dün oğlumu gezdirdiğim konyada ki küçük park. yaz akşamları ana baba günü gibi olan yemekleri vasat çayı kötü ve soğuk servis edilen ama türk kahvesi bunların hepsinin aksine mükkemmel olan bir işletme bulunan parkımsı.*
türbanlı, namazlı niyazlı bir müslüman bir nenemizdi kendileri. o sebeple birileri tarafından hala rejim düşmanı(!) kabul edilse gerek. kendi öz insanını kendine düşman gören bir rejim vesselam.
Nene Hatun, Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında gençken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır.
Zatürre hastalığından dolayı 22 Mayıs 1955'de, 98 yaşında vefat etmiş ve kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası'na defnedilmiştir. Türk Kadınlar Birliği tarafından ölümünden birkaç ay önce yılın annesi seçilmiştir.
türk sinaması bitti. bir bok olmaz. doğru senaryo yok diyen dangalak yapımcı yönetmenler için biçilmiş kaftandır. bir kadına "hatun" demeden önce, nene hatun gelsin aklınıza bakalım hatun sıfatını hak ediyormu.
türk mühendis ve işçiler tarafından iki yılda inşa edilen acil durum müdahale gemisidir.
80 milyon liraya mal olmuştur.
Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Salih Orakçı, yılda 9 bin tankerin geçtiği, 140 milyon ton tehlikeli yükün taşındığı istanbul Boğazı'nı koruyacak olan Nene Hatun'un 2014'te denize indirileceği müjdesini verdi. Orakçı, 'Bakanımız Binali Yıldırım'ın, 'Seyir emniyetinden taviz yok' sözünden hareket ettik. Nene Hatun'un batan bir gemiyi yerine milimetrik olarak oturtabilecek gücü var.' açıklamasında bulundu.
not : nene hatun kurutluş savaşında vatanına canını siper etmiş türk anasıdırelbette. yapılacak acil müdahale gemisine adı verilerek ölümsüzleştirilmiştir.
Takvimler 7 Kasım 1877yi gösteriyordu. Nene Hatun üç yıl önce evlenmişti. Henüz yirmisindeydi ve üç aylık bebeği vardı. On beş gün önce, köyleri Rus askerleri tarafından işgal edilince, ailesiyle Erzuruma gelmişti. Türk ordusu uzunca bir zamandır birçok cephede çarpışıyordu. Doğu cephesinde de savaş bütün hızıyla devam ediyordu. Aslında Gazi Ahmet Muhtar Paşa şimdiye kadar düşmanın işini çoktan bitirecekti; ama hesapta olmayan bir düşman daha vardı.
Yıllarca bu topraklarda birlikte yaşadığımız Ermenilerden bir kısmı şimdi çeteler hâlinde geziyor, baskınlar yapıyor, mâsum insanları -hem de çoluk çocuk demeden- katlediyordu. Daha dün sabah, yakınlardaki bir köyde çeteler tarafından ağaca çivilenen bebeğin hikâyesini dinlemişti. Allahım bu nasıl bir vahşetti, bunu yapanların hiç mi vicdanı yoktu! Nene Hatun, asırlarca birlik ve beraberlik içinde yaşadıkları bu insanlardan bazılarının bugün niçin bu derece canavarlaştıklarını zaman zaman düşünüyor; fakat ikna edici bir cevap bulamıyordu. Bu çeteler yüzünden eli silâh tutan herkes cepheye gidemiyor, mâsumlar katledilmesin diye köylerde nöbet tutuluyordu.
Kerpiçten yapılma iki odalı evlerinin küçük odasında şafağın sökmesini bekleyen Nene Hatun, bir yandan sobanın yanı başındaki beşiğinde uyuyan bebeğini sallıyor, diğer yandan da mum ışığında sağ elindeki Mushafı okumaya devam ediyordu. Birçok yakını cephedeydi. Uzun zamandır hiç birinden haber alamamıştı. Dün kuşluk vakti ağabeyini getirmişlerdi. Vücudunda boğaz boğaza çarpışmanın sebep olduğu çok derin süngü yaraları vardı.
Âdeta damarlarında kan kalmamıştı. Ve bir-iki saat sonra Nene Hatunun kollarında ruhunu teslim etti. Nene Hatun, kutlu bir yolda canını veren ve şehadet şerbetini içerek sonsuzluğa uçan ağabeyinin vücuduna sarılıp ağladı, ağladı, ağladı... Şehitlerin ardından ağlanmaz diye engel olmaya çalıştılar; ama Nene Hatun sadece ağabeyi için değil, vatan için de ağlıyordu.
Cepheden gelen son haberlere göre düşman çok kalabalıktı, ondan da önemlisi iyi silâhları vardı. Bunları düşünürken, dilinden hiç düşürmediği duasını bir kez daha tekrarladı: Allahım, düşmanları Senin azamet ve kudretine havale ediyor ve şerlerinden Sana sığınıyoruz.
Sabah ezanının okunmasına az bir zaman vardı. Dışarıdan gelen bağrışmalar ve silâh sesleriyle irkildiler. Eşinin dışarı çıkmasıyla içeri girmesi bir oldu ve kararlı bir şekilde şunları söyledi: Ermeni çeteleri ve Rus askerleri tabyalara saldırmışlar, karşı koymaya gidiyoruz. Eğer dönemezsem ve düşman buraya kadar gelirse sakın teslim olmayın, alacaklarsa cesetlerinizi alsınlar. Allaha emanet olun! Ve sobanın yanında duran baltayı kaptığı gibi kapıdan yıldırım hızıyla tabyalara doğru koşmaya başladı.
Nene Hatunun cesaretli ve soğukkanlı bir yapısı vardı. Kocasının kolay kolay geri dönmeyeceğini biliyordu. Arkasından Allah yardımcınız olsun! diye dua etti. Zaman hayli ilerlemişti. Silâh seslerinin ardı arkası kesilmiyordu. Abdestini tazeledi. Yüreği cephede, kulağı ezandaydı. Fakat minarelerden ezandan hemen önce farklı bir ses duyuldu. Aziziye Tabyalarının düşman eline geçtiği, askerlerin çoğunun şehit olduğu ilân ediliyordu. Çok dinleyemedi Nene Hatun. Çocuğunu öptü, kokladı; Nâzımım seni bana Allah verdi, ben de seni yine Ona emanet ediyorum dedi. Eline satırını ve şehit ağabeyinin tüfeğini aldığı gibi tabyalara doğru koşmaya başladı.
Tabyalarda mevzilenmiş çeteler ve düşman askerleri, kendilerine doğru akmakta olan iman ordusu karşısında sanki bütün Anadolu üzerlerine geliyormuş gibi hissettiler. Başlarındaki subayın Ateş serbest! emriyle namlular birbiri ardına patlamaya başladı. ilk sıralarda olanlar birer birer yere yığılıyordu; ama gelenlerin ardı arkası kesilecek gibi değildi. Düşman, hiç böyle bir direniş beklemiyordu. Yediden yetmişe bütün Erzurumlular, tabyaların demir kapılarını bir kâğıt gibi çiğneyerek düşmanın içerisine dalmıştı. Çeteler ve düşman askerleri sel sularında eriyen kar gibi eridi. Çarpışma kısa sürmüştü.
Nene Hatun, çetelerin olanca kinleriyle sökerek yere attıkları şanlı bayrağı düştüğü yerden aldı, alnına götürdü ve gözlerinden yaşlar boşanırken ait olduğu yere astı. Nene Hatun ve kahraman Anadolu insanının o sabah başlattıkları mücadele, düşman, vatan topraklarını terk edinceye kadar devam etti. iyi donanımlı düşman askerlerinden tabyalar geri alındı. Üç bin düşman askeri öldürülmüştü. Buna karşılık bin kadar şehit vardı. Varsın olsundu, vatan olmadıktan sonra yaşamanın ne mânâsı vardı?!..
Nene Hatun da omzundan yaralanmıştı. Ama o âdeta kendini unutmuş, yarası daha ağır olanların yardımına koşuyordu. Birkaç dakika öncesine kadar cephede mermi taşıyan, askerlere su dağıtan ve siper kazan kahraman kadın, şimdi yerini askerlerin yaralarını saran bir hastabakıcıya bırakmıştı. O gün Aziziye Tabyalarında, Müslüman-Türk tarihinde Nene Hatunla sembolleşen altın bir sayfa daha açıldı. Allah için can siperâne mücadele veren Safiyye ve Nesibe Hatunların, Ûmm-û Hiramların, cepheye cephane taşırken donarak şehit olan Şerife Anaların, cephane arabasının boyunduruğunun bir tarafına elde kalan tek hayvanını, diğer tarafına da kendisini koşarak cepheye mermi taşıyan Ayşe Anaların oluşturduğu altın halkaya bir kahraman kadın daha eklendi.
Nene Hatunun vatan için kahramanca verdiği mücadele bu kadarla da bitmemişti. O gün evde üç aylıkken bıraktığı oğlu Nâzım ve daha sonra doğan üç oğlundan ikisi, Birinci Dünya Harbinde canlarını vatana feda ettiler.
Ne mutlu sana Kahraman Ana. Kendin gazi, oğulların şehit...
Aziziye Tabyasına diktiğin bayrak, bugün dalgalanmaya devam ediyor.
Yahya KUREKCI
(SIZINTI-Ocak/2006)
93 harbi olarak bilinen, 1877-1878 osmanlı- rus savaşında, henüz yirmi yaşında bir kadın ve küçük olanı henüz üç aylık olan, iki çocuk annesi bir kadın olarak, çocuklarını bırakarak, Erzurum Aziziye tabyasının savunulmasında kahramanca mücadele etmiş yürekli türk kadınıdır.
önceden yaşlı olduğu için bu isimle anıldığını zannettiğim yiğit kadın, meğerse ismiymiş.
1955te 98 yaşlarında hayata gözlerini yummuştur, kurtuluş savaşı sıralarında doğu cephesinde ne derece etkin bir rol aldığını bilemiyorum, fakat en büyük kahramanlığını 1977-78 osmanlı rus harbinde gencecik bir anneyken göstermiştir.
şimdi erzurumda iki torba makarna bir çuval kömüre tav olan kadınlarla yahut merve kavakçı gibi şeyh şıh önünde iki büklüm diz çöken, abdye çalıştığı belgeyle tescillenen ajan soytarılarla bu anamız bir mi? elbette değil.
Aziziye’de Ermeni-Ruslara karşı mücadele veriliyordu. Kardeşi şehit olmuştu. 3 aylık bebeğine şöyle dedi. “Onu Allah verdi o bakar!” Ve cepheye koştu, Gazi oldu.Yıllar sonra 3 oğlunu da savaşta şehit verdi.
Bugün kahraman Türk kadını Nene Hatun’un ölüm yıldönümü. Ruhu şad olsun!