aslında nefret edildiği söylenemez daha ziyade gıcık olmak, uyuz olmak ve ya sinir olmak tabirlerinin kullanılması daha uygundur. o kadar küçüktürlerki nefret etmeye değmezler* yeri geldiğinde ifrit olmak tabiri de kullanılabilir. şayet örneklendirmek gerekir ise;
- bisküvi kelimesini "bisküvit" daha da kötüsü "püsküüt" şeklinde telaffuz etmek
- ekşi kelimesini "eşki" şeklinde telaffuz etmek
- tansaş kelimesini "tanşaş" şeklinde telaffuz etmek
- şemsiye kelimesini "şemşiye" şeklinde telaffuz etmek
- uzamış tırnakların tahta ve ya duvara sürttürülmek suretiyle çıkan insanı çileden çıkaran garip ses
- toplu taşıma araçlarında* koridor tarafında otururken* ayakta olan kişilerin* bilumum yerlerini kolunuza, omzunuza , kafanıza değdirmeleri. bundan korkunç ötesi derecede rahatsız olmak. sırf bu yüzden otobüste cam kenarına oturmak için türlü şebeklikler yapmak zorunda kalmak. hatta sırf bu yüzden kendini otobüslere ilk duraklardan binmek zorunda hissetmek.*
-içeride kapının kilit yuvasında anahtar olması sebebiyle, dışardan sokulan anahtarın kilidi açma görevini yerine getirememesi ve kapıyı çalmak zorunda kalmak. sorun kapıyı çalmak değil de, anahtarı soktuktan sonra, açma eylemini gerçekleştirememek. nedense akşam eve bu olayı yaşadıktan sonra girmemin ardından, o akşam hiçbir şey eskisi gibi olmuyor...
-kravat boyunu bir türlü ayarlayamamak. kemer ile kravat ucu arasında 3 cm boşluk olmalı takıntımdan dolayı, bu uğurda 9 deneme yapmış, 25 dakika kaybetmiş, işe geç kalmışlığım vardır.
-yeni alınan ayakkabıya yanlışlıkla birinin basması. tanıdığım biriyse bir ay konuşmam. tanımadığım biriyse gülümseyerek "sorun değil" derim, ama bir ay küfreder, kulaklarını çınlatırım.
-traş olurken yüzde küçük küçük kırmızı noktalar olması. kırmızı noktadan kastım tabii ki kan. bunlar bir türlü durmak bilmez, peçetede küçük küçük kırmızı noktalara sebep olurlar, havlu kullanamazsın…
-otobüste koltuktan kalkarken kafayı tutacaklara çarpmak. sanki bütün otobüsün, şöför dahil, bunu gördüğünü düşünürüm. bu eylemden sonra fonda acıklı bir müzik duyarım hep...
-kulaklığın kulaktan düşmesi. burada fonda müzik falan kalmaz işte...
yolda yürürken önüne geçen ya da geçmese de yavaş yürüyen insanlar,
bir cümleyi bir kaç kez söylemek zorunda kalmak,
pazardaki el arabaları,
şımarık cocukların gereksız nazları vs vs. uzar gıder.
-uzun bir yolculuktan gelindikten sonra yenilen yemeğin tadının hiçbir zaman lezzetli gelmemesi.
kırılan kırmızı kalem ucu
-gözlüğün buğulanması, pislenmesi ve temizlemek zorunda kalınması
-bilgisayarın usb girişinin inatla aygıtı tanımaması
-kitap okurken bir cümleyi bilinçsizce tekrar tekrar okumak
-televizyonda en sevdiğiniz programı izlerken birdenbire sesi kendiliğinden yükselmiş reklamların başlaması
-sırtın kaşınması
Yemek yenileceğini zaman içerden "hadi sofrayaaa" lafına "tamam geliyorum!" denilmesine rağmen aradan üç saniye geçmeden tekrar "hadi sofrayaaaa" diye tekrar tekrar çağrılmak.
-Onca yediğin kabak çekirdeğinden sadece sonuncusunun acı çıkması ve ağzını folofoş etmesi.
-Tuvalet girdiğinde sigaranı almana rağmen çakmağı unutmuş olman ve geri almaya gidip geldiğinde artık o kadar da tatlı bir sıçış gerçekleştirememen.
-Mp3 playerın şarjının en sevdiğin şarkının en galeyan yerinde bitmesi.
-6.45 tl'ye sahip olmana rağmen bakkalın 'valla sigarada 5 kuruş aşşa veremiyoz zaten kazancı o kadar' demesi üzerine eve winston değilde lm ile dönüp sabahaca boğazlarının kendinden geçmesi.