yaşamaktır. geçen gün üzeri toprakla örtülen, dünyalık olayların acelesinden, stresinden, yalan güzelliğinden sıyrılıp ebedi yerine, toprağa kavuşan uzaktan akraba amcamızın cenaze törenindeydim. sabahın köründe apar topar gelen bir telefonla anne- babamın evden çıkmasının aynı anda olabildiği bir ciddiyet bu: ölüm. soğuk, korkutan, korkulan son. ve tüm yapabileceğin fiillerin bitiyor olması. şuan öldün tamam mı? tık kesildi bağlantı, koptun gittin, bitti herşey. bugün ne yaptın kardeş? dün? geçen hafta? geçen yıl ne yaptın? hayatın boyunca ne yaptın hangi amaç dahilinde yaşadın? ya dursun birgün yaparım dediğin herşey bitti! hani yap bakalım nefes yok artık. kalp atmıyor aga. ne olur biliyor musun. birkaç ağlayan göz ile sağlam omuz üzerinde gelirsin yer altındaki meskenine. güzelce indirirler hafifçe. çukurdasın. biri ikisi iner aşağı yanına. hoşgeldin diyemezsin. tepkisizsin. der hoca sağa doğru kaldırın sol omzunun altına doldurun toprağı öyle dursun. çuval gibi kaldırırlar seni iteklerler çukurun kenarına kenarına. duvara çarparsın ama tepki yok kardeş. hissetmiyorsun. tahtalar tek tek dizilir, sağlamca özene bözene. toprak atılır takır tukur güm güm ses içinde uykuya çoktan dalmışsındır nasılsa rahatsız olmazsın kardeş. kapatılır üstün de herkesin değdiği küreklerden düşen topraklar sayesinde. duan okunur gider herkes. artık gece gündüz yağmur çamur kaldın orada.
okuyorsun bunu. nefes alıyorsun, alıp veremeyeceğin gün gelmeden kalk bir şeyler yap.
gün ne kadar rezil edici ve kötü geçmiş olursa olsun, insanın hala uğruna tutunacak bir şeylere sahip olduğunu belirtendir. karanlığa arkayı dönüp güneşe yürümektir.