Kentte yağmur günlerdir durmak bilmiyordu. Sular her zamanki gibi yokuş aşağı akıyordu. Küçük çocuklar camdan dışarı bakıyordu. Arap bacı ölmüştü. Ali, Ayşe’yi seviyordu ama bu bambaşka bir hikayeydi.
Öylesine bir salonda, öylesine bir mağazadan alınmış öylesine bir koltukta, öylesine iki insan yan yana oturuyordu. Bu öylesine iki insan, Nalan ile Bahtiyar, birbirlerini ölesiye seviyordu. Ne Nalan eskiden olduğu gibi başını Bahtiyar’ın dizlerine koyup koltuğa uzanmış, ne de Bahtiyar eskiden olduğu gibi başını dizine koyup koltuğa uzanmış Nalan’ın saçlarını okşuyordu. Aralarında hemen hemen 15 santimetrelik bir boşluk vardı. Koltuğun iki ucuna kaçabilecekleri kadar kaçmışlardı. Ya koltuk bu kadar küçüktü ya da ikisinden biri veya her ikisi de kilo almıştı. Aralarındaki 15 santimetrelik mesafe, bir düzlem üzerine aktarılmış dünya haritasındaki Amerika ve Rusya arasındaki mesafe kadar uzaktı. Ama Rusya, Amerika’ya yakındı.
"Neler söylüyorsun Nalan?" dedi Bahtiyar. Pardon bu başka bir hikayeydi. Başka bir yerde bambaşka bir hikayede, Nalan adında bir kadının Bahtiyar adında bir adamı ansızın terk edişini anlatan bambaşka bir hikayeydi.