir ODTÜ efsanesi olan Hector’un daha önce görülmedik düzeyde bir katılımla bu festivale taşınması amaçlanmıştır. Böylece Neo-Beat’in çağrısıyla alana gelen birbirini tanımayan yüzlerce kişinin birbirini bulmasını sağlamak hedeflenmiştir. Bunun duyurusu festivalin ilk gününden itibaren sosyal ağlarda yapılmış, festival alanı çevresinde çok sayıda yazılama yapılmış ve daha önce neo-beat’le tanışmış isimlere bu proje öncesinden aktarılmıştır. neo-beat bu festivale bütün bileşenleriyle katılarak bugüne kadarki en kitlesel buluşmasını gerçekleştirmiştir.
hector çığlığının bilimsel okuması
neo-beat’in felsefi özü zen’dir. zen bedenin sınırlarını aşarak bilinçaltındaki gizli enerjiyi açığa vuran teknikler geliştirmiştir. bu nedenle çığlık terapisi, zen ustaları tarafından sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. john lennon da bunalım dönemlerinde bir meditasyon yöntemi olarak çığlığın önemine dikkat çekmiştir.
hector’un neo-beat için önemi
sözcük olarak hector’u seçişimizin odtü efsanesinin yanında birçok nedeni vardır:
1.festivalin gerçekleştirildiği bölge antik dönemlerde truva’nın etki alanındaydı. truva tarihinin en büyük efsanesi şüphesiz hector’dur.
2. hector, askeri ve ekonomik açıdan saldırıyı gerçekleştiren yunan kent devletlerine karşı çok geride kalan truva’yı 10 yıl boyunca ayakta tutmayı başarmış ve hector öldürüldükten çok kısa süre sonra truva düşmüştür.
3. teknoloji, algılarımızı tümüyle araçlara yönelterek antik dönemlerin yaşam ateşiyle ve dionysos’la bağımızı koparmıştır. metropollerin uzağında, kısa süreli de olsa bir ütopya yaşarken, hector’u anımsamak unuttuğumuz doğamızı anımsamamıza yardımcı olacaktır.
hector çığlığının zeytinli fest’te yayılması
festivaldeki neo-beat kitlesinin birbirini bulmak için hector diye bağırmaya başlamasından çok kısa süre sonra bu gelenek festivalin tamamına yayılmıştır. efsaneyi bilen ankara’da yaşayan öğrencilerden de katılım olmuş ve hector efsanesi odtü’yü, neo-beat’i aşarak festivaldeki bütün katılımcıları bir araya getiren bir özgürlük çığlığına dönüşmüştür.
festival; nietzsche, heidegger ve morrison’ın da ifade ettiği gibi insan benliğinin en çok yükseldiği andır. 69 woodstock’ın 46 yıl sonra bile etkileri hala hissedilmekteyken, zeytinli fest’in bugüne dek ülkemizde gerçekleşen bütün festivalleri aşan çılgın enerjisinde bu çığlığın büyük rolü vardır. birbirini hiç tanımayan binlerce insan, 24 saat boyunca mutluluğunu, melankolisini, heyecanını ve bazen sadece içindeki o tanımsız boşluğu bu çığlıkla paylaşmıştır. dolayısıyla 24 saat boyunca zeytinli fest’te beat enerjisi canlı bir akım olarak aramızda dolaşmış, morrison’ın deyişiyle algının kapılarını hep birlikte aralamamız mümkün olmuştur.
bundan sonra hector!
zeytinli fest’te hector çığlığı, pink floyd’un the wall’unda tanımladığı “birlikte ayaktayız, düşeriz bölününce” felsefesinin en açık ifadesi olmuştur. bu çığlık distopyanın ortasında yaşamı savunmaktır. bu gençliğin hala son sözünü söylemediğinin ve geleceğe dair umut adına elimizde çok fazla neden olduğunun ifadesidir. dolayısıyla neo-beat, gittikçe tekdüzeliğe ve otomatizme itelenen metropollere hector efsanesini taşıma kararı almıştır. bir başlangıç olarak sonbaharda ankara’da türkiye’nin her yerinden neo-beatleri bir araya getirecek büyük bir “hector buluşması” alınacaktır. bu sefer kızılay’ın neo-beat’e ilham veren sokaklarına bu festivalin enerjisi taşınacaktır. ve bütün ötekilerin, kaybedenlerin ve umut edenlerin kahramanı truvalı hector, çok sevdiği anadolu topraklarında 3200 sene sonra yeniden onurlandırılacaktır.sonrasında ise bu geleneği kadıköy, alsancak ve olimpos gibi noktalar başta olmak üzere türkiye’nin her yerine taşıyacağız.
hectoooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooor!
kendi kendime "bir insan neden anonimleşmek ister?" sorusunu sordurup sorgulatan kavram ve birkaç haftadır yanıtlayamadığım muamma bir sorun.
üstelik, "kuşak" oluşturmak bilinçli bir eylem midir? yani; "hadi toplanalım, hurraa, biz falanca kuşağız, çok sağlam geliyoruz" demekle ne kadar kuşak olup, herhangi bir kuşağa ait olabilirsiniz? bunum adı olsa olsa "grup, dernek, sivil toplum örgütü, komün vs." olur. "kuşak" terimini anlayışım biraz farklı galiba benim...
mesela 68 kuşağına, 68 kuşağı denmesinin bir sebebi vardır. hakeza beat kuşağına da beat kuşağı denmesinin bir sebebi var. (hani o da bilinçli oluşturulmuştur ancak günümüzde onların "ölü" olması, grup ve kuşak terimlerinin çatışmasını önleyici niteliktedir). fakat ben şimdi durduk yere, daha doğrusu kafama göre "neo 68" adı altında bir kuşak oluşturamam ki...
ara sıra takip ediyorum bu neo beat'in neler yağtığını, anlam verebilmiş değilim. tipik önyargı zannedebilirsiniz birazdan söyleyeceğimi ancak, sanırım önyargı değil: sıradan, "aidiyet" duygusunun tatminine yönelik bir çaşışma. (bilmem, belki de öyle değildir.)
her ne ise işte sonuç olarak, neo beat'in yanında "kuşak" teriminin durması bana pek içten gelmiyor.
hemen hemen aynı tür müziklerden, kitaplardan hoşlanan, aynı düşünce yapısı ve fikirlere sahip hatta fiziksel olarak bile tek tip bir grup ergenin "belki bize de düşer" umudu ile toplandıkları yeni dönem kuşağı(!).
Açıkcası yaptıkları şey "satürn" fetişizminden öteye gidemiyor. Hele Türkiye gibi bir yerde, insanların modern, okur-yazar görünmelerine rağmen çoğunun ortadoğu kafasından çıkamadıkları bir yerde. bu iş yemez, yaş.
Bu beat'in; bir öz felsefesi, derin bir yol metaforu var ve bunu gidip yurdum meriçi "özümseyecek" falan . hassiktir yok öyle bir dünya 2-3 kız düşürürlerse ne ala. Özgürlüğü "istediğimizle sevişmek" bazına indiren, topluma bakış açısı "hepinizden iyreniiyoooruum,hepiniz malsınz olm kapitalizmin kölesisiniz" gibi yüzeysel ve ilkel olan, derinlikten muzdarip şu genel popüler kültür bokluğunun içinde elbette bunların primlerinin haddi hesabı olmayacak.
Ha ama dediğim gibi yemez hocam,yemez. Burda çalgı çengi çalanların çoğu 2-3 yıl sonra iş mülakatlarında "ehem cv'im burda efenim ehem başelor degree ehem transkriptim burda hehe" diyecek tipler. yani bu yeni nesilden dava, kuşak adamı olmaz aga.